A. TURAN ALKAN, ZAMAN, 14.03.2007 Çarşamba

"... Türk Yurdu Dergisi'nin Mart 2007 sayısında Gıyasettin Aytaş ve Hülya Deniz adında iki araştırmacının "Genel Ağ (İnternet) ve Türkçe" başlıklı yazısını okudum. Sizin için bu araştırma sonuçlarını özetlemek istiyorum; ama peşinen belirteyim ki araştırma beş yıl öncesine ait, 2002 tarihli. Niçin beş yıl sonra yayınlandığını tam anlamadımsa da bazı hususları itibariyle hâlâ taze olduğu için meseleyi "nazarlarınıza çattırıram" (Bu tabiri AZtv'de duydum, pek hoşuma gitti, "dikkat çekmek" mânâsında)

"Araştırmacılar, e-mektup yazanların vahim miktarda imlâ hatası yaptıklarını, noktalama işaretlerine riayet etmediklerini ve anlatım bozukluğuna düştüklerini tesbit etmişler. Konuyla ilgili istatistik bilgilerini dergi, pul büyüklüğünde bastığı için pek anlaşılmıyor ama metinde geçen ifadelerden anlatım bozukluğu oranının % 13 olduğu anlaşılıyor. Mektuplarda yer alması mutad saygı ifadelerine riayet % 37; mektubun altına isim yazılması nezaketini unutanların nisbeti ise yine % 36 küsur civarında. Beş yılda bir şeylerin iyiye doğru değişmesi gerekir diye düşünüyorsanız, hayli iyimser olduğunuzu ileri sürebilirim. Naçiz gözlemlerime göre E-Mektup yazabilecek durumda olanların en az üçte biri, bir mektubu nezaket ve sair şekil şartlarına riayetle kaleme almaktan (imlâ, noktalama vs.) habersiz bulunuyor. Vahim bir hâl; sanki bilgisayarla yazınca, bu gibi kurallara uymasak da olur cinsinden bir genel kabulün yaygınlaştığından endişe etmekteyim açıkçası. Sizce de öyle midir bilmem.

"Farkındayım, hiç de eğlenceli bir konu değil bu; nitekim içinizden bazıları, "acaba ben de böyle vaktiyle itinasız mektuplar göndermiş olabilir miyim?" diye iç sıkıntısına uğramaktalar belki de. Dedim ya, şakalaşırken bile kravatını gevşetemeyenler cinsine dahilim ben; halbuki tanıyanlar bilir, kravatla pek işim yoktur, lâkin dedik ama, 'vaktiyle büyüklerimizden görmüşüz kurs, almışız âmirlerimizden terbiye".
***

İnternetteki vaziyetimiz, hâl-i pürmelâlimiz araştırmacıların anket sonuçlarına, Ahmet Turan Alkan'ın tesbitlerine katılmamayı imkânsız kıldığının sanırım hepimiz farkındayız. Tabii burada zikredilmeyen fakat daha önce sık sık dile getirdiğimiz sıkıntıları da bunlara ilave etmek gerek.

Peki bu olumsuz ve pek de hoş olmayan tablo karşısında ümitsiz miyiz? Bence hayır! Çünkü her şey bizim elimizde. Eğer bize verilen, fıtratımızda mevcut olan kabiliyetimizi-istidadımızı kullanır, hukuki ve ahlaki değerlerimizi de göz önünde bulundurup, sorumluluklarımızı hatırımızdan çıkartmazsak, niye düzelmesin!

Her şeyin daha iyiye, daha güzele doğru mesafe aldığı günler temennisiyle...

Rabbim cümlemizin yâr ve yardımcısı olsun.

Bu itibarla yapmamız gerekenleri özetleyecek olursak;

1. Yazarken-konuşurken imlaya dikkat edeceğiz. Kelime ve kavramları doğru yazmaya, meramımızı düzgün ifade etmeye çalışacağız. Bunun için de, bir arkadaşımızın haklı olarak ısrarla üzerinde durduğu gibi, kendi öz lisanımızı (Osmanlıca) mutlaka öğrenmeye gayret göstereceğiz.

2. Yazarken imlanın yanında, büyük-küçük harf, noktalama işaretleri, noktalama işaretlerinden sonra vermemiz gereken bir çıt ara'ya dikkat edeceğiz. Çünkü yazı, konuşma gibi uçucu değil kalıcı.

3. Çok yaygın bir hatalı yazım olan "dahi" manasındaki "de, da, te, ta"ları mutlaka kelimeden ayrı yazmaya dikkat etmeliyiz.

4. Mahalli şîveleri ancak dost meclislerinde, birebir diyalog üslubunda ya da espri mahiyetinde kullanabileceğimizi, normal hayatta özellikle de yazı dilinde kullanamayacağımızı hatırdan çıkartmamalıyız.

Güzel Türkçemizin tekrar o güzel günlerine kavuşması dileğiyle, sağolasınız, varolasınız...

Selam ve muhabbetlerimle...

Vesselam... H. E.
Go to top