Hocam hayırlı günler. Mübarek üç aylarımız mübarek olsun inşAllah.. Rabbim layıkıyla bu ayları yaşamayı nasip etsin.. sorum şu şekilde hocam. 6 aydır evliyim. eşimle anlaşamadığımız sorun yaşadığımız üstesinden gelemediğimiz tek bir sıkıntımız var. eşim okumaya aşık nir insan her anlamda. 10 a yakın belki de daha fazla diplaması var. yüksek lisans ve diğer birçok kurs keza öyle.. ve bu ilmini elinden geldiğince başkaları ile paylaşıyor. ben ise bir üniversite mezunuyum atanamadım ev hanımıyım. bu biraz da benim isteğim tabiki.. ama eşim istiyor ki onun kadar aktif olayım bu okuduğum ilmi bir yerlerde kullanayım.. yani kısacası basit bir ev hanımı olmamı istemiyor. git çalış demiyor ve ya para kazan getir demiyor. sana verilen ilmi layıkıyla kullan diyor ve doğru da diyor farkındayım. kendimi geliştirmemi istiyor her anlamda hem bu dünya için hem de ahiret için.. ben de evde yapmam gereken ibadetlerimi yapıyorum çok şükür ama eşimin istediği kadarı olmuyor.. içimde öyle bir istek heves yok.. normal sade bir ev hanımı olmak istiyorum. bu yüzden analaşamıyoruz bana tavır alıyor konuşmuyor.. ne yapayım hocam bana bir yol gösterir misiniz? şimdiden Allah razı olsun hocam..

Soru: ayşe kalkan tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Hayırlı günler kardeşim. Sizlerin de mübarek olsun üç aylarınız... Hayır-dualarınıza hudutsuz ‘amin’ler… Rabbim sizlerden de râzı olsun.

Sorunuza ve ‘sorununuz’a gelince

Bilindiği gibi kadın olsun erkek olsun insanların fıtratı aynı olmaz, farklı farklıdır. Ve bu fıtrattan gelen farklılıkları değiştirmek de muhâldir. Çünkü cibillîdir, yaratılıştan gelir, sonradan kazanılmış hasletler değildir. Bu cümleden olarak bazıları çok aktif, hareketli, bazıları sâkindir, öbürküler gibi cevval olmayabilir. Tabiri caizse, kimileri hep perdenin önünde olmayı, kimileri de arkalarda bulunmayı yeğler. Tasavvufî tabirle, bazıları sohbeti (topluma karışmayı), bazıları da uzleti sever. Kimileri yönetendir, kimileri de yönetilen… Fıtratları buna müsaittir, değiştiremezsiniz. Değiştirmeye kalkışırsanız, sağlıklı bir netice elde edemezsiniz.

***

İklimler-bölgeler ve huylar

İnsanların sükûnet ve hareketlilikleri genel anlamda bölgeler-iklimler itibariyle de farklılık arzeder. Yıllar önce merhum Enver Baytan hocaefendinin bir konferasında dinlemiştim, bu durumu tesbit için şöyle bir misâl serdetmişti:

- Hiç Karadeniz iklimi insanı ile Akdeniz yöresinin insanı bir olur mu? Oyunlarına baksanıza… Biri hop-hop hopluyor, zıp-zıp zıplıyor, yerinde duramıyor; öbürü de gayet sâkin, âheste… Âdeta adımlarını düşünerek atıyor.

Binaenaleyh insanların fıtratını zorlayamayız. Zorlasak bile pek de sıhhatli sonuçlar hâsıl edemeyiz. Kaldı ki sizin o tutumunuz-tavrınız Müslüman bir hanım için bir nakîsa da sayılmaz. Fıtrî huylar hakkında detaylı bilgi için bkz.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1610-insanlarda-mizac-farkliliklari.html

Ayrıca unutmamamız lazım; atalarımızın dediği gibi, ‘Taş yerinde ağırdır’! Esasen Müslüman kadının yeri evidir, hele ki bu devirde… O aile nizamının direğidir. Çocuğunun mallimesi, mürebbiyesidir. Bundan büyük hizmet olur mu? Ev hanımlığı basit ve küçümsenecek bir iş de değildir. Ama tabii ki bu esnada Allah yolunda hizmet adına kendisine düşen vazifeleri de vakti-imkânı, kabiliyet-istidat ve birikimi nisbetinde ve de meşrû hudutlar dahilinde ifa etmekten geri kalmamalı. Fakat erkekler de sınırları zorlayıp onlardan kendi düşüncelerine göre bir maharet sergilemesini de beklememeli. Bu noktada şu linke de bir göz atmanız faydalı olabilir: http://www.halisece.com/sosyal-meseleler/170-ailenin-onemi-ve-osmanlida-aile-nizami.html

***

Fıtrî huylar değişmez

Ahmed b. Hanbel’in (rh.) Ebu’d-Derda’dan (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

"Dağın yerinden oynadığını / ayrıldığını duyarsanız inanın, fakat bir kişinin (cibillî-fıtrî) huyunun değiştiğini duyarsanız inanmayın. Çünkü o yine fıtratındaki / yaratılışındaki şeye döner." [Bkz. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 7, 196]

Evet, ahlâk-huy, insan tabiatında mevcut olan bir karakter, bir kimlik, bir özellik olarak öne çıkmış bir haslettir, bir melekedir. Hareketlilik, atılganlık, girişkenlik ya da sâkin bir yaratılışa sahip olmak da fıtrattan gelen bir huydur. Tâlim ve terbiye ile belki bir farklılık elde edilebilir, ama yaratılıştan gelen esas hali gibi olmaz elbette… Nitekim Rabbimiz (c.c.) buyuruyor ki:

Allah’ın yaratışında değişme yoktur.” [Rûm suresi, 30]

“...Rabbimiz her şeye hilkatini (varoluş şeklini ve özelliğini) veren, sonra da (ona doğru) yolunu gösterendir.” [Taha suresi, 50]

O Rabbin ki, takdir etti de hidayet buyurdu...” [A’lâ suresi, 3] 

Görüldüğü gibi bu ayetlerde, huyun özünde değişmeyen yönüne işaretler vardır. Ancak bunun, kısa veya uzun bir süre içinde, az-çok ıslah ve terbiye edilmesi, doğuştan gelen renginin, tonunun farklı hale getirilmesi mümkündür. Sonradan edinilen ve kazanılan huylar ve âdetler ise tâlim ve terbiye (eğitim ve öğretim) ile, sürekli alıştırma çalışmaları ve tekrarlar yapmakla değiştirilebilir. Binaenaleyh bitkiler ve hayvanlar bile eğitimle az çok değiştirilip ıslah edilirken, mutlak mânâda insanların te’dib, terbiye ve riyazât gibi yollarla ıslah edilemeyeceğini / az veya çok değiştirilemeyeceğini söylemek de herhalde çok doğru olmaz.

Islah suretiyle arpayı buğday, buğdayı arpa hâline getirmek muhâldir ama, daha iyi ve daha kaliteli / nitelikli arpa ve buğday üretmek mümkündür; aşı ile daha iyi meyve alındığı gibi... İnsandaki arzu ve öfke, acelecilik, sükûnet ve teennî gibi temel eğilimlerin kökten değiştirilmesi veya yok edilmesi mümkün değildir. Fakat ıslah edilmesi, iyileştirilmesi, güzel ve faydalı hedeflere yönlendirilmesi mümkün olur.

Âcizane kanaatim, herkes kendi kabiliyet ve vüs’ati yönünde hareket etmeli, muhatabı hakkında gereksiz zorlamalara girmemeli... İllâ da benim gibi ol ya da olmalısın gibi bir tavır doğru ve sağlıklı netice de vermeyebilir. Ayrıca ‘iki canbaz bir ipte oynamaz’ demiş atalarımız. İki aktif insanın anlaşması da zor olur genelde… Huyların farklılığı da bir nimettir aslında. Tıpkı toplum hayatı için, ekonomik düzen için işlerin, mesleklerin, kabiliyetlerin farklılığı gibi…

***

Müslüman kadının vazifeleri

Müslüman kadının aslî vazifelerinin neler olduğunu, en güzel şekliyle hanım sahabilerin (r.anhunne) Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) olan bîatlarında görebiliriz. Onun için lütfen aşağıdaki linki dikkatlice okuyunuz:

http://www.halisece.com/islami-makaleler/1-islamda-biat-nedir-nasil-yapilir-kadinlarin-biati-nasildi.html

***

V e l h â s ı l ;

Beyiniz, sizin gibi ibadetlerini yapan, sade, dürüst, itaakâr ve istikamet sahibi bir hanımla olan evliliğinden dolayı, söz konusu hususta tavır koyup konuşmamak yerine, bilakis -bu vasıflarınız ve beğendiği diğer yönleriniz sebebiyle- Cenab-ı Mevlâ’ya şükretmeli… Mâlumunuz, bir şeye şükretmek o nimetin çoğalmasına ve devamına vesile olur. O sizin bu temelde müsbet olan durumunuza, fıtrî huyunuza şükrettikçe, umulur ki siz de onun meşrû istekleri istikametinde tekâmül ve terakki edersiniz. Dolayısiyle arzu ettiği kıvamı yakalayamasanız da, o yönde bir gelişme kaydedersiniz.

Ailede geçim şart. Temel ve meşrû mazeretlerin dışındaki tâli sebeplerle yuvayı sarsmamak lazım. Hele hele yıkılmasına asla müsaade etmemek gerek. Hani kırlangıca sormuşlar, ‘Bunca belayı nasıl atlatıyorsun’ diye… O da cevap vermiş: ‘Bazılarının üstünden, bazılarının altından geçerek.’  Sürekli burnunun doğrultusunda gitse, belalarla yüz yüze gelmesi kaçınılmaz da ondan…

Vesselâm.

Go to top