Selamün aleyküm hocam.

Bayanların ten çorap giyip eteklerini hafiften kısaltmalarında bir mahzur var mı? Allah razı olsun, hayırlı geceler. Ahmet Sinan Kaçar – Gmail

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Önce meseleyi kısaca cevaplamaya çalışalım, sonra da açıklamasına geçeriz.

Dışarıda nâmahrem bir erkeğin, kadının giydiği ten rengi çorapla bacağını görüp şeklini tahayyül ve tasavvur edebilmesi / algılayabilmesi elbette ki mahzurludur, bu caiz olmaz. Hatta kalın da olsa dinde ihtiyat bunu giymemeyi gerektirir, evlâ ve uygun olan budur.  

Etek boyu da yine avret sayılan mahalli (topuklardan yukarısını da) örtmesi gerekir. Daha kısa olması mahzurdan uzak olmaz. Her ne kadar çorapla filan örtülü de olsa… Kadın için giyim-kuşam, avret ve tesettürle alakalı detaylı bilgi için bkz.

http://www.halisece.com/islami-makaleler/130-islamda-giyim-kusamin-olcusu.html

http://www.halisece.com/islami-makaleler/1646-kadin-ve-erkekte-bakilmasi-dokunulmasi-caiz-olan-olmayan-yerler.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2428-cariyenin-avreti.html

***

Meselenin izahına gelince…

Mâlumunuz, kadınların yüzleri ile ellerinden başka bütün bedenleri avrettir. Yüzleri ile elleri namazda ve namaz dışında fitne korkusu olmadıkça avret değildir. Ayaklarının avret olup olmaması ihtilaflıdır. Maamafih sahih kabul edilen görüşe göre kadınların ayakları da avret değildir. Diğer bir görüşe göre namazda kadının ayakları avret sayılmazsa da namaz dışında avret yeri sayılır. Bu ihtilaftan kurtulmak için ayaklarını örtmeleri iyi ve ihtiyata uygun olur. Sahih olan görüşe göre kadınların kolları kulakları ve salıverilmiş saçları da avrettir.

Bu meseleye esas teşkil eden hadis-i şeriflerin meali şöyledir:

Hz. Âişe'nin (r.anha) rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esma (r.anha) bir gün Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) huzuruna gitti. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) onu görünce yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu:

Yâ Esma, bir kadın buluğ çağına erince -yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih (caiz ve helâl) olmaz." [Ebû Dâvud, Sünen, Libâs, 31]

Sahih-i Müslim'de Ebû Hüreyre (r.a.) tarafından bir rivayette Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), giyindiği halde açık (çıplak) olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu dahi alamayacaklarını bildirirler. [Müslim, Sahih, Libâs,125]

Alkame b. Ebî Alkame (r.a.), annesinin (r.anha) şöyle dediğini rivayet eder:

Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı  (r.anhunne).” [Mâlik, Muvatta', Libâs, 4]

Hz. Ömer (r.a.) ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü'minlere ikazda bulunmuştur. [Beyhakî, Sünen, 2/235]

İmam Serahsî (rh.) bu nakilden sonra, kadının giydiği elbise çok ince de olsa yine aynı hükmü taşır, şeklinde bir açıklama getirir. Daha sonra da, “Giyindiği halde açık” olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der: “Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helâl olmaz.” [el-Mebsût, 10/155]

Elbisenin şeffaf olmasındaki ölçü, tenin rengini belli etmesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman elbisenin altından insanın teni görünüyorsa, elbise ince de olsa, kalın da olsa böyle bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz. Bu mesele Halebî-i Sağîr'de şöyle belirtilir: “Elbise altını, tenin rengini belli edecek şekilde ince olursa, bununla avret yeri örtülmüş olmaz. Fakat kalın olsa da, uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa (uzvun şekli görünür hale gelse), bu durumda örtünme hâsıl olduğu için men edilmemesi gerekir, namaz caiz olur.” [A.g.e., s.141]

***

Mesele diğer mezheplerde de aynı şekilde ifade edilir.

Mâliki mezhebinin görüşü şöyledir: Elbise şeffaf olur, cildin rengini hemen belli ederse, bununla örtünme olmaz. Bu şekilde kılınan namazın mutlaka iade edilmesi gerekir. İnce ve dar olduğu için azanın şeklini belli eden elbiseyi giymek de mekruhtur. Çünkü bu bir şahsiyetsizlik sayılır ve selef ulemasının giyim tarzına muhalif hareket edilmiş olunur. [İbn Kudâme, el-Muğnî, I/337] 

Hanbelî mezhebinin görüşü şu şekildedir: Vacip olan örtünme, cildin rengini belli etmeyecek şekildeki örtünmedir. Eğer giyilen elbise cildin rengini belli edecek tarzda ince olur da bedenin beyazlık ve kırmızılığı görünürse, namaz caiz olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleşmiş olmaz. Şayet rengini örter de, hacmini belli ederse namaz caiz olur. Çünkü örtü kalın da olsa bundan kaçınmak mümkün değildir. [Nevevî, el-Mecmû, III/170-172]

Şafiî mezhebinin görüşü ise şöyledir: Vacip olan, cildin rengini belli etmeyecek elbiseleri giyinmektir. İnceliğinden dolayı cildin rengini belli eden bir elbiseyi giymek caiz olmaz. Çünkü böyle bir elbise ile tesettür gerçekleşmiş olmaz. Yani, inceliğinden dolayı cildin beyazlığını veya siyahlığını gösteren elbise tesettür için kâfi gelmez. Keza, elbise kalın olsa da, dokunuşu itibariyle altından avret yerlerinin bir kısmını gösterse, yine yeterli şekilde örtünme sağlanmamış olur. Diz kapakları ve uyluklar gibi bedenin incelik ve kalınlığını belli eden bir elbise ile kılınan namaz sahihtir, çünkü tesettür sağlanmış demektir. Fakat azaları belli etmeyecek şekilde bir örtü kullanmak müstehaptır.

***

Bütün bu nakillerden sonra şöyle bir neticeye varmak mümkündür: 

Kadının, yabancı erkeklerin yanında giymiş olduğu bir giysi tenin rengini belli edecek ve gösterecek şekilde ince ise, bununla örtünme gerçekleşmiş olmayacağından giyilmesi caiz olmaz. Bu giyecek, bir elbise, gömlek ve etek olduğu gibi, başörtüsü ve çorap da olabilir. Fakat gerek çorap olsun, gerekse başörtüsü ve diğer giyecekler olsun, kalın da altını göstermiyorsa böyle bir elbisenin giyilmesi caizdir. Çünkü çorap ve başörtüsü ne kadar kalın olursa olsun mutlaka bacağın ve başın şeklini belli edecektir. Fakat vücudun âzalarını iyice belli edecek şekilde giyilen dar pantolon ve dar gömlekle namaz sahih olsa da, bakanların dikkatini çekip tahrik edeceğinden meşrû görülmez. İbn Âbidîn (rh.) de bu hususa işaret etmişlerdir. [Reddü’l-Muhtâr, V/238]

Go to top