Hocam öncelikle selamün aleyküm   bir sohbette hocamızın cemaatle namaz kılarken ilk rekatta subhanekeyi okuduktan sonra sadece euzü billahi mineşşeytanirracim dememizi söylemişti Ben ogün bu gündür buna uyuyorum . Ama nedenini hatırlayamıyorum. hatırlatırsanız sevinirim. hatta bütün vebali benimdir siz bu şekilde yapın demişti. Hayırlı geceler , allah razı olsun Hocam

Soru: Ugur tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Bahsettiğiniz husus, yani ‘Sübhâneke’nin peşinden ‘Eûzü’yü de okumak, namazın sünnetlerindendir. Gerek cemaatle, gerekse münferiden kılınan bütün namazlarda okunur. Yani hem imam okur, hem de cemaat okur. Nitekim mezhep imamlarımızdan İmam Ebû Yûsuf, (rh.), ‘Teavvüz yani Eûzü Senâ’ya (Sübhâneke’ye) tâbidir, şeytanın vesvesesini def‘ etmek için namazın sünnetidir’ demiştir. [Bkz. Mehmed Zihnî Efendi, Nimet-i İslam, Namazın sünnetleri bahsi, md. 8 ve 16 no’lu dipnot]

Üstâzımız Ebu’l-Fâruq Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin tavsiyeleri de bu yöndedir. Bizler de, tasavvuftaki “Müridin fıkhı mürşidinin amelidir” fehvasınca buna uymaya gayret ediyoruz. Şöyle ki:

Bir gün, Eminönü’nde Üç Mihraplı Cami[1] de vaaz ederlerken cemaate “üç hediye”de bulunuyorlar. O vaazda bizzat bulunup sohbeti can kulağıyla dinleyen mazanna-i ricâlden merhum bir amcamızın anlattıkları şöyledir (mealen):

“Ey Cemaat-i Müslimîn!

Sizlere üç hediyem olsun:

1. Cemaatle namaz kılarken, İftitah tekbirinden sonra, Sübhâneke’yi müteakiben, Eûzubillâhimineşşeytânirracîm’i de okuyup, Besmele'yi imam efendiye bırakınız. ‘Eûzü’ sebebiyle şeytanın vesvesesinden emin olursunuz. [2]

2. Namazda, qa’de-i ahîrede, Tahiyyât, Salli-Bârik ve Rabbenâ…’lardan sonra Teşriq Tekbiri getirip öyle selâm veriniz. [3]

3. Salât-i vitir’de Qunut Dualarını okuduktan sonra, rukûa varmazdan önce Salât-ı Münciye´yi de okuyup öyle rukûa varınız. [4]

Zira Salât-i-vitr, gecenin / günün son namazı olduğundan günde beş vakit kıldığımız namazların sonunda, vazifeli melekler onları alıp, vech-i Rahmân’a (huzur-i ilahiye) arz´a götürürken, Rasûlullah Efendimiz üzerine getirilen salevât-ı şerife mührünü namazların âhirinde götürdüklerinde, tereddüt etmeden Cenab-ı Haqq’a arz ederler.

Namazlarımızın kabülüne vesile olur.

Bu Hediyelerimi kabul edip yaptığınızda, hâsıl olan sevap size aittir. Eğer bir vebâl varsa, o da benim boynumadır” buyurmuşlardır.

***

Üstâzımız (k.s.) Hazretleri bir başka vaazlarında yine buyururlar ki:

“Namazın akabinde tesbih duası için okuduğumuz Âyetü’l-Kürsî’yi müteâkıben Muavvizât[5]ı (İhlâs-ı şerif, Felak, Nâs surelerini) de okuyunuz.

Zira bunları okuduktan sonra tesbihlere geçilirse, Cenab-ı Haq, gerek içimizdeki hastalıklara ve gerekse dıştan gelecek hastalıklara, belâ ve musîbetlere bu sûreler sebebiyle mâni olur. Nefsimizden ve dıştan gelecek hastalıklara şifâ ihsan eder, belâ ve musibetlerden muhafaza buyurur.

Ayrıca; iki rek’at son sünneti olan vakit namazlarının, bu son sünnetlerinin edâsında da, Fâtiha’dan sonra zamm-ı sûre olarak Felaq ve Nâs sûrelerini okuyunuz.” [Faydası: Hafızam beni yanıltmıyorsa / hatırımda kaldığına göre, bu vesileyle Cenab-ı Haqq, onları okuyan mü’mini, sihir-büyü gibi tehlikelerden koruyor. H.E.]” 

 

 

DİPNOTLAR

[1] Aynı zamanda ‘Hoca Hayreddin Câmii’ ve ‘Kazancılar Mescidi’ olarak da tanınan ‘Üç Mihraplı Cami’, Eminönü – Unkapanı Caddesi üzerinde ve Küçükpazar denilen mevkidedir. Camiin banisi olan Hoca Hayreddin EfendiFatih Sultan Mehmed’e (k.s.) hocalık yapmış, mûtemet ve meşhur bir zattır. Hadîqatü’l-Cevâmi‘, camiin H. 874 / M. 1469 – 70 yılında yapıldığını… Sonra Fatih Sultan Mehmed’in mimber koydurmak için mescidi genişlettiğini… Ve bir mihrap koydurarak, onun yanında mimber yaptırdığını… Daha sonra Hayreddin Efendi’nin oğlu olan ve Şam kadısıyken vefat eden Ahmed Efendi’nin zevcesinin kendi evini mescide ekleyerek bir mihrap daha yaptırdığını… Ve böylece ‘üç mihraplı’ olduğunu, dolayısıyla da bu ismi aldığını bildirir. (Ayvansarâyî Hüseyin Efendi / Ali Sâtı’ Efendi / Süleyman Besîm Efendi)

[2] İmam Ebu Yûsuf (rh.) hazretleri indindeTeavvüz (eûzü…) Senâ’ya (Sübhâneke’ye) tâbidir, yani onun peşinden gelir. O halde Senâ’yı okuyan her kişi, ister kıraat etsin ister etmesin Teavvüzü de getirir. Nitekim imam kıraat ederken muktedî kıraat etmez, sükût eder; fakat gerek kıraat eden de, kıraat etmeyen de namazda Teavvüzü getirir. Çünkü bu, vesveseyi def‘ içindir. Buna da herkes muhtaçtır. Binaenaleyh bunu imam ve tek kılan getirdiği gibi, muktedî (imama uyan cemaat) de getirir. [Bkz. İbrahim Halebî, Halebî-i Sağîr, Mukayyed, Sıfatu’s-Salât, s. 189]

[3] el-İbriz’de Ahmed ibn Mübârek hazretleri, ümmî mürşidi Abdülaziz ed-Debbağ hazretlerinin şöyle dediğini nakleder: ‘Bu tekbir, faqihlerin anlattığı gibi sadece Kurban bayramı günlerinde değil, sôfilere göre her namazın arkasından selâm verilmeden önce yapılır.’

[4] Merâqı’l-Felâh’ta da, Qunut dualarının ardından salavât okumanın müstehap olduğu bildirilmiştir. Salât-ı Münciye ise salavâtların efdalindendir.

[5] Muavviz‘Allah’ ism-i celâliyle koruyan demektir. Muavvizeteyn ise tesniye (ikili) olup, Allah ismiyle koruyan iki sûrenin adıdır. Bundan maksat da, Felaq ve Nâs sureleridir. ‘Muavvizât’ da (Muavvezât değil), ‘Felaq, Nâs ve İhlâs surelerine verilen isimdir. (Bu üç sûreye aynı zamanda ‘Qulâkul’ da denilmektedir, yani "qul" emri ile başlayan üç sûre, 'qul'ler...) ‘İstiâze’ lafzı aynı kelimenin mastarından meydana gelmiştir ve Allah’a sığınmak demektir. Sûrelerin bu isimle anılması, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kendisine yapılan bir sihire karşılık bu sûrelerin okunması vesilesiyle şifa bulup kurtulmalarından dolayıdır… Yani bu sebeple adı geçen sûrelere ‘muavvizeteyn’ adı verilmiştir.