es-Selamu Aleykum Hocam..

Elimde İtikat (İnanç) Meseleleri ile alakalı 118 maddeden oluşan bir broşür mevut..Orada 10 madde şu şekilde:

"Şeytan Melek değiş cinlendendir..(Melekler Allah`a isyan etmezler. )" yazmaktadır..

Bizler hep Şeytanı Melek olarak bilirdik..Yalnız konuyu biraz daha akli olarak düşündüğümüzde yukarıdaki maddenin doğrular nitelikte olduğunu düşünmekteyim..Melekler nurdan yaratılmıştır..Şeytan ve cinler ise dumansız ateşten..Bu bilgi şeytanın melek olmadığını-Cin olduğunu doğrular nitelikte midir?Allah razı olsun.. Mehmet Fazıl

*******

Ve aleyküm selam.

Tabii ki şeytan melek değildir. Sizler onu nereden ve kimden melek olarak öğrenmiş ve biliyor idiyseniz, gerçekten çok yanlış bir bilgi. Bir defa melek nûr’dan, şeytanın mensup olduğu cin kavmi ise nâr’dan yaratılmıştır.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de cinnin, “dumanı olmayan hâlis / yalın bir ateş”ten [Rahmân suresi, 15], hem de “(insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen) çok zehirli bir ateş”ten [Hicr suresi, 27] yaratıldığı beyan olunmaktadır. Yani cinler, ateşten yaratılmış, değişik şekillere girebilen latîf cisimlerdir. Kur’an-ı Kerim’de zikredildiği üzere onlar, insanlardan önce yaratılmıştır. [Bkz. Hicr suresi, 26-27] Sadedinde olduğumuz husus, bir hadis-i şerifte de şöyle açıklanmaktadır:

Melekler nûr’dan; cinler, dumanı kesilmiş yalın bir alevden yaratıldı. Âdem (aleyhisselâm) ise, size vasfolunandan (sizin teşekkül ettiğiniz topraktan) yaratıldı”. [Müslim, Sahih, 8, 226]

Ateş, üç şeyi bünyesinde toplamıştır; nûr (ışık), duman, alev. Nûrun ışığı, dumanın karartısı, alevin de zarar verici bir hâli vardır. Ateşten yaratılan cin, mahiyetindeki hususiyetlere göre, iman ve salâha, küfür ve dalâlete müsait bulunmaktadır. Bu itibarla cin taifesinden mü’min de vardır, kâfir olan da... Kısacası onların, salihleri / iyileri de, kötüleri de bulunmaktadır. Kâfir olanların tıpkı insanlar gibi müşrikleri de, Îsevî ve Mûsevî olanları da vardır. Mesela Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) iman edenler, Nusaybin (veya Nasîbin) cinleri Yahûdi idi. [Bkz. Ahkâmü’l-Mercân fî ahkâmi’l-Cân, s. 43]

Keza mü’min cinlerden Ehl-i Sünnet olanlar bulunduğu gibi, bid’at ehlinden olanları da vardır. Bu husus ayet-i celilede şöyle açıklanmaktadır: “Hakikaten biz, kimimiz salâha ermiş (iyi kişi)leriz, kimimiz ise bunlardan aşağıdır. Çeşit çeşit yollar(a sahip) olmuşuz”. [Cin suresi, 11] Hakikaten kimimiz Müslümanlar, kimimiz ise zulmedenlerdir. Müslüman olan kişiler (yok mu), işte onlar doğru yolu ara(yıp bul)muşlardır. Zulmedenlere gelince; onlar da Cehennem’e odun oldular”.  [Cin suresi, 14-15]

Şeytanlar ile cinler, mahiyet itibariyle değil, inanç yönünden birbirinden ayrılmaktadırlar. Rahmet-i ilahiden uzak oldukları için kendilerine “şeytan” adı verilmiştir. Onların da mahiyetleri ateştir. Halk arasında dolaşan “Cin başka, şeytan başka” sözü, mutlak manada doğru değildir. Ancak inançlarındaki farklılığa hamletmek suretiyle te’vil ve izah edildiğinde doğru görülebilir.

(Mescûdün ileyha olan Sâret-i Kâbe'ye doğru olduğu gibi,) Hz. Âdem'e doğru (asıl secde Mescûdün Leh olan Cenab-ı Hakk'adır) secde emrini kabul etmeyip isyan eden, içindeki mevcut küfrü o gün tezahür ettiren “İblîs”, cinlerin babası da değildir, sadece onlardan bir ferttir. Allah’a ilk isyan eden cindir. [Bkz. el-Yevâkît ve’l-Cevâhir, 1, 122] Aynen Kaabil’in ilk yaratılan insan olmayıp, şekavete ilk cür’et eden insan olması gibi…

Velhâsıl, yukarıda da belirttiğimiz üzere, İblîs melek sınıfına dâhil değildir. Mahiyetleri farklı olduğu gibi, ayrıca meleklerde erkeklik ve dişilik de yoktur. Evlilik, tenasül ve zaürriyetin gelişmesi-çoğalması bahis mevzuu olmaz. Halbuki Kur’an-ı Kerim’de, İblîs’in zürriyet sahibi olduğu açıkça bildirilmiştir: “…Şimdi siz beni bırakıp da onu ve onun neslini, hepsi sizin düşmanınız olduğu halde, dostlar edinir misiniz?” [Kehf suresi, 50]

Bu hususta Tarîka-ı Aliyye-i Nakşibendiye silsilesinin son halkası olan üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin beyanları da şöyledir:

İblîs aleyhillâneye ‘meleklerin hocası’ demek de doğru değildir. Zira o şeytandır, nâr’dandır. Melâike ise nûr’dandır. Nâr’dan olan şeytan nûr’dan olan meleklere hocalık yapamaz. İblîs filasıl Hz. Âdem aleyhisselâmdan evvel geçen cân kavminden olup ismi Azâzil idi. Vakta ki cân kavminin helâki murad olundu, o zamanda bu Azâzil küçük olup yetim idi. Melekler Cenab-ı Hakk’a;

- Yâ Rabbi, bu küçüktür ve yetimdir, bunun el’an kabahati yoktur. Bunu helâk etme, diye yalvardılar.

Cenâb-ı Hak da helâk etmedi. Fakat cân kavminin helâkiyle bu Azâzil bu âlemde kendi cinsinden kimse bulamadığından, yalnız yaşaması mümkün olmamakla meleklerle beraber bulunmak üzere semâya ref’olundu. Ta ki Hz. Âdem aleyhisselâm halk olunup ve ona secde ile emrolunca secde etmedi. Fakat evvelce meleklerin içinde bulunduğu zaman, mecburi ibadet yapıyordu ve öyle çalışıyordu ki, ismini ‘Harîs’ koydular. Bu dahi delildir ki, ‘meleklerin hocası değildir’. Zira Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde Harîs ismiyle değil de İblîs ismiyle beyan buyuruyor. Çünkü İblîs, gizli vesvese verici, hîle ve desîse ile kandırıcı manasına olup, çok ibadet yapmakla güya Mevlâ’yı da kandıracak!.. Halbuki içerisinde küfrü gizliyor idi… Onun için İblîs denildi. Ve (İblîs ismi) ucme olup gayr-i munsariftir, cerr ve tenvin kabul etmez.”

Velhâsıl, bunun içindir ki ‘her şey aslına rücu eder’ denildiği gibi, asâlet nazar-ı dikkate alınmalıdır.” [Notlar, Ahbab Hocaefendi merhum, s. 33]

Go to top