Muhterem Efendim; İ. RABBANİ HAZRETLERİ 1. Cilt 299. Mektupta tâûn-veba hastalığından kaçmanın harb meydanından kaçmak gibi büyük günah olduğunu beyan buyuruyorlar. Mektubu şerifin tafsilatından aklı acizimiz ile kısmen anlaşılmakla beraber: Tâûn hastalığı olan bir memlekette kaçmayıp beklemek neden faziletli addedilmiştir. Vesselam. 

 

*******

Değerli kardeşim;

Dilerseniz öncelikle bilenlerden özür dileyip, bilmeyenler için tâûn’un ne olduğunu görelim.

Tâûn nedir?

Tâûn; vücudun dirsek, koltuk, el, parmak gibi yerlerinde çıkan ve şiddetli ağrılara şişkinliklere sebep olan yaralardır.

Yaranın etrafı yeşil veya menekşe renginde olur. Hastada kalp çarpıntısı ve kusma gibi belirtiler başgösterir.

Bazılarına göre veba da tâûndur. Muhakkik ulemâya göre ise, yeryüzü­nün bir tarafında alışılmışın tersine zuhur ederek pek çok insanı tesiri altına alan bir hastalıktır. Başka zamanlarda hastalıklar muhtelif olduğu halde, vebada yalnız bir nevi olur. Bu zevata göre, tâûnla veba arasında umum ve husus alâkası vardır. Her tâûn vebadır. Fakat her veba tâûn değildir. Başka bir ifadeyle, veba öldürücü ateşli salgın hastalıktır; tâûn, sıtma, kızamık, çiçek, aids ve daha sonraları açığa çıkacak salgın hastalıkların tamamına veba denilmektedir. Hangi tür salgın hastalık olursa olsun, hastalığa yaklaşmakta tehlike vardır, ondan uzak durmak gerekir.

***

Tâûn’dan kaçmasın yasak oluşu

Tâûn bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak olup, çıkmamanın faziletli olmasının sebebini kısaca iki madde halinde açıklayabiliriz:

a) Sağlam olanlar oradan çıkınca, hastalara bakacak kimsenin kalmama tehlikesi ve âdeta onların helâke/ölüme terk edilmeleridir.

b) Tâûn olan yerde kirli/mikroplu hava (tâûn basilleri) herkesin vücuduna yerleşince, kaçanlar zaten hastalıktan kurtulmaz, aksine hastalığı başka yerlere de götürmüş, sağlam insanlara da bulaştırmış, yaymış olurlar.

Tâûn geldiğinde mü’mine layık olan tavır; öfkelenip isyan etmemeli, üzülmemelidir. Kaderine rıza göstermeli, tedavi yollarına müracaat etmekle birlikte Allah Teâlâ’ya sığınmalı, sıhhat ve âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır. Kuşkusuz Cenab-ı Hak, kendisine duâ edenleri, sıhhat ve selâmet isteyenleri sever.

Velhâsıl bu durumu özetle, “Sünnet’te enfeksiyonlardan korunma ve hastalığın yayılmasını önleme” usûlü olarak ifade edebiliriz.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), bulaşıcı hastalıklardan korunmada, vücut ve çevre temizliğinin yanında bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bu bilgiler ışığında baktığımızda, mikroorganizmaları ilk tarif edenin, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) olduğunu görürüz. O, vebanın, çıplak gözle görülemeyen zararlı bir âmili olduğunu, sinsice yayıldığını ve hastalığın yayılmasını önlemede karantina gerektiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca O, bu tip mikropların insan vücuduna dışarıdan bulaştığını imâ ve işaret buyurmuşlardır.

***

Karantina nedir?

Tarih boyunca insanları tehdit eden, toplu ölümlere sebep olan veba (tâûn), humma, sıtma ve çeşitli viral hastalıklardan milyonlarca kişi ölmüştür. Daha önceki yüzyıllarda başgösteren kitle salgınları her zaman dehşetle hatırlanır. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) bu husustaki sözlerine kulak verelim: Abdurrahman b. Avf (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah’ı (s.a.v.) şöy­le söylerken işittim: “Bir yerde tâûn (bulunduğun)u duyarsanır oraya girmeyiniz. Bu­lunduğunuz yerde zuhur edecek olursa, ondan yani tâûndan kaçarak (olduğunuz yerden dışarı) çıkmayınız”. [Buhârî, Sahih, tıbb, 30; Müslim, Sahih, Selâm 92, 93, 94, 98, 100; İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 178, 180, 186, 111, 416, IV.177, 186, V-206, 208, 210, 373]

Ebu Davud ve Müsned’de rivayet edilen hadislerde de buyrulmuştur ki: “Tâûndan kaçan kimse savaştan kaçan kimse gibi günah işlemiş olur. Halbuki tâûnun çıktığı yerde sabredip durarak ölen kimseye şehit sevabı vardır”.

Görülüyor ki Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), karantinayı tam mânâsı ile tarif etmiş ve yukarıdaki beyanlarıyla da uygulanılabilirliğini garantiye almıştır. Karantinadan kaçan kişiyi savaştan kaçan kimseye benzetmiş, savaştan kaçmanın neticelerini insanlara hatırlatmıştır.

Efendimiz (s.a.v.), hasta insanların hastalıklarını sağlamlara bulaştırmaması için karantinayı tavsiye ettiği gibi, hasta hayvanların sağlıklı hayvanların yanına getirilmesini de yasaklamıştır. Bir hadîs-i şerîflerinde “Hayvanlardan hasta olanlar, sahipleri tarafından sakın sağlıklı olanların yanına iletilmesin[Buhari, Müslim, Ebu Davud] buyurmuştur.

***

Tâûn azap mı rahmet mi?

Hadisler­de tâûnun Benî İsrail'e azap olarak gönderildiği bildirilmektedir. Müs­lümanlar için ise rahmettir. Nevevî (rh.) diyor ki: “Tâûn bu ümmet için bir rahmet ve şehâdettir. Buhari ile Müslim'in birlikte rivayet ettikleri bir hadiste, ‘Tâûndan ölen şehittir’ denildiği gibi, başka bir hadiste de şöyle buyrulmuştur: “Tâûn bir azab idi. Allah (c.c.) onu dilediğinin üzerine gönderirdi. Nihayet onu mü’minlere rahmet yaptı. Eğer bir kul tâûna tutulur da bulunduğu yer­de sabrederek bekler, Allah'ın takdirinden başka kendisine bir şey isabet et­meyeceğini bilirse, o kimseye şehid ecri kadar sevab verilir”.

Bu rivayetlerde, tâûn hastalığı zuhur eden yere girmek ve tâûndan kaç­mak için o yerden çıkmak, yasak edilmektedir. Fakat kaçmak için değil de ârızî (sonradan oluşan başka) bir sebeple o yerden çıkmakta beis yoktur; herhangi bir iş veya meşguliyetle o yerden dışarı çıkmak, bütün ulemaya göre caizdir. [Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul, 9, 655]

Âlimlerden ba­zıları, tâûn hastalığı bulunan yere girmeyi de ondan kaçmak için o yerden çıkmayı da caiz görmüşlerdir. Bu kavil Hz. Ömer ile Ebû Musa el-Eş'ari, Mesruk ve Esved İbn el-Hilal'den (r.anhum) rivayet olunmuştur. Hatta Amr b. As'ın (r.a.), “Bu azaptan geçitlere, vadilere ve dağ tepelerine kaçın” dediği rivayet olu­nur. Bunlar hadisteki nehyi te'vil ederek: “Rasûlüllah (s.a.v.) tâûnlu beldeye girip çıkmayı mukadder olmayan bir şey başa gelir korkusuyla yasak etme­miştir. Lakin fitne çıkmasın, halk o yere gelen kimsenin helakini gelişine, kaçanın selametini de kaçışına bağlamasın diye nehiy buyurmuştur...” derler.

İmam Nevevî (rh.) diyor ki: “Sahih olan yukarda arzettiğimiz gibi, tâûn zuhur eden yere girmenin ve tâûndan kaçmak için o yerden çıkmanın men’edilmesidir. Çünkü sahih hadislerin zahiri bunu gösterir.”

***

S o n u ç

Netice olarak; bu hadis-i şerifin birinci cümlesi, tâûnun zuhur ettiği ye­re dışarıdan gelinerek hastalık alınmasını önleyici… İkinci cümlesi de, hastalı­ğın zuhur ettiği bölgeden etrafa yayılmasını durdurucudur. Binaenaleyh bu iki cümlede emredilen, bugünün tıp dilindeki “karantina” uygulamasından başka bir şey değildir. Çünkü karantinanın bugünkü tarifi şudur:

Bulaşıcı bir hastalığın bu­laşmasına maruz kalmış olan veya maruz kaldığından şüphe edilen insan ve­ya evcil hayvanların, hastalığın en uzun kuluçka dönemi boyunca böyle olmayanlarla temasını önlemek için hareket serbestliğinin smırlandırılmasıdır”.

Gerçekten bugünün tıbbında veba hastalığından korunmak için vebalı has­talara izolasyon ve karantina mutlak surette tatbik edilmelidir.

Vebalı hasta ve şüpheli şahısların bulaşık yerden ayrılmasına müsaade edilmez. Bulaşık bölgeden gelen yolcuların da doğrudan doğruya diğer yerleşim yerlerinin içine girmesine izin verilmez.

Measselâm…

Go to top