Selamün aleyküm. Hocam müslüman ve ünlü bir yazarımız, yaşlı, bilgili, bilge ve tecrübeli bir basın büyüğümüz bugünkü yazısında sorular ve cevaplar halinde bir yazı yazmış.. Onlardan biri dikkatimi çekti: “S. İsrail’in durumu ne olacak? C. Onun varlığı yüz seneyi bulmaz.” demiş, sormak istedim. Bu konuda onun verdiği cevaba, Yahudilerle Filistinlilerin durumu hakkında da ekleyeceğiniz bir şey varsa ve paylaşırsanız memnun oluruz?

Soru: Kaan Keleş tarafından gönderildi. Kategori: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Değerli kardeşim;

Sorunuzun kısaca cevabı, eski müftülerimizden merhum Ali Erol bey’in, üstâzı-üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden dinleyip derlediği “Hatıratım” isimli eserde şöyle ifade olunmaktadır:

Millet-i Yahûd, hükümet kuramayacak diye [bir] kayıt yok. Mutlak hezîmet ve topyekün mahvolmaları hakkında hüküm var. (Sûre-i En‘âm, ayet: 18) [A.g.m. ve eser, s. 49]

Mevzubahis olan ayet-i celilenin metin ve meali şöyle:

وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ

Meali: “Kullarının üstünde qaahir O, hakîm O, habîr O. (Yani O Allahu zû’l-Celâl, kullarının üstünde eşsiz kahr, galebe ve tasarruf sahibidir. O, yegâne / biricik / tek hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyla-tamamiyle kemâliyle haberdârdır.)” [En‘âm suresi, 18]

Hâsılı, günü geldiğinde Rabbimizin (c.c.) onları topyeküm mahvetmesi mukadderdir, muhakkaktır. Bunda zerre miktarı şüphemiz yoktur, olamaz da… Bakmayın bugünkü şımarıklıklarına… Mîadlarının dolması yakındır. Bu büyük felaketten kaçış mümkün değildir.

Müslümanların Yahudilerle büyük bir savaşının olacağını bildiren hadis-i şerife nazaran, bu ders vermenin Müslümanlarca yapılacağı anlaşılır. Nitekim Ömer bin Hamza’nın (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

"Sizler Yahûdîlerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hatta taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahûdî’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.” [Müslim, Sahih, Fiten, 80]

Bu hususta gelen başka rivayetler de vardır. Abdullah bin Ömer (r.anhuma) anlatıyor: Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: 

"Yahûdîler sizinle savaşacaktır! Fakat netîcede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki, bir kaya parçası; ‘Ey Müslüman! Şu arkamda duran kişi bir Yahûdî’dir. Onu öldür!’ diye haber verecektir.” [Müslim, Sahih, Fiten, 81]

Ebû Hüreyre (r.a.) de, Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: 

"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek)Yahudileri öldürecekler. Öyle ki; Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç, ‘Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim, Sahih, Fiten, 82]

Evet, ahirzaman Peygamberi Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor:

Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, 'Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.'diyecek. Sadece garkad ağacı haber vermeyecek; çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.” [en-Nihaye, c.1, s. 87, 103, 104, 117; İbn Mâce, c. 2, s. 1363; Müslim, Sahih, c. 4, s. 2239]

Bu sembolik ifadelerden Yahudilerin dışındaki bütün insanların Yahudilerin imhasına yardım edeceği manası çıkabilir. Çünkü onların fesadı bütün insanlık aleyhinedir. Ancak şu andaki Müslümanlar, zahirî güç itibariyle -maalesef- böyle bir zafer elde etmekten çok uzak gibi gözükmektedirler. Fakat unutmamak lazım; her şey Rabbimizin (c.c.) yed-i kudretindedir. O, her şeye kadirdir. Dilerse bu zaafiyet içerisde dahi Müslümanları galibiyet ve muvaffakıyete ulaştırır.

Hadis-i şerifte adı geçen garkad ağacı, Kâmus’ta “Sincan dikeni” veya “Yahudi ağacı” olarak belirtilir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde ise Karaçalı, Karadiken, Kunar, Çalıtohumu, Çalıdikeni, Çeşmizen ve Hz. İsa (a.s.) dikeni gibi çeşitli isimler altında tanınır. Boyu iki-üç metre olan bu ağacın Lâtince ismi “Palıurus Spına Chrıstı”dir.

Tehlikeli dikenlere sahip olan bu ağaç, Filistin havalisinde Yahudiler tarafından hâlen çok yaygın bir şekilde dikilmektedir...

Ama başa dönecek, sadede gelecek olursak; söz konusu yazıda belirtildiği gibi bu süre ‘yüz seneyi bulmaz’ mı, yoksa daha az ya da daha fazla mı olur? Onu bilemeyiz. Bu husus gayba dair bir meseledir. Gaybı ise ancak Cenab-ı Mevlâmız bilir, bir de başta Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere O’nun bildirdikleri, vârislerinden haber verdikleri bilebilir.

***

İsrail-Filistin meselesi

Bu çatışmalar ya da ‘zulüm sürgit devam etmez’. Bunda şüphe yok. Dinî eserlerimizde, ‘küfür devam eder, ama zulüm devam etmez’, diye meşhur bir söz vardır. Yahûdiler ve zulüm deyince de Filistin’i hatırlamamak mümkün mü? Filistin neredeyse, yüzyıla yakın süredir Yahûdi baskı ve işkencesi ve de katliâmı altında inim-inim inliyor. Dilerseniz bunun sebebi üzerinde de bir nebze duralım.

Evet ‘Küfür devam eder, zülüm devam etmez’ umdesi / prensibi gösteriyor ki, İsrail sadece zalim değil aynı zamanda, cumartesi yasağını çiğnediği gibi, kendi inanç esasları bakımından da küfürlerini sürdürüyor.

Keza, bizim için çok uzun gelen bir süre Allahu Teâla için çok kısadır. Hani, “Devlet tavşanı kağnı arabasıyla da tutar” şeklinde bir söz vardır. Bunun manası şudur: Devletin acelesi yoktur, çünkü suçluyu er-geç yakalayıp cezalandıracağından emindir. Allahu Teâla'nın sabrı ise devletin sabrı ile elbette mukayese bile edilmez. O’nun için -hâşâ- biz kullara mahsus olan suçluyu yakalayamamak gibi durum da söz konusu değildir. Allah için bir insanın dünyadaki ömrünün hepsi zulümle geçse bile, yine bu kısa bir süredir. Çünkü buna mukabil ahirette zâlimleri çok büyük bir azap beklemektedir!

Ve yine “O kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin kendileri hakkında hayır olduğunu sanmasınlar. Onlara mühlet vermemiz, günahlarının artması içindir. Onları zelil ve perişan eden bir azap vardır.” [Âl-i İmran suresi, 178] mealindeki ayet-i celilede ifade buyrulduğu üzere, ‘Allah zalimleri imhal eder (onlara mühlet verir) , fakat asla ihmal etmez (cezasız bırakmaz).’ Bilakis yaptıkları zulüm gayretullah'a dokunduğu için, onların cezayı daha fazla hak edecekleri suçları işlemelerine biraz daha fırsat tanıyor. Cehennem’deki kendileri için mukadder olan derekeyi, azabı hak etmeleri için iplerini gevşetiyor!

Ayrıca bir husus da şudur: Allah'ın zalimlere gazabının ve mazlumlara yardımının bir an önce gelmesi için, mazlumların da yardımı hak edecek, buna lâyık olacak bir pozisyon sergilemeleri icap eder. Gerek Filistinlilerin kendi aralarındaki tefrika olsun, gerek onların kardeşleri olan diğer İslâm ülkelerinin perişanlığı / dağınıklığı olsun, gösterdikleri zillet ve pısırıklık zulmün devamına davetiye çıkarmıyor mu? Bu soruyu da kendi kendimize sormaktan çekinmeyelim. Belki de meselenin bamteli burasıdır.

Dinleri, vatanları, ırz ve namusları uğrunda ölenler, inşallah şahadet şerbetiyle Allah'ın huzuruna varmışlardır. Fakat hayatta olan Müslümanların dağınıklığı, zalimlere taraftarlıkları, bilerek-bilmeyerek maddî ve manevi yardımları, onları da bu zulme ortak etmiyor mu? Dolayısiyle Filistin’in, bütün İslâm âleminin, hatta topyekün dünya milletlerinin kurtuluşunu geciktirmiyor mu? Bu soruları da yine aynanın karşısına geçip bütün samimiyetimizle kendi kendimize sormamız, âlem-i İslâm’ı sorgulamamız gerekmiyor mu?

Lütfen şu linkteki 3 no’lu cevabî yazıya da mutlaka  bkz. 

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3225-mumeyyiz-mucazat-beni-israil-ne-demek.html

Ayrıca şu linke de bir atf-ı nazar ediniz:

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/705-filistin-de-teror-olaylari.html

Sonuç olarak eğer başa dönecek olursak, mevcut duruma nasıl gelindiğini, hangi tarihî hataların, siyasi-idari yanlışların, içtimai kusurların işlendiğini de hatırlamamak mümkün mü? Abdülhamid Han Cennet-mekân hazretlerinin Yahûdilerle olan Filistin mücadelesini unutabilir miyiz!

Her neyse, işin bu yönü de apayrı bir ıztırap tablosu… Tarihçilerimiz ve ilim adamlarımız zaten hemen her fırsatta dile getiriyorlar. Biz sadece hatırlatmış olduk.

***

Yahûdilerin fesat ve azgınlıkları, ceza ve azapları

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in penceresinden Yahûdilerin azgınlık ve bozgunculuklarını, buna mukabil çekecekleri azap ve ıztırapları da, hulâsaten İsrâ suresinin 4-8. ayetlerinde görebiliriz. Buyuruyor ki Rabbimiz (c.c.):

Biz, Benî İsraîl’e (İsrailoğulları'na) Kitap’ta (Tevrat’ta) şu kazıyyeyi de takdir ettik (hükmü verdik): Şüphesiz siz Arz’da (arz-ı mukaddeste / yeryüzünde) iki kerre fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibre kapılıp kabaracak, böbürleneceksiniz’ diye bildirdik.

İşte o ikiden birinci(nin) va'de(si / fesadlarının ceza vakti) gelince (muharebede) çok çetin bir kuvvete sahip / mâlik olan kullarımızı üzerinize musallat kıldık da, onlar evlerin aralarına kadar girip (sizi) araştırdılar. (Bu), yerine getirilmiş bir va'd (gerçekleştirilmesi muhakkak olan bir söz, bir azap) idi.

Sonra bunlara karşı size tekrar devlet ve galebe (güç-kuvvet, galibiyet ve zafer) verdik. Servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.  

Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Şayet kötülük ederseniz (yine) kendinize kötülük (etmiş olursunuz). Artık diğer (cezanın) vâde(si) gelince, yüzlerinizi kötülesinler (yüzünüzü kara etsinler, sizi üzüntüye soksunlar), mescid(iniz)(Süleyman Mâbedi'ne) birinci defa girdikleri gibi gir(ip tahrîb et)sinler, galebe ve istilâ ettiklerini mahv ettikçe etsinler (ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler), diye (başınıza yine düşmanları gönderdik, musallat ettik).

“(Eğer tevbe ederseniz) Rabbinizin size rahmet edeceğini umabilirsiniz. (Eğer tekrar fesada) dönerseniz, biz de (sizi cezâlandırmıya) döneriz. Biz Cehennem’i kâfirlere bir zindan kıldık / yaptık.” [İsrâ suresi, 4-8]

Bu ayet-i kerimelerin meali üzerinde, tefsir ve te’villeri hakkında, söz konusu meseleyle ilgili tezekkür-taakkul ve tefekkürde bulunabilir, tarihî açıdan dünya harpleri öncesini, göçleri-sürgünleri özellikle II. Dünya Harbini ve Yahûdilerin bu tablodaki yerini-durumunu nazar-ı dikkate alıp belli bilgi ve değerlendirmelere sahip olabiliriz. Onun için de lütfen tefsirlere müracaat ediniz. Onların ne menem (ne çeşit, ne türlü) bir güruh olduğunu mutlaka iyi belleyiniz.