Hacdan dönenleri ziyaret ettiğimizde bize Kabe’nin etrafında tavaf yapılırken mahşeri andıran kalabalıkta kadın erkek karışık bir şekilde, kimi kadın kimi erkeğe kimi erkek kimi kadına ister istemez sürtünüyor, değiyor. Peki bu durum uygun mudur? Ya da Kabe için Allah c.c tarafından bir istisna var mı? diye soruluyor. Bu konuda nasıl cevap verebiliriz? Anonim

***

Erkeklerin kadınlarla karışık tavafları

عن ابن جُريج قال: أخْبَرَنِى عَطَاءٌ إذْ مَنَعَ ابنُ هِشَامٍ النِّسَاءَ الطَّوَافَ مَعَ الرِّجَالِ، قَالَ : كَيْفَ يَمْنَعُهُنَّ وَقَدْ طَافَ نِسَاءُ النَّبىِّ # مَعَ الرِّجَالِ؟ قَالَ: قُلْتُ: أبَعْدَ الحِجَابِ وَقَبْلَهُ؟ قَالَ: لَقَدْ أدْرَكْتُهُ بَعْدَ الحِجَابِ. قَالَ قُلْتُ: كَيْفَ يُخَالِطْنَ الرِّجَالَ. قَالَ: لَمْ يَكُنْ يُخَالِطْنَ الرِّجَالَ. كَانَتْ عَائِشَةُ رَضِىَ اللّهُ َعَنْها تَطوفُ حَجْرَةً مِن الرِّجَالِ َ تُخَالِطَهُمْ. فقَالَتِ امْرَأةٌ: انْطَلِقِى نَسْتَلِمُ يَا أمُّ المُؤمِنينَ. قَالَتْ: انْطَلِقِِى عَنْكِ وَأبَتْ. وَكُنَّ يَخْرُجْنَ مُتَنَكِّرَاتٍ بِاللَّيْلِ. أخرجه البخارىحَجْرَةً « بفتح الحاء والراء المهملين وسكون الجيم بينهما: أى ناحية منفردة

İbn Cüreyc (r.a.) anlatıyor:

"Atâ bana, İbn Hişâm'ın kadınları erkeklerle karışık olarak tavaftan men‘ettiği (yasakladığı) zaman dedi ki:  

- "O bunu nasıl yasaklar, Nebî sallallahu aleyhi vesellem’in zevceleri bile erkeklerle birlikte haccettiler!"

Ben Atâ'ya sordum:

- "Onların beraber hacları örtünme emrinden önce miydi, sonra mıydı?"

"Kasem / yemin olsun, buna ben örtünme emrinden sonra şâhid oldum!" diye cevap verdi.

Ben tekrar sordum:

- "Pekâlâ, erkeklere nasıl karışırlardı?"

Şu cevabı verdi:

- "Erkeklere karışmazlardı; Hz. Âişe (radıyallahu anha) erkeklerden ayrı olarak tavaf ederdi, onlara karışmazdı." Hatta bir kadın kendisine, "Ey mü'minlerin annesi, yürü (Hacerü'l-Esved'e elimizi değerek) istilâm edelim!" demişti de, Hz. Âişe (r.anha) ona; "Sen dilediğin şekilde git" deyip, kendisi gitmekten imtina‘ etmiş (gitmemiş)ti. Onlar geceleyin kim oldukları bilinmez halde çıkarlardı, (erkeklerin tavafı esnasında ancak o atmosferde / o ortamda tavaf yaparlardı). [Beytullah'a girmek istedikleri zaman da, erkeklerin tamamen çıkarılmış olmalarına kadar durup beklerler, sonra girerlerdi.]

(Atâ devamla:)

- "Ben (Mekke kadısı) Ubeyd İbn Umeyr'le (r.a.) birlikte, Müzdelife'deki Sebir dağında mücâvir olan (yani ikamet eden) Hz. Âişe’nin (r.anhâ) yanına giderdim" dedi. Ben hemen sordum:

- "Pekâlâ, Hz. Âişe'nin örtüsü ne idi?"

- "Keçeden yapılmış küçük bir Türk çadırının içindeydi. Çadırın bir perdesi vardı. Âişe (r.anhâ) ile bizim aramızda bu perdeden başka bir şey yoktu. Ben Hz. Âişe'nin üzerinde gül renginde bir zıbın gördüm." [Buhârî, Sahih, Hacc, 64, Hadis no: 99; Kütüb-i Sitte Muht., 5, 494-495]

Açıklama

1) Metinde de zikredildiği gibi bu rivayet İbn Cüreyc ile Atâ (r.anhuma) arasında cereyan etmiştir. Anlaşıldığı üzere, hacc emîri olan Hişâm (rh.), bir ara kadınlarla erkeklerin karışık olarak Beytullah'ı tavaf etmelerini yasaklayınca, böyle bir yasağın câiz olup olmayacağı üzerine Atâ ile İbnu Cüreyc hazretleri, ilmî bir mübahesede bulunmuşlardır.

2) Rivayette adı geçen İbn Hişâm hakkında şârih Askalânî (rahımehumallah) şu bilgiyi dermeyan eder:

"Bu zâtın adı İbrahim'dir. Kardeşi de Muhammed ibn Hişâm İbn İsmâil'dir. Bunlar Emevî Halifesi Hişam İbn Abdilmelik'in dayıları idiler. Hişâm bunlardan Muhammed'i Mekke emîrliğine, kardeşi İbrahim'i de Medine emîrliğine getirdi. Hişâm, halifeliği  sırasında hacc emîrliğini de İbrahim'e havâle  etmişti. Binaenaleyh rivayette zikri geçen İbn Hişâm'dan murad ‘İbrahim’ olabilir. Sonra bunları, Yusuf ibn Ömer es-Sakafî (Haccâc-ı Zâlim (!) diye mâruf ve meşhur zat) ölmelerine kadar işkenceye tâbi tuttu. Bu hâl, Velîd ibn Yezid ibn Abdi'l-Melik'in hâkimiyetinin ilk senesine, bunun emriyle 125 hicrî yılında öldürülmelerine kadar devam etti."

3) Bu rivayet, tavaf sırasında kadın-erkek ayırımını ilk defa ele alanın İbn Hişâm olduğunu ifade eder ise de, bu işi daha önce Hz. Ömer'in (r.a.) ele aldığını ifâde eden rivayetler de var. Hatta kadınlara karışarak hacceden bir erkeği görünce, elindeki değnekle vurmuştur. Görüldüğü gibi burada Atâ, İbn Hişâm'ın tatbikatını kınamaktadır. Ancak;

Hz. Âişe'den (r.anha) naklettiği müşâhede Hz.Ömer'in (r.a.) tatbikatını andırmakta, benzerlik arzetmektedir.

İbn Uyeyne'nin (r.a.) bir rivayetinde tavafta kadın-erkek ayrımını ilk ele alan Hâlid ibn Abdillah el-Kuşeyrî'dir (rh.). Bu zât da Abdülmelik ibn Mervân zamanında hacc emîrliği yapmıştır. Bir müddet yasak koyup sonradan kaldırmış olabilir. Bunun emîrliği İbn Hişâm'dan çok daha evvellere gider.

Günümüzde maddî imkânların ve ulaşım vâsıtalarının artmasıyla milyonları taşan hacı kâfilesinin, tavaf esnasında nefesleri keser derecede meydana getirdiği izdiham (aşırı kalabalık, yığılma) ve sıkışıklık, her hacıya, ‘kadın ve erkeklerin ayrı ayrı tavaf yapmalarını ve hatta Şeytan taşlamalarını sağlayacak bir formül bulunamaz mı?’ sorusunu sordurmaktadır. Daha Ashab (r.anhum) devrinde duyulan bu ihtiyaç, gittikçe bir zaruret hâlini almaktadır. Meselenin üzerine ciddiyetle gidildiği takdirde bir çözüm bulunabileceği ümidindeyiz.

4) Sebir dağı, Müzdelife'de büyük bir dağın adıdır. Müzdelife'den Mina'ya giderken sol kol üzerindedir. Mekke-i Mükerreme civarında yedi ayrı dağın ismi Sebir'dir.

5) Mücâvir, mukim demektir. Ancak, burada bir nevi i‘tikaf demektir ki, iki çeşittir:

a. Gece ve gündüz mücâvereti,

b. Sadece gündüz mücâvereti.

İbn  Battâl (rh.) hadisten, Harem bölgesinin her tarafında mücâveretin câiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.

6) Hadis, kadınların tavafta  kendilerini belli etmeyecek bir kıyafete bürünmelerinin, geceleyin tavafı tercih etmelerinin, erkeklerden ayrı ve onların arkasından tavaf yapmalarının efdâl olacağını göstermektedir. [Bkz. Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Hadis no: 1385, 5, 494-95]

***

Yukarıda Buharî’den naklettiğimiz bu hadiseye benzer bir uygulama da Emeviler döneminde (632-661) yaşanmış. Fakat uygulamaya izin veren o günün Mekke valisi ve hac emîri zatın, halife tarafından vazifeden azline sebep olmuştur. Şöyle ki:

“…Âişe bnti Talha da tıpkı Sükeyne gibi asil bir soydan gelmesinin yanında, Araplar tarafından kadındaki mevcudiyeti son derece takdir edilen nâdir bir güzellik, vakar ve yüksek bir ruh yapısı şeklinde üç vasıfla mücehhez idi. Onun hiç bir rica ve arzusu kolay kolay reddedilmezdi. Kendisi bir defasında hac vazifesi için Mekke’ye gelmişti. Hac vazifesini idare eden ve aynı zamanda Mekke’nin valisi durumunda olan şahıstan, Kâbe’nin etrafında usûlüne göre tamamlanması gereken yedi defa (dönerek) tavaf etme vazifesini, kendisi tamamlayıncaya kadar cemaatın namazını tehir etmesini talep etti. Nazik ve kibar vali, bu ricayı kıramadı ve yerine getirdi. Fakat valinin bu davranışı, neticede, halife Abdülmelik (d. 668 - v. 715), tarafından görevinden alınmasına sebep oldu. [Ebu’l-Ferec el-İsfehanî, el-Eğânî, XI, 197; Philip K. Hitti, İslâm Tarihi, I, 375; Ayrıca bkz. Ali Aksu, Emeviler Döneminde Kadının Durumu: http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/297.pdf ]

***

Bir hanım kardeşimiz de şöyle demiş:

- ‘Hocam, ben Mekke ve Medine’de ibadet yapmakta zorlanırım. Çünkü kadın erkek karışık.. Ayrıca, Kâbe’de tavaf etmeyi bir kadın olarak uygun göremiyorum. Kendimizi muhafaza etmek zor öyle bir ortamda.. Sevap kazanmayı düşünürken günaha bulaşmaktan korkuyorum, ne tavsiye edersiniz?’

-  Görüldüğü gibi bu zorluklar-sıkıntılar sadece sizin-bizim sıkıntınız değil. Hac ve umre vazifesini ifa edecek her Müslüman kadın ve erkek bunun sıkıntısını çekiyor. Şimdilik görünür ufukta bir çare ya da ciddi manada çözüm yolları üzerinde durulduğuna dair emare de maalesef göremiyoruz. Düzelmesi ve düzenlenmesi için her şeyin sahibi ve mâliki olan Hz. Mevlâ’ya dua ve niyazda bulunalım, O’na iltica edelim. Bu ilk işimiz, birinci vazifemiz olsun. İkinci olarak da şunu bilelim ki; ‘Bir şeyin / bir işin tamamını yapamıyorsak, tamamen de terk etmeyelim’, yapabildiğimiz kadarını yapmaya mutlaka gayret edelim. Hiç şüphesiz Rabbimiz (c.c.) görüyor ve biliyor ki; bizler, diğer ibadetlerimiz gibi, bu ibadetimizi de tam ve kâmil manada edâ ve îfa etmeyi istiyoruz. Hâlisane niyetimiz bu. O bakımdan ümit ederiz ki Mevlâm, istemeyerek mâruz kaldığımız bu sıkıntıları hanemize vebâl olarak yazmaz. Ancak unutmamak lazım;

Harama-yasaklara düşmemek en mühim işimiz ve hedefimiz olmalı... Bu esnada farzları, İlahî emirleri de mevcut imkân ve şartlar karşısında yapabildiğimiz kadar yapmak, ikinci önemli işimiz ve gayemiz olmalıdır. Çünkü yüce dinimiz İslâm’da, “Haramlardan / nehiylerden kaçınmak, farzları / emirleri yapmaktan önce gelir.” O yüzden denilmiştir ki, farzları îfa her kişinin işi, haramlardan kaçınmak ise er kişinin işidir.

Söz konusu güzel uygulamalarla haram ve mekruhlardan uzak, vera ve takvaya uygun, rızâ-i ilahiye muvafık tavafların yapıldığı günlerin temennisiyle…

***

İlave bilgi

Zamanımız şartlarında sadedinde olduğumuz meseleyle ilgili kısa bir fıkhî açıklama:

Günümüzde birçok Hanefi mezhebine mensup hanım kardeşimiz, mahremi olmadığı için Hacca giderken yolculuk hususunda Şâfiî mezhebini taklid ederek gidiyor. Bu da şahit olduğumuz bir gerçek.

Şâfiî mezhebine göre de Kâbe-i Muazzama’yı tavaf edebilmek için abdestli olmak icap eder. Erkek ve kadın aynı anda büyük bir izdiham ile Kâbe’yi tavaf ettiklerinden, mutlaka bir kadının eli veya ayağı erkeğin eline yahut ayağına ya da bir başka yerine dokunur. Bu durumda Şâfiî mezhebine göre abdest bozulduğu için, Şâfiî olan bir kimse tavaf hususunda Hanefî mezhebini taklid ediyor. Ve bu noktada hac rehberlerimiz musâmaha gösteriyor. Tabii bu taklid mevzuunda hacılarımızı en iyi şekilde bilgilendirerek… Bu da duyduğumuz, bildiğimiz bir vakıa. Dolayısiyle bunu da hatırlatmak istedik. 

Go to top