Herkese Selamün Aleyküm öncelikle , rahmetli babamı 3 ay önce kaybettim kendim 16 yaşındayım siz değerli ve bilgili abilerimden bilgi almak istiyorum , bu konu hakkında birçok kişi yazı yazmış ama herkes uzun uzun yazıları kopyalayıp yapıştırdım benim için sizin kendi yorumlarınız lazım , teşekkür ediyorum.

Babamı kaybedeli 3 ay oldu ve tabiki özlem duygusu arttı.Babamın mezarının başına gitsem benim geldiğimi hissedebilir mi hatta görebilir mi ? köye gittiğimde bir kişiden başında değil ayak kısmında dur boynu ağrır dedi.Babamın köye defnettik biz başka şehirdeyiz bizim üzüntülü olduğumuzu , sevinçli olduğumuzu hisseder mi yada ona bir şekilde iletilir mi ?

Son zamanlarda özlem arttıkça rüyalarıma girmeye başladı , hani bilimsel olarak bakıldığında bilinçaltında kalanları görüyorsun diyorlar ama dinimizde rüyaların bir anlamı ve yeri var mı?

İçimde son zamanlarda bir korku oldu babam 44 yaşında vefaat etti ben 16 yaşındayım onun 44 yaşındaki halini hatırlıyorum.Allah ömür verirde bende 44 yaşına gelirsem yaşlılık halini bilmiyorum ahirette nasıl göreceğim onu ? arkadaşımmış gibi aynı yaştamı göreceğim yoksa nasıl olacak ?

Son olarak onun ruhu için elime geçtikçe yasin okuyorum , yasinin duasınımı okumalıyım yoksa uzun olan bölümünümü okulamalıyım.Birde onun ruhu için başka hangi duaları okuyabilir başka neler yapabilirim ?

Kişisel yorumlarınızı yazarsanız sevinirim birçok sitede kopyala yapıştır yapmışlar.

Allah Razı Olsun.

*******

Ve aleyküm selam.

İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz)” Rabbim babanıza da topyekün diğer mü’minlere de rahmet eylesin.

Değerli kardeşim, demişsin ki, “…bu konu hakkında birçok kişi yazı yazmış ama herkes uzun uzun yazıları kopyalayıp yapıştırdım benim için sizin kendi yorumlarınız lazım”.

Oysa tam aksine senin uzun uzun dile getirmeye çalıştığın bu sorular, öyle internet çöplüğünde araştırılıp soruşturulacak denli girift meseleler değil. Ayrıca kopyalayıp yapıştıranlara da teşekkür etmen gerekmez mi, şayet meseleyi bilerek ve doğru yerlerden aktarmışlarsa… Onların yaptıklarını beğenmediğine göre, sen kendin halletseydin aynı işi, demezler mi insana? Ve yine sorulan bir mesele hakkında verilecek ilmî cevabın kıstası / kriteri, uzunluk ölçüleriyle değil, doğru ve tatminkâr olup olmadığıyla ölçülür. Bu, işin bir yönü…

Öbür taraftan, soru diye yazdığın bu hususları, bunca mesele edip ona-buna ve nihayet bize yöneltip, bizim yorumlarımızı (!) talep edinceye kadar, babanın medfun bulunduğu köyün imamına soruversen, eminim ki rahatlıkla cevabını alırdın. Hem de yüz yüze konuşarak daha kolay olurdu. Uzatmanın, basit meseleleri problem haline getirmenin ne sana ne de başkalarına zaman israfı dışında bir yararı olur. Kaldı ki dinî bir meselede biz âciz-mukallit Müslümanların ne gibi bir yorumu olabilir?! Ama madem sormuşsun, vaktimiz ve sabrımız nisbetinde sözde meseleleri ele alıp maddeler halinde değerlendirmeye çalışalım.

1- Ölülerin kendilerini ziyaret edenleri bilip tanıdıklarına, konuşmalarını duyduklarına dair dinî kaynaklarımızda pek çok sahih rivayetler vardır. Onlar sadece hayatta olanlara karşılık  yani cevap verememektedirler. Detaylı bilgi için bkz.

http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-190.html

http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-944.html

2- Kabrin ayak ucunda durmak sünnettir, ziyaret âdâbındandır, usûle uygun ve güzel olan budur. Bununla beraber baş tarafında durmak da caizdir. Ölüler için boyun ağrısı söz konusu olmaz. Kabir ve ahiret âlemi bambaşka bir âlemdir. Orası tam olarak birebir dünya hayatı ve ölçüleriyle mukayese edilmez.

Ziyaret âdâbını şöyle açıklayabiliriz: Ziyaretçi, kabrin ayak ucuna varıp yüzünü mevtanın yüzüne doğru döner ve “es-Selâmü aleyküm dâre kavmin mü’minîn. Ve innâ inşâallâhü biküm lâhikuun. [Ebû Dâvud, Sünen, Cenâiz, 83]Es’elüllâhe lî ve lekümü’l-âfiyeh” diyerek selâm verir. Ya da Türçesiyle, "es-Selâmu aleykum, ey mü'minler diyârının sâkinleri! Bizler de inşâallah sizlere kavuşacağız. Allah Teala'dan bizim ve sizin için âfiyet, uhrevî korku ve endişelerden himâye ve selâmet dilerim" der. Ziyâret sırasında kabrin üzerine oturmaz. Şayet bir mâzereti varsa, kabri çevreleyen duvar veya demire dayanarak oturabilir. Bu esnada, mümkünse “Yâsîn” sûresini okur. Yâsin-i şerif Kur’an'da bir suredir, dua değil. Bunu okuduktan sonra dua edip, ölünün ruhuna hediye eder. Çok büyük faydaları vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Kim Allâh’ın cemâlini görmek dileğiyle ‘Yâsîn’ sûresini okursa, geçmiş günahları af olunur. Onu mevtâlarınızın yanında okuyunuz” [el-Münavi, Muhammed Abdurrauf, Feyzu’l-Kadîr, 6, 200] buyurmuşlardır. Şayet şartlar, vaziyet, vakit müsâit değilse; bir Fâtiha onbir İhlâs-ı şerif veya bir Fâtiha ile yedi yahut da üç İhlâs-ı şerif okuyup orada yatan mü’minlerin ruhlarına, hususiyle kendisini ziyarete gittiği kişinin, mesela babasının-annesinin ruhuna bağışlar. Geniş bilgi için bkz. http://www.halisece.com/akaid/138-islamda-turbekabir-ziyareti-ve-tevessul.html

3- Tâbiîn’in büyüklerinden Abdullah ibn Mübârek (rh.) hazretlerinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kabir ehli (kendilerine dünyadakilerden gelecek taze) haberleri beklerler. Bir ölü oraya gittiği (yeni defnedildiği) zaman ona, ‘falan ne yaptı, filan ne yaptı’ diye sorarlar. Birisi için; O öldü, size gelmedi mi? deyince: ‘İnnâ lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn’ derler ve (demek ki), ‘Bizim yolumuzdan başka yola gitti o.’ diye ilave ederler." [Bkz. İmam Birgivî, Etfâlü'l-Müslimîn, s. 85] Hâsılı, ölüler yani kabir ehli, geride bıraktıkları akraba ve arkadaşlarının yaptıkları işlerden de haberdar olup, iyi amellerinden ötürü sevinir, kötülüklerine de üzülürler[Rodosîzâde, Ahvâl-i Alem-i Berzah, elyazma, İst. Süleymaniye Kütüphanesi, v. 7 b] İmam Mücâhid'in (rh.) bu hususta şöyle dediği sahih rivayetle gelmiştir: "Kişi kabrinde kendinden sonra çocuğunun salâhı yani iyilikleri ile müjdelenir." Dolayısiyle iyiliklerine sevinir, kötülüklerine üzülür. Kabirdeki için mühim olan, senin üzüntün veya sevincin değil, kendisini üzecek veya sevindirecek davranışlarındır.

4- Evet, dinimizde tabii ki rüyaların yeri var; ama her rüyanın, herkesin rüyasının değil elbette... İyiyi kötüden ayırt etmek, doğru tabir yapabilmek de haliyle ehil kişilerin işidir. Böylelerini de günümüzde nerede ve nasıl bulacaksınız! O bakımdan tavsiyemiz, rüyalarla fazla meşgul olmayın. Bizim rüyalarımız karışık olabilir; şeytan bize iyiyi kötü, kötüyü de iyi olarak gösterebilir. Onlarla avunmamak lazım. Önemli olan uyanıkken yaptıklarındır. Babanı da rüyalarında gördüğün zaman, boş bırakma; imkânın nisbetinde onun için sadakalar ver, hayır-hasenatta / iyiliklerde bulun, okuyabildiğin kadar Kur’an oku ve ruhuna hediye etmeye / göndermeye bak. Rüyalarla ilgili olarak aşağıdaki linklere bkz.

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1262-ruya-tabiri.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1070-ruyalar.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1981-garanik-vak-asi.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2268-ruyada-tanidigimiz-birini-gormek.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1637-ruyalarin-anlami.html

5- Eğer Allah nasip eder imanla bu dünyadan ayrılıp Cennet’e girebilirsek, orada herkes 30 veya 33 yaşında olacak… Yani bu dünyadan ayrıldığı yaşta değil. Baban da sen de o yaşlarda bulunacak, öyle görüşeceksiniz. Ama Allah korusun yollar ayrılırsa, görüşmek de muhâl olur! Geniş bilgi için bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2056-cennet-te-mu-minlerin-yasi.html

6- Bu kısmın cevabı yukarıda verildi. Yâsin duası değil, Yâsin suresi diyeceksiniz ve onu okuyacaksınız. Dua etmek ayrı, Kur’an okumak ayrı amellerdir. Sûre de Kur’an’da müstükil bir kısımdır / bölümdür. Duanızı da dilinizin döndüğünce ve içinizden geldiğince -tabii meşru sınırlar çerçevesinde- Yâsin-i şerifi okuduktan sonra yapar, hediye edersiniz. 

7- Âcizane size tavsiyem; itikat ve amellere-ibadetlere dair yazılmış bir ilmihal kitabından -tercihen Fazilet Neşriyat’ın Muhtasar İlmihal'inden- en kısa sürede temel İslâmî bilgilerinizi öğrenmektir. Şayet biliyorsanız, en azından o bilgilerinizi yenilemek, sürekli taze tutmaya çalışmaktır.