Sayin hocam, size bir muskulumu danismak istiyorum.

Bir arkadasim zekat olarak verilmek uzere bana emanet para vermisti. Arkadasimdan ayrildiktan sonra aksam eve geldim, parayi sayip tekrar bir zarf icinde cantama koymustum. Bu esnada evde sadece aile bireyleri ve evin yatili yardimcisi vardi, bunun disinda eve giren cikan kimse olmadi, evimiz guvenlikli ve tum kapilarimiz kilitli idi. Sabah yerine ulastirmak icin baktigimda paranin yarisi cantamdan zarfin icinden kaybolmus, kalan yarisi duruyor. Hizmetciden supheleniyoruz dogal olarak, ancak gozumuzle gormedigimiz icin de suclayamiyoruz. Ev halkindan da kimsenin almadigina eminiz. 

1) O zekat bana emanetti, yarisi bende emanetken kayboldu, bu zekat parasinin ustunu ben tamamlamak zorunda miyim?

2) Bu gibi durumlarda evde calisan hanima nasil muamele edelim? 

3) Parayi bulmak icin okunacak dua veya herhangi baska bir oneriniz olur mu? 

Cok tesekkur ederim. 

Ayşe Yılmaz / Site

*******

Selamün aleyküm.

Değerli kardeşim;

1- Açıklamanızdan, emaneti muhafaza noktasında az ya da çok sizin de bir ihmalinizin olduğu anlaşılıyor. Tabii bu da her zamanki güven hissinizden kaynaklanan bir durum.

2- Ancak hadisenin oluşumu da gene belirttiğinize göre evin içindeki kişi ya da kişileri gösteriyor. Bu durumda emniyetle irtibata geçerek araştırıp soruşturabilirsiniz. Şayet değmez, çalışan hanımı huzursuz etmeyelim, biz bunu tolere eder, sineye çekeriz, bundan sonrası için de dikkatli davranıp idare ederiz derseniz, o da sizin bileceğiniz bir şey.

3- Manevi muamele olarak da, gerek kendi hatanız gerekse çalma fiilini gerçekleştiren kişinin günahlarının affı için bir tesbih namazı kılıp vaziyeti Mevlâ-yi zî’l-Celâl’e havale ile O’na tevekkül ediniz, dedikten sonra gelelim meselenin fıkıh ilmi açısınıdan izahına…

“Emanet, (telef ve kaybolması halinde) kasıt veya ihmâl olmadıkça tazmin edilmez (ödenmez).” [Hey’et, Mecelle, madde: 813]

Siz veya o emaneti taşıyan kimse, zâyii halinde onu ödemek zorunda değildir. Binaenaleyh söz konusu eksiği ödemesi gereken, mükellef yani zekâtı veren kişidir.

Başkasının malını elinde bulundurma, tazminata mevzu olup olmaması bakımından ikiye ayrılır: 

(a) Yed-i emânet,

(b)  Yed-i damân.

Yed-i emânet yani emanet eli, bir malı sahibinin veya nass’ın (Kitap ve Sünnet’in) izni ile elde bulundurmaktır. Bir emâneti elinde bulunduran ise, onun telefinden yalnız kasıt, kusur veya ihmâli bulunduğu takdirde sorumlu olur. Kendiliğinden veya semâvî bir âfet sonucu telefi halinde tazmin yükümlülüğü bulunmaz. [Bkz. İbn Receb, el-Kavâid, thk. Tâhâ Abdurraûf Sa'd, Kahire, 60]

İslâm hukukuna göre emânet hükmüne tâbi bulunan mallar şunlardır:

1. Vedîa: Emânet bakımından eşya, 

2. Âriyet: Kullanılmak üzere verilen mal,

3. Rehin olarak bırakılan mal,

4. Vekilin elinde, müvekkile ait mallar, 

5. Şirket malları, 

6. Kiracının elinde bulunan menkul ve gayrimenkuller,

7. Vasînin veya velînin elinde bulunan çocuğa veya kısıtlıya ait mallar, 

8. İşçinin elinde bulunan işverene ait mallar,

9. Devlet memurlarının elinde bulunan, topluma ait menkul ve gayrimenkuller,

10. Serbest meslek sahiplerinin elinde bulunan sipariş verene veya müşteriye ait mallar. [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, XI, 114, 157, XV, 103; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', VI, 208, 217, IV, 174, 210, V, 64; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Beyrut 1315/1897, VI, 468; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, İstanbul 1985, II, 193, 214, 254, 260; ez-Zeylaî, Tebyînü'l-Hakâik, Beyrut, 1315/1897, III, 320, IV, 256; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, Mısır, t.y., 4, 316, 337, 359, 408]

Yed-i damân (tazminat eli), bir malı mâlik olma veya yararlanma maksadıyla izinsiz olarak elde bulundurmaktır. Gasbedilen veya çalınan mal bu mahiyettedir / bu niteliktedir. Böyle bir malın telef olması halinde telefte kasıt, kusur veya ihmâl bulunmasa da tazmin (ödeme) yükümlülüğü doğar. [Bkz. ez-Zühaylî, Nazariyyetü'd-Damân ve Ahkâmü'l-Mes'ûliyyeti'l-Medeniyye, Dımaşk 1402/1982, 175; eş-Şîrâzî, a.g.e, 1, 296]

Gasb veya hırsızlık yoluyla elde bulundurulmadığı halde, şu mallar da telefte kasıt veya kusur olmasa da tazmine konu olur: Satılan mal veya bunun bedeli, sulh bedeli, hisseli olup paylaşılan mal. [Bkz. el-Kâsânî, V/238, VII/24; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, VIII, 350]

Go to top