Selamün Aleyküm Hocam 

NÛR-3: Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.  -Hocam normalde müşrik kadınla evlenmek caiz değilya,ama kişi zina etmiş ise bu ayet ışığında müşrik(ateist) bir kadınla evlenebilir mi?

Soru: enes tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Bu ayet-i celile ile ilgili açıklamaları, büyük âlim-müfessir Elmalı’lı merhumun tefsirinden nakletmeye çalışalım. Başka bir şeye, farklı tefsirlere, kaynaklara ihtiyaç olacağını zannetmiyorum. Ayet-i kerimenin tefsiri ve bahis mevzuu mesele, enine-boyuna gayet genişçe ve mükemmel bir tarzda açıklanmış. Bize de sadece okuyup anlama işi kalmış. Buyrun birlikte okuyalım:

“Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile nikâhlanamaz. Zina eden bir herif evlenecek olursa, alacağı karı ya bir zina etmiş kadın veya bir müşrik kadındır. Çünkü imanı ve namusu olan temiz sâliha kadınlar ondan nefret eder, ona tenezzül etmez ve etmemelidirler. Öyle heriflere olsa olsa ya kendisi gibi zina işlemiş veya Allah'a şirk koşmakta olan bir karı rağbet eder ki, Allah'a şirk koşan kadınların da iffet ve namusu şüphelidir.

Ve işte zina şirke, şirk de zinaya böyle yakındır.

Bir de nefsinde zina etmeye yatkınlık olan erkek, namus ve iffetten yoksun kadınlarla ilgi kurar, onlardan tiksinmez. Aksine şehvetini tahrik edip heva ve hevesine uyduklarından dolayı onlara kapılır. Ve bu duygu onun evlenmek hususundaki fikrini ve düşüncesini bozar da nikâha ve evlenmeye rağbet etmez. Şayet evlenecek olursa, alacağı da öyle birisi olur. Zira iffet ve namusun kıymetini bilmez, iffetli olanları takdir etmez, kendi dengini arar. Bu şekilde, erkeğin iffetsizliği, iffetsiz kadına düşmesine sebep olduğu gibi, netice olarak nikâhlayacağı kadının iffetsiz olmasına da sebep olur. Bu nükte ve incelik ile, bu âyette erkek, dişiden önce zikredilmiştir. Halbuki, önceki âyette dişi önce zikredilmişti. Çünkü dişinin görünmesi, açgözlülüğe düşürmesi, kendi isteği ve kabulü olmadıkça adı geçen zina fiili başlayamayacağından, orada suçun başı, zinanın maddesi, kadın olduğuna işaret edilmişti. Fakat nikâh mevzuuna gelince, bunda erkeğin rağbet ve isteği asıl ve ilk unsun (öncül) olduğuna ve erkeğin ahlâkının iffet bakımından kadın üzerindeki nüfuz ve tesirine işaret inceliği ve nüktesi gösterilmiştir.

Zina eden kadın; bununla da zina eden erkek veya müşrik bir erkekten başkası nikâh edemez. Yani iffet ve namusu olanlar, zina eden kadından nefret eder, nikâhına tenezzül etmez. Onu nikâh etse etse, bir zina suçu işlemiş veya zinadan sakınmamak âdetleri olduğundan dolayı ancak bir müşrik nikâh eder. Çünkü "kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yaraşır[Nûr suresi, 26] ve o yani o nikâh, mü’minlere haram kılındı. Bakara sûresinde "İman edinceye kadar müşrik kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir cariye, beğenseniz bile müşrik bir kadından kesinlikle daha iyidir. İman edinceye kadar müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâhlamayın. İnanmış bir köle müşrik bir kimseden daha hayırlıdır[Bakara suresi, 221] âyet-i kerimesine göre, müşrik kadın ve müşrik erkekle nikâhlanmanın yasak olduğu bilinmektedir.

***

Zina eden kadını nikâhlamaya gelince...

Bu âyetin zâhirinden, bunun da mü’minlere haram ve müşrikle nikâhlanmaya yakın olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber ihtilaf yönü de yok değildir.

1. Bazıları, “bu ayette maksat, nikâhın hükmünü izah değil, zinanın kötülüğünü açıklamadır. Burada nikâh çiftleşme manasındadır ve bu sebepten haramlık da zinanın haramlığıdır” demişlerse de anlamsızdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim’de nikâh, hep akit “nikâhlanma” mânâsına geldiğinden, çiftleşme manası verilmesi doğru değildir. Bir de bu mânâca ayetin hiçbir fayda ifade etmemiş olacağı gösterilmiştir.

2. Hz. Âişe’den (r.anha) rivayet edilmiştir ki: “Bir erkek bir kadınla zina etse onu nikâhlayamaz, bu ayette haramdır. O işe başladığında zina etmiş olur?” Ebu Hayyan tefsirinde, Ashab-ı kiramdan İbn Mes’ud ve Bera b. Âzib’in (r.anhüma) de görüşlerinin böyle olduğu bildirilmiştir. [A.g.m. ve e. 6, 430] Fakat buna karşılık Rasûlullah Efendimizden (s.a.v.) bu mesele sorulmuş, “Evveli sifah (akılsızlık, zina) ahiri nikâhtır; haram, helâli haramlaştırmaz.” [Alûsî, Rûhu’l-Meâni fî Tefsîri’l-Kur’ani’l-Azıym,18, 88] buyurduğu nakledilmiştir. Hz. Ebu Bekir Sıddîk, İbn Ömer, İbn Abbas ve Câbir'den ve Tavus, Said b. Müseyyeb, Cabir b. Zeyd, Atâ, Hasen'den ve dört İmam'dan (radıyallahu anhum ecmaîn) naklonunan görüş de caiz oluşudur. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur'an, 12, 169; Süyûtî, ed-Dürru’l-Mansûr, 6,126-130] Ancak Fahru’r-Râzî’nin (rh.) tefsirinde zikredildiği üzere, zina eden erkek ve zina eden kadının iffetli erkek ve iffetli kadın ile; iffetli erkek ve iffetli kadının, zina eden erkek ve zina eden kadın ile evlenmesinin haram olması, Hz. Âişe ve İbn Mes'ud gibi Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali'nin (r.anhum) de mezhepleridir-görüşleridir, deniliyor. [Fahru'r-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb (Tefsîr-i Kebîr), 23, 151]

3- Hasen'in (rh.) görüşüne göre bu haramlık, belirli zina eden erkek ve zina eden kadın haklarındadır. Hadd cezası dediğimiz sopa vurulmuş zina eden erkek, ancak zina etmiş bir kadınla evlenebilir, Hz.Ali (r.a.) böylesinin nikâhını reddetti diye, rivayet edilmiştir.

4- Bazıları bu hükmün Medine-i Münevvere’de İslâm'ın başlangıç döneminde gelmiş olup, daha sonra nesh edildiğini söylemişlerdir. Said b. Müseyyeb (r.a.) bu suredeki “Aranızdaki bekârları evlendirin.” [Nûr suresi, 32] ve Nisa suresindeki “Size helâl olan kadınlardan nikâhlayın.” [Ayet: 3] ayetlerinin umumlarıyla birlikte neshedildiği rivayet edilmiş ve bu görüş yaygınlık kazanmıştır. [Alûsî, a.g.e., 9, 87] Mu‘tezile’den Cübbâî de icmâ ile nesholunmuştur, demiş. Fakat Fahru’r-Râzî (rh.) tefsirinde açıkladığı üzere, araştırmacı âlimler bu iki görüşün ikisinin de zayıf olduğunu anlatmışlardır. [Fahru’r-Râzî, a.g.e. 23,152] Çünkü nesh edenin icmâ olduğunu söylemek (doğru bir hüküm olmaz), icmânın nâsih olmayacağı Usûl-i Fıkıh ilminde sabittir. Bir de Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali (r.anhum) gibi zatların muhalefetleri bulunan bir mevzuda icmâ sahih olamaz. Bu sebepten ‘icmâ ile nesh olunmuştur’, demek doğru olmayacağı gibi mensûh olduğuna icmâ edilmiş demek de doğru değildir. Çünkü açıklandığı üzere aksi sabittir. Gerçi “Ve’n-kihu’l-eyâmâ minküm” ve “fe’n-kihuu mâ tâbe leküm mine’n-nisâi” emirleri geneldir. Fakat bunların da dinen bir engel bulunmayanlara ait olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayı diğer haramlar gibi buradaki haram kılınmanın da engellerden biri olması düşünülebilir. [Süyûtî, a.g.e.,6, 128, 130]

5- Abdullah b. Ömer’den, İbn Abbas’tan (r.anhüm) Mücahidden, Said b. Cübeyr'den ve yine Said b. Müseyeb'den (rahımehumullah) gelen rivayetlere göre bu ayetin iniş sebebi şudur:

Cahiliye devrinde fâhişeleri çalıştıran, kirâhâneleri (kerhane) işleten kerhâneciler vardı. İslâm geldiği vakit Medine-i Münevvere’de bunlardan Ümmü Mehzûl gibi meşhur karılarla, kapıları bayraklı, alâmetli dokuz kadar kerhâne bulunuyordu. Bu karılar, bu kerhâneciler hep müşriklerden idi. İçlerinde servet edinmiş olanları vardı. İslâm’da zina haram olduğundan bu fahişelerden bazıları, yeni Müslüman olmuş olan bazısına nikâh teklif temiş ve kabul ederlerse nafakalarını taahhüt etmek istemiş, onlar da fakirlikleri ve ihtiyaç içinde bulunduklarından dolayı Rasülullah’tan (s.a.v.) izin istemişler, bunun üzerine bu ayet-i kerime indirilmiş, o nikâhın mü'minlere haram olduğu anlatılmıştır.

Bundan dolayı bazı müfessirler, bu haramlığın nüzûl sebebi olanlara mahsus olduğunu zannetmişlerdir ki, “elif-lâmlar” ahd için demek olur. Gerçi karîne tamam olduğu zaman hüküm, nüzûl sebebine tahsis olunabilir. Fakat burada hüküm, umumi sıfat üzerine gelmiş ve bu suretle haramlığa sebep olanların şahıslarında değil; ötede zinakârlık, beride iman vasıfları arasında zıtlıkta gösterilmiştir. Bu ise tâmim, yani umumilik karînesidir. Öyle ki “lâm” ahde yorumlansa bile, hükmün kıyas ile genelleştirilmesi zorunlu olacaktır. Bundan dolayı, nüzûl sebebine mahsustur, diyenlerin muradı da bu haram kılmanın özellikle kerhâne fâhişeleri hakkında olduğunu söylemektir.

Ve bu fâhişelerin belirgin özelliği ise zinayı helâl kabul etme veya hafife alma demektir ki, küfürdür. İslâmiyetin hâkimiyeti ile o cahiliyet kalıntısı olan kerhâneler kalkmış ve hadd cezalarının konulması ve uygulanması İslâm topraklarında artık öylelerinin ortaya çıkmasına meydan bırakmamış olduğu müddetçe, bunların nev‘-i şahıslarına münhasır kalmıştır. Bundan dolayı bu hüküm, onların şahıslarına mahsus kaldı, diyenler de olmuştur. Bununla beraber;

6- Müfessirlerin çoğunun açıklamasına göre, bu haram kılma, zina edenleri nikâhlamaktan mü’minleri sakındırıp korkutmak maksadıyla mübâlağa içindir. Çünkü diyorlar; zina damgası basılmış fâsıkların peşine takılmak caiz değil, mahzurludur. Fâsıklara benzemesine, töhmet mevkiinde bulunmasına, hakkında kötü lâkırdılar edilmesine ve daha birçok bozgunculuğa sebeptir. Günahkârlar topluluğunda oturmakta bile günahlar işlemeye mâruz kalmak tehlikesi ne kadar çoktur! Artık zina eden kadınlarla, kahpelerle evlenmek nasıl olur? “Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin” [Nûr suresi, 32] emrindeki “salâh: iyi olanlar” kaydında da bu mânânaya dikkat çekilmiştir. Ancak bir mü’min, kaçınılması gereken böyle haram bir nikâhı -faraza- yapmış olsa, o nikâh nikâh olur mu? Yoksa o da bir zina mı olur?

7- Şimdi bunu özetlemekle ayetin mânâsını tesbit edelim. Burada üç kısım vardır:

a) Müşrikler, b) Zinayı helâl kabul edip hafife alanlar, c) Bir de böyle olmayanlar.

Birincisi: Herhangi bir mü’min erkeğin veya mü’mine kadının, şirk koşan bir kadın veya şirk koşan bir erkekle nikâhı sahih olmaz, kesinlikle haramdır, o bir zina olur.

İkincisi: Zina eden erkek ve zina eden kadın, ayetin nüzûl sebebi olan kerhâneciler ve sermaye olarak kullandıkları kadınlar gibi zinayı helâl gören veya zinayı hafife alan takımdan ise, haramlığı nass ile belirtilmiş olanı helâl kabul etme veya hafife alma küfür olduğu için, bunlar müşrik hükmünde olduklarından, nikâhları nikâh olmaz, kesinlikle haramdır, müşrik nikâhı gibidir. Onun için ayette zina eden erkek ve kadın, müşrik erkek ve kadına denk tutulmuş, “Bu mü’minlere haram kılınmıştır” buyurulmuştur. Ayet bu iki kısmın nikâhının haram oluşuna delildir. Ancak gerçekten tevbe etmiş olanlar başkadır.

Üçüncüsü: Helâl sayma veya hafife alma gibi küfür delili olmayarak zinası tesbit olunmuş, önceden de başından hiç nikâh geçmemiş ise, iffet sahibi mü’minlerin bunları nikâhlamaları tahrîmen mekruh, fakat nikâhları sahih olur. Ayet-i celilenn tahrîminin bu kısmı içine aldığı hususunda bir çeşit şüphe vardır. Onun için içtihada yol açmıştır. İşte zikredilen ihtilaf, bu kısım hakkındadır. Yalnız Hz. Âişe ve İbn Mes’ud ve Bera b. Âzib (r.anhum) hiçbirisinde nikâhlanmayı uygun bulmamış, bu kısmın haramlığını da diğer iki kısım derecesinde tutmuşlardır.

İşte zinanın sonucu öyle azab, böyle mahrum bırakmaktır. Mü’min olanların zinadan sakınmaları ve cezasını uygulamaları farz olduğu gibi, zânî ve zâniyeyi nikâhlamaktan kaçınmaları ve birbirlerini böyle töhmetlerden korumaları da gerekir.” [Bkz. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Nûr suresi, 3. Ayet tefsiri] 

N e t i c e

Meseleyi özetle söylemek gerkirse; zinayı helâl sayanlar, ancak zina eden ve yine kendisi gibi zinayı haram helâl sayan (kâfir) biriyle evlenebilir. Çünkü haramı helâl kabul etmek küfrü gerektirir. Erkek olsun kadın olsun mü’minler kâfirlerle evlenemezler.

Zinanın haram olduğunu kabul edip nefsine uyarak zina etmiş bir mü’minin, zina etmeyen birisiyle evlenmesi ise, harama yakın mekruh olmakla beraber nikâhlanmaları sahihtir / evlenmeleri fıkhen-hukuken geçerlidir. Fakat ihtiyat ve takvâ / dinde hassasiyet ve dindarlık bundan da kaçınmayı gerektirir. Binaenaleyh sâlih mü’minler, sâliha hanımlarla evlenmeyi tercih etmelidir.

Ayrıca âdap ve şartlarına uyularak ihlâsla (içten-samimi olarak) yapılan tevbelerin ind-i Bârî’de kabul edileceğine dair de mutlaka ümitvâr olmamız lâzım. Çünkü Rabbimizin (c.c.) rahmeti çok büyüktür, afv u mağfireti pek geniştir. O, gafûru’r-rahîmdir. O’nun rahmetinden ümit kesilmez, azabından da emin olunmaz. Mü’min daima korku ve ümit arasında olmalıdır.