Muhterem Hocam,

Öncelikle hayırlı sıhhatler dilerim. Rabbim başta sizi, büyüklerimizi ve bizleri imtahan ehli değil hizmet ehli olmayı nasip etsin.

Sormak istediğim husus sizin site formatına ters olabileceği için öncelikle özür diliyorum.

.......................

[Söz konusu yerdeki yazılanlara] Ne kadar itibar edilmelidir?

Vakit ayırdığınız için şimdiden teşekkür ederim. Sıhhatle kalınız. Murat Yakın

*******

Değerli kardeşim;

Hayır dualarınız için şükranlar... Bilâ-hudut “amin”lerle, mukabil hayır-dualar…

Sorduğunuz hususlara gelince…

Teferruata girmeden burada kısaca cevaplamanın muvafık olacağı kanaatindeyim. Sorduğun arkadaşların da cevap yerine sükût etmekte haklı olduklarını düşünüyorum. Tanırım o şahsı. Yaşça da bizden büyük birileridir. Fazla detaya girmek hem gereksiz hem faydasız. Ne diyeceksiniz böyle birisine… Ayrıca deseniz ne ifade edecek? Neticede herkes bildiğini okumaya devam etmeyecek mi? Aslında sizin bu sorunuzu ben de es geçip hiçbir şey yazmamayı düşünmedim değil. Fakat ortada bir problem var mı, var. Yok farzedemeyiz. Biz farzetsek bile, görülüyor ki birilerini rahatsız ediyor. O halde sıkıntıyı / problemi en azından ana hatlarıyla ele alıp, bir nebze de olsa değerlendirmede bulunmanın faydadan uzak olmayacağını mülahaza ettim.

Hani bilirsiniz, Türkçemizde bazı tabirler vardır; yeri geldiğinde öyle bir oturur ki, sayfalarca yazacağınız metinleri, saatlerce yapacağınız konuşmaları özetleyiverir. Onlardan biri de “Sırtında yumurta küfesi yok ki…..” sözüdür değil mi?

İşte mûmâileyh gibi, sorumluluk makamında değilsen, meselelere hep mücerret belli bir ilmî görüş çerçevesinde bakıp değerlendirirsen öyle olur. Atıp savurur, keser biçersin; bu budur, şu şudur dersin… Farklı durumlarda farklı içtihatlarla amel edilebileceğini bile hatırına getiremezsin. Zaruretleri, mecburiyetleri, zamanla oluşan sıkıntıları görmezden gelirsin. Bir şeyi nakleder, onun bugünün şartlarında pratiğinin olup olamayacağını düşünmezsin. İlmi-makul ve uygulanabilir çareler üretenleri de uluorta karalamayı sürdürürsün. Bakınız tenkit demiyorum, “karalama” diyorum. Çünkü tenkit başka bir şey. Tenkit her zaman makbul, her yerde geçerli ve tekâmül için âdeta olmazsa olmaz bir şarttır. Ama usûlünce tenkit… O ayrı bir bahis…

Hasılı, bulunduğun noktadan rahmet olan ümmetin ihtilafını, yanlışlar zinciri gibi görmeye başlarsın.

Bu hususta bir başka tabirimiz de, “Bekâra karı boşamak kolaydır” atalar sözüdür değil mi? Dedik ya; belli bir yükümlülük ve sorumluluğun yoksa, köşene çekilmiş mücerret mevzularla meşgulsen, müşahhasla muhatap değil, tabir caizse “uzayda yaşıyor” gibi isen, tabiri mazur görün, istediğin gibi esip gürleyebilirsin! Fakat bunuların mukabilinde ortaya koyduğun nedir? Rahmete vesile teşkil edecek bir şey var mı? Yoksa yaptığın kuru gürültüden mi ibaret!

Gördüğüm kadarıyla sen de meselenin (kronik vak’anın) farkındasın, şoförün viraj-engebe-kasis tanımayıp düz gittiğini anlamışsın. 

Onun için derim ki; boş verin gitsin, böyleleriyle kafanızı-gönlünüzü meşgul etmeyin. Doğru bildiğiniz yolda yürümeye, hizmetlerden geri kalmamaya gayret edin. Rabbim rızasına muvafık yolda itaattan, teslimiyetten, sadakatten ayırmasın. Sevâd-ı azamdan uzak kılmasın.

Vesselâm…