Hocam selâmün aleyküm . Receb i Şerif ayınız mubarek olsun.bu ayda idrak etmiş olduğumuz regaip kandili ile ilgili olarak hz amine validemizin hamile olduğunu anladığı geceden ziyade, alemlere rahmet olacak son peygambere hamile olduğu müjdelendiği gece olarak öğrendim doğrumudur.ikinci olarak kuranı kerim de üzerinde 3 nokta işareti ile konulmuş Vakfı muaraka ile isimlendirilmiş vakıf yerleri vardır.bizlere bunlardan birinde muhakkak durun denmişti talebe iken.hz üstadımızın Sureyi Kadr’de hem min külli emr.diye hemde selam.diye durduğunu duydum arkadaşlarımdan.teyit ettiremedim.bu konuhakkinda bilginiz var mıdır hayırlı günler. Fatih Aktaş - Facebook

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Kur’an-ı Kerim kıraatinde üç nokta; Fârisî terkiple Vakf-ı Muânaka veya Vakf-ı Murâkabe diye isimlendirilir. Bu üç noktaların birisinde durulur. Eğer üzerinde üç nokta olan birinci kelimede durulursa, üç nokta olan ikinci kelimede durulmaz. Eğer üzerinde üç nokta bulunan birinci kelimede durulmazsa, ikinci üç nokta bulunan kelimede durulur. Her ikisinde de durmayıp geçmek caiz değildir.

Misâl; sizin de belirttiğiniz gibi, Kadr suresinde “emrin” ve “selâmün” kelimeleri üzerinde üç nokta vardır. Söz konusu kaideye göre, “emr” diye durulunca “selâmün hiye” diye devam edilir. Birincide durmayıp “emrin” diye devam edilirse, “selâm” kelimesinde durulur.

Ancak gene sizin de işaret edip hatırlattığınız üzere, rahle-i tedrisinde bulunan hocaefendilerimiz, Üstâzımız (k.s.) hazretlerinin bu iki yerde de durduğunu ifade etmektedirler. Binaenaleyh bizler de tasavvuftaki “Mürîdin fıkhı mürşidinin amelidir” fehvâsınca (mânâsınca), kıraatta-tilâvette bu nakle uyup öyle tatbik etmekteyiz.  

***

“Vakıf İşaretleri” hakkında açıklama

Bilindiği gibi Vakıf yapılacak yerleri tesbit etmek Arapça bilmeyi ve belli bir birikime sahip olmayı gerektirdiğinden okuyucuya kolaylık sağlamak üzere birtakım işaretlerin konulmasına ihtiyaç duyulmuş, bu hususta Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî’nin (v. 560/1165) “ ج ز ص ط ع ق م لا” harfleriyle belirlediği sistem kabul görmüştür. [Bkz. İlelü’l-Vuqûf, I, 169]

Zamanla bu işaretlere diğer bazı harfler ilâve edilerek İslâm ülkelerinde Mushaflarda uygulanmış ve bunlara “secâvend” denilmiştir. Secâvendler hükümlerine göre şu şekilde gruplandırılabilir:

a) Durulması gereken vakıf (tecvid tabiriyle vâcib olan vakıf): “م”;

b) Geçilmesi câiz görülmekle birlikte durulması evlâ olan vakıf: “ قلى، قف، ج، ط ”;

c) Durulması câiz olmakla birlikte geçilmesi evlâ olan vakıf: “ صلى، ق، ص، ز”;

d) Durulmaması, durulduğu takdirde geriden alınması gereken vakf “لا”;

e) İki grup üç noktadan meydana gelen vakıf; “vakf-ı muânaka” ki, buna vakf-ı mürâkabe de denilir ve sadece bu gruplardan birinde durulması gereken vakıftır.

Ayrıca bir mevzuun / konunun veya kıssanın bitip yeni bir mevzu veya kıssanın başladığını göstermek üzere ع harfi kullanılmıştır. Bazı Mushaflar’da bunların yanında başka işaretler de bulunabilir.

Vakıf, âyet sonlarında veya ortalarında üzerinde durulacak kelimenin bütünlüğü korunarak, resm-i Osmânî’ye riâyet edilerek lafız ve mânânın tamamlandığı yerlerde ve sükûn üzere yapılır. Bir kelimenin ortasında veya “أينما gibi bitişik yazılmış iki kelime arasında uygulanması câiz değildir. Kat‘ ise, mânanın tamamlandığı âyet sonlarında yapılır. [Kıraat imamlarının uygulamaları için bkz. İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 238] Vakfın yapılışına dair bazı qâide ve ayrıntılardan söz edilmişse de, bunların doğru anlaşılması ve uygulanabilmesi bir “fem-i muhsin”den (ehil bir hocanın ağzından) öğrenilmesiyle mümkün kılar. [Bkz. İbnü’l-Cezerî, a.g.e., II, 120-194; Süyûtî, I, 276-279]

Vakıf ve İbtidânın (durma ve başlamanın) Hükmü:

Kur’an tilâvetinde vakıf ve ibtidâ qâidelerine uyulması istenmekle birlikte bu mevzuda yapılabilecek hatalar musâmaha ile karşılanmıştır. Mâide sûresinin 73. âyetinde “hiçbir ilâh yoktur” anlamındaki “ Ve mâ min ilâhin” lafzında durulması gibi, bâtıl bir mânâ elde etmeye yönelik bir kasıt olmadıkça bir vebâlin bulunmadığı, çünkü “durulması gerekir” denen yerlerde de fıkhî anlamda vâcip veya farz hükmünde bir vakfın söz konusu olmadığı belirtilmiştir. [İbnü’l-Cezerî, Muqaddime, s. 154]

Çoğunluğa göre kasıt dışında meydana gelen vakıf ve ibtidâ hataları sebebiyle namaz fâsit olmaz. [Ali el-Kaarî, s. 62; Saçaklızâde, s. 271-272] Bu mevzuda vakıf ve ibtidânın tevqîfî olup olmadığı hususu ulema arasında müzakere ve münazara mevzuu olmuştur. Hz. Ali’nin (r.a.) tertîli açıklayan sözleri, Abdullah b. Ömer’in (r.anhuma) Kur’an-ı Kerim öğrenirken vakıfları da öğrendiklerini söylemesi, Meymûn b. Mihrân’ın (r.a.) kurrânın mevzu tamamlanmadan kıraati kesmediklerini belirtmesi vakf yerlerinin tevqîfî sayıldığının bir delili olarak görülmüş ve bu ilmin öğrenilmesi gerektiği hususunda ashabın icmâ ettiği belirtilmiştir. Nitekim durakların büyük çoğunluğunun Asr-ı Saâdet’ten beri uygulandığı da bilinmektedir. [İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 225; Bkz. TDVİA, ilgili md.] 

Go to top