Hocam içimden Allah'a karşı küfür hatta Allah'a bir şeye benzetme gibi vesveseseler geçiyo nasıl kurtulabilirim

Soru: Mert tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Selamün aleyküm.

Değerli kardeşim;

Öncelikle hastalığın adını tesbit edelim, teşhisimizi koyalım. Bu bir vesvese illetidir. Bunun ne korkunç ve denli tehlikeli bir itikadî uçurum olduğu, Allahu Teâla’nın hiçbir şeye benzemediği mâlum. Bu hususta etraflı bilgi için bkz.

http://www.halisece.com/akaid/766-allah-teala-nin-sifatlari.html

http://www.halisece.com/akaid/394-ehl-i-sunnete-gore-ruyetullah-meselesi.html

http://www.halisece.com/akaid/366-ruyetullah-ne-demektir-dunyada-allahi-gormek-mumkun-mu.html

***

Peki vesvese nedir?

Vesvese, lûgatte gizli sese denir. Bir mastar olan "vesvâs" kelimesinin şeytana isim olması da aynı mana ile alakalıdır ki, şeytan bir bakıma "vesvesenin kaynağı" demektir. Ancak örfen meşhur olan manasıyla vesvese, nefsin veya şeytanın kalbe attığı hayırsız, faydasiz, alçak hatıra ve mülahazalara / düşüncelere verilen bir isimdir. 

Hem nefsin hem de şeytanın vesvesesi, Kur'an-ı Kerim'de ayrı-ayrı zikredilir. Şöyle ki:

"Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne gibi vesveseler verdiğini biliyoruz ve biz ona şah damarından daha yakınız." [Kaf suresi, 16] ayet-i celilesi, nefsin vesvesesine işaret ederken; "Şeytan Âdem’e vesvese verdi." [A'raf suresi, 20; Taha suresi, 120] mealindeki birçok ayet-i kerime de şeytanın vesvesesine delalet etmektedir.

"Nefsin vesvesesi" tabiri, bir insanın, kendi kendine söylediği ya da gönlünden geçirdiği gizli duygular, kararlar, vehimler, hatıralar ve bunlar gibi bütün bâtıni şuur durumlarını da içine alır. Bunlar o kadar gizli ve sessizdir ki, bazılarını melekler dahi bilmekten âcizdirler… Onları sadece Cenab-ı Hak bilir. Nefisten gelen vesvese, şeytanın vesvesesine kıyasla daha gizlidir. Bu gizlilik, bir cihetten onu kuvvetlendirir. Dolayısıyla nefis, şeytandan daha müthiş ve daha kuvvetli bir düşmandır. Hatta 72 şeytan gücündedir.

***

“En büyük düşman”

"Senin en büyük düşmanın (merkezi iki kaşının arası / ortası olan) nefsindir." [Keşfu'l-Hafa, c.1, s.143] buyuran Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), işte bu hususa işaret etmişlerdir.

Nefis ve şeytan, verdikleri vesveseler ile insan ruhunu, Hakk’a imandan, hak yolundaki terakkisinden alıkoymak isterler. İnsanın akıl ve fikrini çelip, azim ve iradesini kırarak onu sâlih amellerden, ibadet-tâat, hayır-hasenat, nûr-i İlahi-feyz-i Muhammedî ile meşguliyetinden ve Allah yolundaki hizmetlerden vazgeçirmek, alıkoymak, fâni zevk ve kaprislere düşürerek sefilleştirmek isterler.

Vesvesenin ilk mâkes bulduğu (aksedip yansıdığı) yer kalbtir. O, burada diğer azalara kalb vasıtasıyla yayılır. Onun içindir ki, vesvesenin ilk tesiri kalbde hissedilir. Tabii ki bu tesir, kabul veya red hallerinden biri halinde tecellî eder. Eğer gelen vesveseler kalbte kabul görmezse, hayâlde edep dışı tasvirler-tasavvurlar mahiyetine bürünürler (canlanırlar). Muhayyilesi bu tasvirlerle meşgul olan insan, bir müddet sonra hiç farkında olmadan kalbini de onlarla meşgul etmeye başlar. Zaten şeytanın istediği de budur. Zira o, varmak istediği hedefe bu yolla bir kaç adım daha yaklaşmış olur.

Halbuki kalbte kabul görmeyen vesvesenin hiçbir zararı olmaz. Ne imana, ne amele, ne de ahlâka… Zira vesvese, hayâlden öte geçememiştir ve mantıkça da hayâl bir hüküm değildir.

***

Vesvesenin kalbte kabul görüp görmediği nasıl anlaşılır?

Vesvesenin kalbte kabul görmediğini anlamak gayet basittir.

Şayet kalb, gelen vesveseden dolayı üzülüyor ve ürperiyorsa, bu durum vesvesenin kalbte kabul görmediğine; aksi durum ise, neticenin de aksine / tersine bir delil ve bir işarettir.

Eğer vesvese kalbte kabul görmüyorsa, bu durumda vesvesenin zararı, zararlı olduğunu düşünmeye münhasır kalır; başkaca da bir zararı yoktur. Hatta kalbin reaksiyonunun şiddeti, kişinin imanındaki kuvvetle mütenasiptir / doğru orantılıdır.

Evet, imanın kuvveti nisbetinde kalb vesveseye karşı reaksiyon gösterir. Bazen gafletle kalbin gösterdiği bu reaksiyon tasdik zannedilebilir... Bu zanna düşen bazı kimseler, kalblerinde müthiş bir heyecan ve helecan hissederler. Bazen de bu durumdan kurtulmak için huzurdan kaçıp gaflete dalmak arzu ederler. Halbuki ortada vesveseyi tasdik diye bir husus söz konusu değildir. Sadece bir aksülamel / reaksiyon vardır. Ve esasen bu reaksiyon da onun imanının salâbet (sağlamlık) ve kuvvetini göstermektedir.

Her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki; vesvese, asla üstesinden gelinemeyecek bir illet / bir hastalık değildir. Çünkü herhangi bir şahsa vesvesenin gelmesi, onda imanın bulunduğuna alâmettir. Sahabe-i kiram'dan (r.anhum) Rasûlullah Efendimiz'e (s.a.v.) gelip,

- "Yâ Rasâlallah, vesveseye müptelayım." diyen birine, Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) cevabı:

- "Endişe edilecek bir şey yok; o mahz-ı imandır, imanın ta kendisidir." [Müslim, Sahih, İman, 211; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/456; 6/106] mealinde olmuştur.

Şeytan ve nefis, sizde de iman sermayesi, ibadet hazinesi, ahlâk-ı hamîde zîneti, namaz-niyaz ve dine hizmet cevheri ile İlahi nûr-Muhammedî feyz parıltıları olduğunu bildiği içindir ki, korsanlık yapmakta ve size karşı sürekli taarruzda bulunmaktadır. Korsanlık, belki denizlerde yapılan şekliyle tarihe gömülmüştür ama, şeytana bakan yönüyle, atamız Adem (a.s.) ile başlamış ve kıyamete kadar da devam edecektir.

Unutmayalım ki; şeytan ve nefs-i emmâre, manevi bakımdan kupkuru ve bomboş kalblerle uğraşmaz ve böyle sermayesiz kimselere vesvese okları göndermez. Deniz korsanlarının, her zaman hazine bulunan, yüklü gemilere taarruz etmeleri ve define bulunan adalara saldırmaları gibi şeytan da, her zaman iman cevheri taşıyan kalblere hücum eder. 

Vesveseye düşen mü'min şöyle düşünmelidir:

‘Şeytan bütün cephelerde mağlup oldu; bu yüzden, şimdi de imana, İslâm'a ait mes'elelerde vesvese ve şüphelerle beni meşgul etmek, hazineme el atmak istiyor… Ama inşâallah benden birşey koparamayacaktır. Bu onun son çırpınışlarıdır; kapıma haydut kılıklı birinin gelip, birkaç gün el açtıktan sonra ümidi kesip gitmesi gibi, bir gün gelecek, o da benden bir şey koparamayacağını anlayınca çekip gidecektir. Zaten gitmese de kapılar ona kilitlidir, sürgülüdür. Beni koruyan kale çok sağlam ve Allah'ın izniyle onun buna birşey yapması sözkonusu değildir.’ Bu düşüncesini de sürekli canlı tutmalıdır.

***

"Hırsız boş eve girmez!"

Evet, vesvese de manevi bakımdan en kötü illetlerin arasında yer alır. Kaynağı Şeytan’dır, nefs-i emmâredir. Mü’mine, gerek inançla gerekse ibadetle alakalı hususlarda durmadan, bıkıp usanmadan sürekli vesvese vermeye çalışırlar. Bunların vesveselerinden tamamen kurtulmak cidden zordur. İşte bunun zorluğuna işaret eden âlimlerimiz-âriflerimiz şöyle demişlerdir:

İçinde hazine olmayan eve hırsız girmez”. [Bkz. Şeyh Atiye Muhammed Salim, Şerhu’l-Erbaîn en-Nevevîye, 30. hadisin şerhi]

Peki hırsız, hırsızlık yapmak için nerelere girer?

Bankalara, kuyumculara, değerli eşya bulunan mağazalara, dükkânlara, evlere… Öyle değil mi?  

Hatta yukardaki fıkrayla ilgili şöyle bir kıssa da anlatılır:

Peygamberimiz Efendimizin (s.a.v.) sohbetlerine başka dinden olanlar, müşrikler vs. de katılırdı. Bir gün sahabe'den (r.anhum) biri gelip Efendimize (s.a.v.)

- "Ya Rasûlallah, bir türlü vesveselerden kurtulamadım" diyor. Orada bulunan bir Yahudi, bu sorunun cevabını ben verebilirmiyim, deyince Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) peki buyururak izin veriyor. Yahudi, o adama hitaben;

- "Bize şeytan vesvese vermez, bizim dinimize gir ve kurtul" diyor.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) tebessüm ederek,

- "Yâ Ali, kalk sen cevapla" buyurunca, Hz.Ali (r.a.) de,

- "Hırsız boş eve girmez!" diyerek cevaplıyor.

Yani Yahudi imanla şereflenmedi ki, şeytan ve nefis ona vesvese versin. O zaten onların yolunda gidiyor.

Velhâsıl, içinde iman olmayan sadra / göğse şeytan vesvese atmaz. Onunla uğraşmaz. Öncelikle bunu hatırlayıp, yukarıda geçen hadis-i şerifte zikredildiği gibi, bu durumun imanımıza bir delil olduğunu bilmemiz lazım. Namazda iken de böyle değil mi? Durmadan çeşitli şekillerde vesvese vermeye devam eder durur. Önemli olan buna mağlup olmamaktır.

***

“…Şeytanın hilesi zayıftır!”

Şeytan, sürekli mü’minlere sokulur, imanlarını çalmak, ibadet ve amellerini mahvetmek, ahlâkını bozmak için çok büyük çaba sarf eder. Çünkü  mü’min, iman nûriyle, Allahu Teâla’nın huzurunda ve O’nun murakabesinde / kontrolündedir, hazinesi dolu bir kimse durumundadır. Şeytan ve nefis de dolu olan bu hazineye sisici yaklaşıp, onun imamından, ibadetinden, ahlâkından çalmak ister.

Ancak unutmamak lazım; vesvese, kendine hâs tutarsızlığıyla iyi bilindiği zaman kat'iyen zararlı olamaz. Zira Kur'an-ı Kerim’de,

"Muhakkak, şeytanın hilesi zayıftır." [Nisa suresi, 76] buyrulmuştur.

Vesveseye maruz kalan kalb, kötü ve dikkatsiz insanların çer-çöp attığı pınara, ararsuya benzer. Oysa akan su, üzerine atılan o çer-çöpü götürecek ve safiyetini yine muhafaza edecektir. Sizin kalbiniz, imanınız berrak, pırıl-pırıl bir pınar gibi ise, o zaman onu bulandırmak için üzerine atılan tozun, toprağın ona hiçbir zararı olmayacaktır.

Sözün özü; vesvese iradî olmayıp, fiiliyata dökülmüyorsa insanı mes'ul duruma sokmaz. Zira mükellef ve mes'ul olmada irade ve şuur esastır. Hayvanların yanısıra, mecnunlara ve aklı, şuuru yerinde olmayanlara da teklif ve sorumluluk yoktur. Bu itibarla gelen vesveseler iradî olarak gelmiyor ve biz planımızı, programımızı yapıp, "gel" diye kalb ve düşünce kapılarımızı ona bizzat kendimiz aralamıyorsak, mes'ul sayılmayız. Yeter ki onu kabullenip dışarıya vurmayalım, kalbimizden söküp atalım.

İrade, genellikle kendi kendine gelen vesvese ile karşı karşıya kalır ve davetsiz geldiğinden dolayı da ona karşı mukavemet edemez / karşı koyamaz. Ayrıca insan, fikrî çağırışımlarla iradesi dâhilinde olmadan, gördüğü, duyduğu, okuduğu şeylerle de bir takım hatıralara, hayallere, düşüncelere maruz kalabilir. İnsanın bu hali, yaratılışın muktezası olduğundan çok defa bunlardan kurtulmak da mümkün değildir.

Kısacası vesvese, insanın manevi yönde, ebedi olan ahiret yolculuğunda ilerlemesine bir engel gibi gözükse de, buna asla mâni olamayan örümcek ağı gibidir. Bundan kurtulmak için hemen şeytanın ve nefs-i emmârenin şerrinden Allah’a sığınmak, hayırlı hiçbir işe “Eûzü-Besmele”siz başlamamak lazım. Felak ve Nâs surelerini, bilhassa yatacağımız zaman sünnete uygun şekilde okumayı ihmâl etmemek gerek.

Ayrıca dualarınızda, iltica ve tazarrularımızda,  “Allâhümme innî eûzü bike min en üşrike bike şey’en ve ene a‘lemü vemâ lâ a‘lemü inneke ente’l-allâmu’l-ğuyûb” duasını da okumaya ihmâl etmemeliyiz.

Keza içinde bulunduğumuz ay mübarek Şehrullahi’r-Receb’dir malum, yani Allah’ın ay’ı... O bakımdan bu ay içerinde Cenab-ı Hakk’ın zatından bahseden İhlâs suresini, başında ve sonunda 7’şer Fatiha olmak üzere her 100 adet okumaya devam etmeliyiz.

***

S o n u ç

Böyle şeyleri düşünmeniz, aklınıza gelmesi sizi hiçbir zaman küfre düşürmez, imanınıza zarar vermez. Çünkü bu sözleri dilinizle söylememiş, kalben tasdik etmemişsiniz. Üstelik bunları düşündüğünüzden dolayı üzülüyorsunuz. Üzülmeniz, böyle bir düşünceye sahip olmadığınızı gösteriyor. Bir başka ifadeyle, küfrü gerektiren şeyleri hayâl etmek insanı dinden çıkarmaz. Küfür tevehhüm etmek yani inkârı farz etme ve vehmetme kişinin imanına zarar vermez. Küfrü zihnen düşünme ve ihtimâlini ölçmek için tefekkür etmek kişiyi kâfir yapmaz. Zira hem hayâl etme, hem vehmetme, hem tasvir etme, hem de tefekkür etme aklın  tasdikinden ve kalbin kabulünden ayrı ve farklı şeylerdir. Hayâl, vehim, tasvir, tasavvur ve tefekkür kabiliyetleri bir derece serbesttir. İnsanın cüz’î iradesine pek boyun eğmezler ve söz dinlemezler. Binaenaleyh bunların insan iradesi dışındaki hareketlerinden dolayı insan mes’ul değildir, bunlardan dolayı hesaba çekilmeyecektir. Bunun Kitap’tan delili şu ayettir:

“Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” [Bakara suresi, 286]

Demek ki günahların kalpten geçmesi affedilmiştir. Hatta yapılmasına karar verilip yapılmadan pişman olunarak tevbe edilen günahlar bile affedilmiştir.

Sünnetten deliline gelince…

Ebu Hüreyre’den (r.a.)  rivayet olunan şu hadis-i şeriftir. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:

Allah Teâlâ, ümmetim için gönüllerinin vesveselerinden -yahut nefislerinin söylediği şeylerden- kendileri bunları fiilen yapmadıkları ya da dilleriyle konuşmadıkları müddetçe vazgeçip affetmiştir.” 

Bu hadis-i şeriften de anlaşılmaktadır ki, insanın iradesi dışında kalbinden geçen kötülükler ve içinden geçen vesveseler affedilmiştir. Ancak mü’mine muvafık ve münasip olan; sürekli bunlar boğuşmak-cebelleşmek yerine, sür’atle-usûlünce bunlardan kurtulmaya çaba sarf etmektir.

Bu mevzuda daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linklere de bkz.

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1934-imani-takviye-ve-vesveseden-kurtulmak.html

http://www.halisece.com/islami-makaleler/859-seytani-bir-illet-v-e-s-v-e-s-e.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2269-kufur-tehlikesi-olan-laflar.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2000-imanda-suphe-felaketi.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2538-soyle-olmasaydi-soyle-olurdu-gibi-cumleler.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2108-murtedin-kul-haklari-ve-amelleri.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2574-kader-ve-gunah-ceza-ve-imtihan.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2803-tefekkurde-itikadda-sinirlari-zorlamak-ve-intihar.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2561-bazi-karikaturlere-gulmek.html

***

Son bir hatırlatma

Tashîh-i itikad (inancı düzeltmek ) için farklı bir reçete:

İnsan, itikadındaki şüpheli şeyleri izâle ve ıslâh için, Nisan Yağmuru suyuna;

1- 70 Salevât-ı şerife

2- 70 Fâtiha suresi

3- 70 Ayetü’l-Kürsî

4- 70 Leqad câeküm… (Tevbe suresinin son iki ayeti)

5- 1 Yâsîn-i şerif

6- 70 Kâfirun suresi

7- 70 İhlâs suresi

8- 70 Felak suresi

9- 70 Nâs suresi

10- 70 defa tesbih duası (Sübhânallahi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber velâ havle velâ kuvvete illa billâhil aliyyilazıym)

11- 70 Salevâıt-ı şerife okunur. (*) 

___________

(*) Okunan salavât, sure, âyet ve tesbihlerin her birerinde 70’den sonra ve Yâsîn-i şerif'teki her ‘mübîn’den sonra suya ‘Huu’ diye nefes edilir, üflenir.

7 gün sabah abdestli aç karnına içilir[Ahbab Hocaefendi, Notlar, Gayr-i matbû, s. 66-67]

Bunu içen kişinin itikadı düzelir, bedeninden Allah Teala her türlü derdi kaldırır. Ona bütün hastalıktan ve açlıktan âfiyet verir. Gözlere şifâ olur. Ateşi ve göğüs ağrısını giderir, balgamı keser. Faydası sayılamıyacak kadar çoktur. Detaylar için bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1730-nisan-yagmuru-bereketi.html