Selamun aleyküm hocam.

Hocam ben ilmi konularda ve dier dini konularda kendimi çok yanlız hissediyorum, kitap okuyorum bu sıralar bolca..

Bu seferde kafam karma karışık oluyor, mesela Allah ilmi öğrenmeyi emretmiş ama nasıl öğrenilir bilmiyorum, öğrenmeye çalışıyorum, kitaplar okuyorum, kitapların içerisinde umut satmaya çalışır gibi yok zengin olmakla ilgili yahut rüyada define görmek ile ilgili acayip acayip şeylerle karşılaşıyorum, bu ilim mi?

Ben Allahın rızasını kazanmak istiyorum, onu hissetmek istiyorum, birine el vermek istiyorum ama onu da bulamıyorum, korkuyorum bu dünyadan piskolojim bozuluyor, geceleri uyuyamıyorum, en kötüsüde bilerek hata yapmak.. Namaz kılıyorum çok şükür, fakat Allah affetsin, gaflete çok düşüyorum, nefsime yenik düşüyorum, sabrıma da yeniliyorum bazen, günah işliyorum.. Bir günah işlediğim zaman hocam bi kaç gün kendime gelemiyorum. En yapmam dediğim şeyleri yapıyorum, ben görevlerime ne kadar sarılsam namazıma ne kadar sarılsam bi o kadar gaflet ve üzüntüye bürünüyorum..

Yanlızım hocam ve iyi şeyler yapmaya çalıştıkca daha çok ateşe gidiyormuşum gibi oluyorum. Allahtan bir dost talep ediniyorum ama malumunuz tabi ki bu kolay birşey diil, işin kötü yanı bunu nasıl talep edeceğimi de bilmiyorum. 10 yıldır boştayım hocam, lise mezunuyum, çeşitli işlerde çalıştım, hak yemekten daima uzak durdum, torpille olacak işimin olmasına hep karşı geldim, bazen kınandım, bi dürüst sen misin dediler ama, ben başkasının rızkına tecavüz etmedim edemem de..

Allaha hamd olsun isyan etmiyorum ama, bi düzenim de yok. Ben istiyorum ki sadece Allahın bahşettiği bir dosta kavuşayım. İsyan diil ama hocam, ben bu dünyadan, yalancı insanlardan, şan söhret para zenginlikten, batıl olan herşeyden uzak olmak istiyorum.

Kısa özgeçmişim budur, pskolojimi siz takdir edin işte.. Kusuruma bakma hocam, biraz dertleşir gibi oldu ama, inan içimi dökmeye çok ihtiyacım var ve her yazdığımda ya da konuştuğumda ağlayacak gibi oluyorum, haddimi aştıysam affola..

Konunun özeti, Allahtan gelecek bir dost nasıl kazanılır?

*******

Ve aleyküm selam.

Sevgili kardeşim; karamsar olmanızı gerektirecek bir durum yok aslında... Bu dünyanın hâli bu. Burada rahat ve huzurun hiçbir türü yok. Burası çalışma ve kulluk yeri. İmtihan salonu. Mü'min için asıl huzur ve saadet öbür âlemde. Rasûlullah Efendimiz (s..a.v.) boş yere “Dünya mü’minin hapishanesi, kafirin cenetidir[Müslim, Sahih, Zühd, 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Sünen, Zühd, l6; İbn Mâce, Sünen, Zühd, 3] buyurmamış... Onun için öncelikle sâkin olun ve sağlıklı düşünmeye çalışın.

Okumak istediğinize göre, okumanın da, her şeyin olduğu gibi elbette ki bir yolu/yöntemi, usûlü var. Kitabı eline alıp okumakla olmaz, olmadığını zaten sen de gayet güzel ifade etmişsin. Şöyle düşün;

Eğer kitap yeterli olsaydı, Kur’an-ı Kerim geldiği halde bir de onu bize tebliğ edecek, öğretip anlatacak olan peygambere ne diye ihtiyaç olacaktı? Öyle değil mi?

O halde ne okumak istiyorsan, onun metoduna / yöntemine uyacaksın. Hoca olmadan sadece kitapla ilim elde edilmez. Edilse de o kadar olur. Hoca sana temel teşkil eden hususları öğretecek, onları hazmedeceksin ki, bu metodla başka kitaplar okuyarak o öğrendiklerin üzerine ilaveler yapabilesin...

İbadetlerini özellikle de namazını elinden geldiğince âdap ve erkânına riayet ederek eda etmeye gayret et. Eksik ve kusurların için telaşa kapılma; onların tamamlanması, tam olarak kabulü için Mevlâ-yi zû’l-Celâle dua ve iltica et. Onun kabul edeceğine dair herhangi bir kuşkun olmasın. İnsanız-kuluz, mutlaka kusurlarımız olacak. Melek değiliz ki hatalardan eksik ve kusurlardan uzak olabilelim.

Günahlardan, isyanlardan, hata ve kusurlardan olabildiğince / gücünün yettiğince uzak durmaya çalış. Hasbelbeşer işlediğin yanlışlar olursa -ki elbette olabilir, hepimiz için geçerlidir- hemen pişmanlıkla tevbe ve istiğfar etmeye çaba göster. Sakın bunu ihmâl etme.

Hayatın boyunca doğruluktan-dürüstlükten taviz verme. Zaten de öyle olduğunu ifade etmişsin, öyle kalamya devam et. Kim ne derse desin, psikolojini bozma. Doğruluktan hiç kimse zarar etmemiştir bu güne kadar... Kaldı ki biz bunun karşılığını ahirette Mevlâmızdan beklemekteyiz. Bu âlemde ufak-tefek sıkıntılar çeksek ne yazar! Öyle değil mi?

Her zaman “korku ve ümit arasında ol”maya çalış. Hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden emin olup, tamam artık ben iyiyim, kurtulurum havalarına kapılma; çok kötüyüm, Allah beni affetmez gibi ümitsizlik ve karamsarlığa da kapılma! Orta yolda bulun.

Geceleri de normal uykunu uyumaya çalış. Kafanı gereksiz, faydasız, boş şeylere takıp da uykunu heder etme. Belli bir süre uyuduktan sonra da özellikle gecenin ortalarında, sabaha karşı yani imsaktan yarım saat ya da 45 dk önce kalk teheccüd namazını kıl ve ardında göz yaşlarıyla Allahu Teala’ya iltica et:

“Yâ Rabbi! Günümüzde Rasûl-i zîşânının hakiki varisi olan zat-ı şerifi bana buldur. Benim bu halimle onu bulmam muhâl. Sen lûtfunla-kereminle onu ya da onun yolunda yürüyen mümtaz kullarını bana karşılaştır. İlahi nurunu, Muhammedi feyzini bana nasip et” gibi ilticalarla yalvar. Eğer nasibinde varsa, hiç kuşkusuz Cenab-ı Mevlâ onu ya da en azından onun yolunu ve o yolun yolcularını sana buldurur, onlarla seni arkadaş eder. Bunda tereddüdün olmasın.

Müsterih ol, yolun açık olsun. Mevlam sırat-ı müstakiminden, hidayet yolundan, kâmil imandan ayırmasın.

Dilerseniz sözlerimizi “hıtâmuhu misk”[*] kabilinden, Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye silsilesinin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden sahib-i zaman Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin bir beyanları ile noktalayalım. Talebelirinden Ziya Sunguroğlu merhum, “Notlarım” isimli derlemelerinde, “Geçmişteki Ehl-i Kitap ve Bu Zamanın Mürşid Bekleyen İnsanları” başlığı altında,  o büyük âlim-ârif, fâzıl, ekmel ve etemm mürşid-i kâmil u mükemmil zât-ı şeriften şu câlib-i dikkat açıklamaları naklediyor:

“Esteıyzü billâh: وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُ

 (Meali: Halbuki, kitap verilmiş olanlar; ayrılmış olmadılar, kendilerine o hüccet geldikten sonra tefrikaya düştüler.) [Beyyine suresi, 4]

Suretü’l-Beyyine , müttefekun aleyh bir sure olup hakkında hiçbir nesih vâki olmamıştır. Cebrâil aleyhisselâm Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) gelip, en muhrik Kur’an okuyan Übeyyü’bnü Ka’b (r.a.) için, ‘Bu sureyi, Übeyy okusun’ demiştir. [Buhârî, Müslim ve-Tirmizî rivayet etmişlerdir. Bkz. dipnot: **]

“Bu sure-i celilede müşriklerin adı geçmiyor. Zira kabahatin çoğu Ehl-i Kitap’tadır. Ehl-i Kitab’ın ilimlerinde garaz (kötü kasıt ve gâye, düşmanca niyet) vardır. Eğer (bu) olmasaydı, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) gelince maazziyade tâbi olmaları (fazlasiyle ona uymaları) icap ederdi. Çünkü onlar ahir zaman peygamberinin geleceğini Tevrat ve İncil’den öğrenmişlerdi. Hatta dua ederken, ‘Allâhümeftah aleynâ ve’n-surnâ bi’n-nebiyyi’l-meb’ûsi fî âhiri’z-zamâni’  (Allâh’ım, bize -kapılı kapıları- aç; ahir zamanda göndermeyi va’dettiğin Nebî’n hürmetine bize yardım et) diye Mevlâ’ya iltica ediyorlardı. Bildikleri halde tefrikaya düşüp ayrıldıkları için, en büyük kabahati Ehl-i Kitab’ın işlediği ifade edilmiştir.

***

“(Dikkat:) Bu zamanın insanları da, aynen o zamanın Nasârâ ve Yahûdileri gibi konuşurlar: ‘Ah bize bir irşâd edici gelse de, biz de irşâda kavuşsak’ derler. Halbuki irşâd edici ayaklarına gelmiştir. Hiç uyanıp istifade yollarını aramazlar. İrşâd olmak için gelip feyz almazlar. Bilakis tefrikaya düşerler; ‘bu, irşâd edici olamaz’ derler.” [A.g.e., s. 58]

Herhalde başka söze hacet kalmıyor.

Allah’a emanet ol. Selamet üzere iki cihanda saadette ol.

 

Dipnotlar

[*] “Hıtâmuhu misk” terkibi-ifadesi, sonu veya mührü misk (gibi güzel kokulu) olan demektir. Bu tabir, yani onun mühürü (sonu) misktir mealindeki bu ifade, Mutaffifîn suresi'nin 26. ayetinden bir cümledir. Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm, tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir. Dersin, sohbetin, bizim yaptığımız gibi yazının sonunda mübarek bir kelâm ile söze nihayet verilmesidir.

[**] Enes b. Mâlik'in (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Rasûlullah (s.a.v.) Übeyy b. Ka'b'a (r.a.),

- “Allah (c.c.) bana, sana Lem yekünillezîne... yi (Beyyine sûresini) okumanı emretti” deyince, Hz. Übeyy heyecanla,

- 'Yâ Rasûlallah, benim adımı söyledi mi?' diye sordu. Efendimiz'den aldığı,

- 'Evet' cevabı karşısında, Übeyy ağlamaya başlıyor." [Müslim, Sahih, Fezâilü's-Sahâbe, 122]