Prof. Dr. Bekir Karlığa, Bugün, 15 Mayıs 2006 Pazartesi


Fransızca'dan dilimize geçmiş olan "mizansen"kelimesi, sahneye konulan oyun demektir.

Bir oyunu sahneye koyan kişi, kimlerin hangi rolleri alacağını ve onları nasıl oynayacağını da belirler. Güçlü sanatçıların kurguladıkları oyunların mizanseni de mükemmel olur.

Dramların, melodramların, trajedilerin, acıların ıstırapların sahneye konduğu İslam coğrafyası, adeta kanlı bir tiyatroyu andırmaktadır. İçinde yaşadığı dünyaya düzen vermek ve her şeyi iyiye, doğruya, güzele doğru değiştirmekle mükellef olan bu ümmetin mensupları, gözleri önünde oynanan oyunları, kimi zaman ağlayıp sızlayarak, kimi zaman da gülüp eğlenerek ama nedenlerini araştırma gereği duymaksızın seyredip duruyorlar.
***


Oynanan oyunların mizansenleri de duruma ve şartlara göre sürekli değişip duruyor. Bu nedenle onları takip güçleşiyor. Doğrudan İslam'ı cephe alan oyunların yanı sıra, İslam'ın yumuşak karnı gibi görünen noktaların abartılı biçimde ön plana çıkarılarak sergilenmeye çalışıldığına sıkça rastlanıyor.

Kısa bir süre önce âlâyıvala ile ülkemize davet edilen ve kimi çevrelerce özlenen dinde reform atılımının aktörü sıfatıyla büyük alkışlarla karşılanan Amerikalı kadın yazar Amina Wadud da bu mizansenlerden birinin basit bir oyuncusu gibi. Onun daha sonraki eylemlerine şahit olmadan evvel 24 Mart 2005 tarihli yazımızda onunla ilgili olarak şunları yazmıştık:

"İslâm'da cinsiyet ayırımcılığının egemen olduğunu ve kadına ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığını öne süren kadın hakları savunucusu Amina Wadud, kendisi gibi bir gruba cuma namazı kıldırmak istemiş. Bu maksatla New York'taki camilere başvurmuş, onlar böyle bir girişimi uygun bulmamışlar. O da gidip Saint John Katedrali yetkililerine müracaat etmiş. Onlar, bu cesaretli girişime memnuniyetle kucak açmışlar.

Bunun üzerine Wadud medya mensuplarını çağırarak cuma namazından önce bir basın toplantısı yapmış ve "erkeklere imamlık yapan ilk kadın" olarak tarihe geçmek istediğini ilan etmiş. Programın düzenleyicisi Asra Numani de tarihe "başı açık ilk kadın müezzin" olarak anılmak ümidiyle, hem başı açık olarak yüksek sesle ezan okumuş, hem de böylece namaz kılmış."
***


Programın düzenleyicisi olarak görünen, "İslamî Uyanış Hareketi" isimli derneğin üyesi ve Wall Street Journal Gazetesi eski yazarlarından Asra Numani, daha sonra bir Türk gazeteci ile yaptığı röportajda kadın imam fikrinin nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatmıştı: "Bir gün bir cuma namazında minberin yanında, bana yasak olan yerde bir kız çocuğunun yürüdüğünü gördüm. Kur'an ve diğer İslamî kitapların olduğu yere gitti. Bu küçük kız büyüyüp bir kadın olduğu zaman, ondan caminin içinde yürüme hakkı alınacaktı. Amerika'da kendilerini cinsiyetleriyle tanımlamayan Müslüman bir kadın nesli var. Kadın liderler olması gerekir."

Numani, "cahil cesur olur" sözünü doğrularcasına ahkâm kesmekten de geri kalmıyor:

"İslam'da başörtüsü mecburiyeti yok. Bu, insanların koyduğu bir kural. Kadınların bir seçimi olarak başladı. Kadınların bu masum kumaş parçasını takmamasını utanç meselesi yaptılar. Başörtüsü takmadığım için daha az Müslüman mıyım? Kadının namaz kıldırması dinen uygundur."
***


Biz, Türkiye olarak özellikle bir dönem bu tür mizansenleri çok izledik. Cuma namazı kılacağım diye camilere baskınlar yapan, ya da cenaze namazlarında erkeklerle saf tutmak için kavgalar çıkaran hanımefendilerin medyadaki alayişli görüntüleri hafızalardan silinmiş değil. Kısa bir süre sonra bu mizansen de bitti. Artık cuma veya cenaze namazlarında bırakın ön safta yer almak için itişip kakışan hanımları, namazda saf tutmaya çalışan hanımlara bile pek rastlamıyoruz.

Go to top