Halis ECE

İbn Abbas'tan (r.anhümâ) rivâyet olunan bir hadîs-i şerifte Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“Kim kırk sabah Allâh’a ihlâslı olursa, kalbinden lisânına hikmet çeşmeleri akmaya başlar.” (1)

İmâm Münâvî (rh.) bu hadîs-i şerifin baş kısmını, “Kim kırk gün ibâdetini Allâh’a ihlâsla yaparsa...” diye açıklamış ve ihlâslı olmayı da şöyle izah etmiştir:

– Bedenini maddî pisliklerden temizlemek...

– Zâhirî ve bâtınî duygularını, idrâke ihtiyaç duyulmayan şeylerden berî tutmak...

– A‘zâlarını, aklî mîzanlara ve şer‘î hükümlere muvâfık mâlum ve mu‘tedil tasarrufların dışına çıkmaktan korumak... Onları nebevî nasîhatler, hakîmâne tenbihler dâiresinde kullanmak ve bilhassa lisan ve hayâlini fâsit itikatlardan, bâtıl mezheplerden, âdi ve düşük hayallere dalmaktan koruyup onların boş emel ve dipsiz kuruntularla oyalanmasına meydan vermemek...

–Zihnini alçak düşüncelerden, tahakkuku mümkün olmayan kuruntulardan uzak tutmaktır.


Bundan sonra Münâvî merhum, kişinin mânevî temizliğini sağlayacak daha pek çok tedbirler sayar. Sonra da, kalpten lisâna hikmet çeşmelerinin akmasını îzah sadedinde de, “Çünkü, der, mânevî tahâreti muhâfaza ve mücâhedenin peşini bırakmamak, kişiyi müşâhedeye ulaştırır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de, ‘(Resûlüm), gecenin bir kısmında uyanıp, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere (teheccüd) namazı kıl. Umulur ki Rabb’in, seni Makâm-ı Mahmûd’a (övülmüş bir makâm olan o en büyük şefaat makâmına) kavuşturur’ (2) buyurulmuştur. Varlığın gerçek maksudu olan Resûlüllah (s.a.v.), Makâm-ı Mahmûd’a ancak rükû‘ ve sücûd ile ulaşabilirse; hiçbir mahsûlu (kazancı, müktesebâtı) olmayan bir kimse, o makâma nasıl vüsûl (ulaşıp kavuşabilmeyi) arzu edebilir? Bu hakîkate binâen büyükler, ‘Çalış, gayret et, müşâhede et!’ demişlerdir.”

Hadîs-i şerifte bu işin 40 günle kayıtlanmasının hikmeti ise şöyle açıklanmıştır: “Bu, öyle bir müddettir ki; bir şeye, bu müddet boyunca devam edildiği takdirde o şey insanda fıtrî, tabiî bir huy hâline gelir.” Tasavvuf erbâbı da, bundan hareketle, bir mürîdin halvetinin kırk gün olacağına hükmetmişlerdir.

Hadis âlimleri bu hadîs-i şerifin zayıf olduğunu söylerler. Ancak tasavvuf ehli, hadis ilminde rastlanmayan bir usûlle (keşif ve müşâhede yoluyla), hadîsin sıhhatini tahkik ederler ve sahih olduğuna hükmederler. Yine Münâvî merhûmun kaydına göre Abdülhakk'ın (rh.) Şerhu’l-Ahkâm’ında şöyle denmiştir:

“Bu hadîs-i şerif, senet cihetiyle sahih olmasa da, atâ ve imdâd ehline hâs kılınan zevk, hadîsin sahih olduğunu anlamıştır. (Yani Allâh’ın lûtuf ve ihsânına, yardımına mazhar olmuş bulunan tasavvuf erbâbı, kendilerine mahsus mânevî haz ile bu hadîsin Resûlüllah Efendimiz’e âit olduğunu anlamışlardır.) Bunun anlaşılması, fethî(3) ilme sahip olmayana zordur. Bu ‘fethî ilm’i elde etmenin yolu da, Muhammedî ihlâs vâsıtasıyla gelen feyz-i Rabbânî’dir.”

Ebu’l-Haseni’ş-Şâzelî'ye (k.s.) göre sâlikin böyle bir fetihle, yani ilhamla Allah’tan aldığı vird’e Hizbü’l-vird denilir. Şâzelî Tarîkati’nde, kalp gözünün (basîretin) açılması için bu hizb okunur.
Nakşibendî Tarîkati’nde ise müridler için kalp gözünün açılmasını istemek makbul bir şey değildir. Bilakis onlar, Cenâb-ı Mevlâ’ya ilticâ ederken, “Yâ Rabbî! Kalp gözümü açıp da beni perişan etme. Beni rızâ-yi İlâhî’ne giden feyz ve nûr yolunda dâim et” diye yalvarırlar.

Bütün feth, fütûh, fütuhât hallerini veren Allah Teâlâ’dır. O fettâh sıfatının sahibi, yani fethin menbaıdır. Müfettihu’l-ebvâb (bütün kapıları açan)’dır. Bir kapıyı kapatırsa, on kapıyı açar. “Allah Allâh! Vakt-i şerîf hayrola, hayırlar fethola, şerler def‘ola” niyâzı, mâneviyat erbâbı arasında çokça okunan bir duâdır...
***
Bu hususla alâkalı bazı beyit ve mısra‘lar:

İlâhî! Fazl u lûtfunla bana bir bâb fetheyle
Eriştir vahdet-i zâta, kulun ni‘me’l-meâb eyle

(Zâkirzâde)

Şu demek: “Allâh’ım! İhsan ve kereminle bana bir kapı aç. Tek ve bir olan zât(ın)a kavuşturup, onu kulun için sığınılacak en güzel yer eyle.”
***
Bir kapı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah’dır mâlik-i Fâtihu’l-ebvâb

(Lâ edrî)

Meâli: “Bir kapı kapatırsa, bin kapı açar Hz. Allah; çünkü (kapalı) kapıları açmaya mâlik (ve anahtarların yegâne sâhibi) odur.”
***
Lûtfeder bir gün Hudâ, elbette feth-i bâb eder
(Nef‘î)

Bu mısra‘ı da şöyle ifade edebiliriz: “Cenâb-ı Hakk, elbette bir gün lûtfedip kapıyı açar.”


DİPNOTLAR
(1) Feyzu’l-Kadîr, 6/43
(2) İsrâ sûresi, 79
(3 “Feth” lûgatta açmak, açılmak, açılış mânâlarınadır. Tasavvuf ıstılâhında ise feth, kalp gözünün açılması ile sâlike zuhûr eden kemâl halleridir. Bu haller, onun çeşitli menzillere ulaşmasına ve üstün makamlara yükselmesine vesîle olur. Nefsteki feth, tam bir ilim; ruhtaki feth, mârifet verir. Bir şeyin fetholmasına, “kalp müşâhedesi” denilir. (Kâşânî rh.)

Go to top