Selamün aleyküm hocam, hocam bir sorum olacaktı, kaza namazı borcu olanlar nafile ve sünnetleri kılabilir mi? bir namaza iki niyet olur mu? Meryem Betül Sehergülü - İstanbul

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Aynı soru daha önceki yıllarda da sorulmuş ve cevaplamışız. Bir sitede yayınlanmış, biraz önce google’da rastladım. Onu aynen iktibas etmek isterim. Umarım faydalı olur.

“Âcizane kanaatim, hiç bir Müslüman ‘farz’la ‘nâfile’yi birbirine karıştırmaz. Böylesine basit bir yanlışlığa düşmez. Çünkü bu mesele, malumunuz, basit bir ilmihal bilgisidir. Elbette ki farzlar asıldır, nâfileler onların tamamlayıcı cüzleridir. İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretelerinin ifadesiyle, “farzların yanında nâfileler bir ‘hiç’ hükmündedir”.

Ancak şunu da unutmamak lazım:

Farzların yeri ayrı, nâfilelerin yeri ayrıdır. Nitekim Rabbimiz (c.c.), hemen hepimizin bildiği meşhur bir hadis-i kudside, “Bi’l-ferâizı necâ abdî minnî, ve bi’n-nevâfili yetekarrabu ileyye” buyuruyor.

Bilenler kusura bakmasın, bilmeyenler için mealini arz edelim: “Kulum, farzlarla benim (azabımdan-gadabımdan) kurtulur; nâfilelerle de bana yaklaşır.

Binaenaleyh hiçbirisini öbürü için terk etmek gibi bir lüksümüz olmasa gerek. Bu bir…

İkincisi; âlimlerimizin, bilhassa evliyaullahın / Allah dostlarının bazı nâfileler üzerinde çokça ve ısrarla durmalarının sebebi; onların zamanla unutulmuş, terk edilmiş, mü’minlerin hafızalarından silinmiş ya da en azından üzerleri tozlanmış-küllenmiş sünnetler olmasından ve onları ihya etmek / diriltmek / meydana çıkartmak istemelerinden dolayıdır…

Yoksa geçmiş asırlardaki gibi, duhâ-evvâbîn-teheccüd, tesbih namazları vs. nâfileleri, ibadetlerinin bir parçası haline getirmiş mü’min cemaatler-cemiyetler-topluluklar olsa günümüz mü’minleri için de, böylesine üzerinde durmaya-uyarmaya-hatırlatmaya tabii ki gerek kalmazdı…

Fakat manzara ortada… O halde düşünün; günümüz şartlarında hangi mü’min kendisini ‘tesbih namazı’nın ecrinden, manevi temizliğinden müstağni addedebilir?!

Kimse demiyor ki, beş vakit namazınızı ihmâl etseniz, kılmasanız da mutlaka tesbih namazı kılınız… Yok böyle bir şey. Olamaz da…

Mü’min öncelikle farzları eda edecek; varsa kaza borçlarından, Allah’ın azabından-gadabından kurtulacak… Sonra da nâfilelerle Rabb’ine yaklaşacak… Nâfileleri bir kenara bırakarak nasıl yaklaşacaksınız Allah Teala’ya! Kulum bana onlarla yaklaşır buyurmuyor mu Hz. Mevlâ?

Farz olan Ramazan-ı şerif orucundan sonra niçin tutuyoruz Şevval ayının altı gün orucunu..?

***

Bilindiği üzere Şâfiîlere göre, kazası olan kimsenin nâfile namazı kılması haram olarak kabul edilmektedir. Dolayısiyle bu mezhebe mensup olan Müslümanlardan kaza borcu olanlar, diğer sünnet ve nâfile namazları da kılamazlar. Onların hiç vakit kaybetmeden hemen fazr namazların kazalarını kılmaları gerekir. Zikri geçen hüküm, zaten buna teşvik içindir. Yoksa maksat, mü’minleri atâlet ve tembeliğe sevk değildir. Mezheplerin hükümlerini birbirine karıştırmamak lazım. Ortaya koyduğun, anlattığın meselenin / hükmün hangi mezhebe ait olduğunu belirtmek gerekir. Karışışıklık da buradan kaynaklanmaktadır zaten…

Hanefi mezhebine göre hüküm farklıdır. Kazası olanın, geçmiş namazlarını kaza etmesi, nâfileyle meşgul olmasından evlâdır, efdâldir. Ancak bu hükmün istisnaları vardır. Mesela;

Farz olan 5 vakit namazın evvelindeki veya sonundaki sünnetler ile duhâ, teheccüd, evvabin, tesbih, tehiyyetü’l-mescid namazları gibi, haklarında teşvik edici hadisler bulunan nâfileler, yukardaki hükmün dışında tutulmuştur. Kişi, kaza kılacağım diye bu namazları terk etmemelidir. [Bkz. Bilmen, Ö.N. Büyük İslâm İlmihali]

V e l h â s ı l ;

Üzerinde kazaya kalmış namaz bulunan bir mü’min, günlük namazlarını sünnetleriyle beraber kılmalı… Vakit buldukça da ihmâl etmeden kaza namazlarını kılmalıdır. Lüzumlu lüzumsuz birçok dünya işi için bir ömür geçirirken, kaza kılmak için sünnetleri terketmek uhrevî sorumluluk duygusuna sahip bir kula yakışmaz; o bunu yapamaz. Borcum var diye vereceği-verebileceği üç-beş kuruşluk sadakadan vaz geçemez.

Mesele bundan ibarettir. Aksi yöndeki kafa karıştırıcı, neyin hangi mezhebe göre olduğu belirsiz ve mutlak hüküm gibi ortaya konulan söz ve yazılara itibar edilmemelidir.

***

Gelelim öbür sorunuza, iki niyetle bir namazmeselesine…

Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ve sahabenin (r.anhüm) hayatında böyle bir şey görülmemiştir. Niyetsiz ibadet olmaz. Hadis-i şerifte “Amellerin (hükmü) niyetlere göredir” buyrulmuştur. Binaenaleyh her ibadete müstakillen / ayrıca niyet şarttır.

Keza, her namaz başlı başına bir ibadet olduğuna göre, niyetleri de elbette ki kendilerine hâs olacaktır. Hem niyet neye ise, kesin ve açık olması gerekir. Birden fazla ibadete tek niyet kâfi gelmez. Kaza, kaza olarak; sünnetler de sünnet olarak ayrı ayrı kılınır.

***

Mevlam cümlemizi; Şerîat-ı Garrâ-i Ahmediyye’nin farzlarını da nâfilelerini de ihmâl etmeden, vüs’ati / gücü / kudreti nisbetinde tatbik eden, sünnet-i seniyyeye hakkıyla-kemâliyle ve tamamiyle uyma gayreti içerisinde bulunan kulları zümresine ilhak eylesin.

es-Selamü alâ meni’t-tebea’l-hüdâ…