Hocam selamun aleykum,  benim sorum mezhep lerdekiayni konu hakkında zıt hükümlerin verilmiş olması nasıl izah edilir?  Mesela kan hanefi mezhebinde abdesti bozarken, şafi mezhebinde bozmuyor, böyle bir durum nasıl vaki olabilir ve nasıl izah edilir , mezhep imamları veya önde gelenleri bir meseleyi konuşup ortak karar veremez miydi? Dogrusysa doğrudur değilde farklı görüşlerle ızahi bu zamanki fitnelere de vesile olmuş olabilir mi? Teşekkür ederim 

Soru: Mesut tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Muhterem kardeşim; “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” tabirinde olduğu gibi, dönüp dönüp aynı şeyleri tekrar edip duracak mıyız? Kafanıza takılan bir meseleyi hemen bize yazmak yerine, cevabını lütfen site içerisinde arayınız. Daha dün bir başka okuyucumuza verdiğimiz cevabı dikkatlice okumuş olsa idiniz, eminim, sorunuzun cevabı için sadece o bile yeterli olurdu. Bk.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3856-mezheplerdeki-farkli-helal-ve-haram-hukumleri-ahirette-hesaba-cekilmeye-sebep-olacak-mi.html

Mezhepsizlerin, mezhep mu’terizlerinin ağızlarına sakız, dillerine-kalemlerine pelesenk ettikleri bir takım saçmalıkları, sanki bir matahmış, yeni yeni soru ve sorunlarmış gibi yazıp göndermekten vaz geçin artık! Sürekli bunları anlatmaktan neredeyse gına geldi. Hatta sitede araştırınız demekten bile bıkkınlık hâsıl oldu. Lütfen…

Sonra ne demek; “…mezhep imamları veya önde gelenleri bir meseleyi konuşup ortak karar veremez miydi?”

Veremezlerdi. Çünkü hepsi aynı yerde, aynı zamanda yaşamış insanlar değillerdir biiir… İkincisi, bu zevatın hiçbiri zaten ben mezhep kuruyorum, gelin bana tâbi olun da dememiştir. Onların içtihatlarına uyan Müslümanlar o âlimlerin çevresinde bir topluluk oluşturmuş, dolayısiyle mezhepler tabii olarak kendiliğinden oluşmuştur. Kaldı ki bu hususta kargaları bile güldürecek mahiyetteki, “ortak karar alma” gibi bir zırvayı, ‘Ümmetin müçtehitlerinin ihtilafının onlar için rahmet oluşu’ hadis-i şerifiyle nasıl izah edeceksiniz?! Bunun bir sebebi-hikmeti kalır mı?

Bu güne kadar Ehl-i Sünnet Mezhepleri arasında ne itikadî ne de amelî bakımdan dünyanın hiçbir yerinde hiçbir şekilde fitne mevzuu olmamıştır, olmaz da… Merak etme. Sen kendi işine bak. Böylesine akademik meselelere kafa yormaya kakışacağına, al eline tâbi olduğun mezhebe dair sağlam bir ilmihal kitabı da doğru dürüst temel İslamî bilgilere sahip olmaya çalış. Tarih boyunca tezahür eden fitnelerin Ehl-i Sünnet Mezhepleriyle uzaktan-yakından hiçbir alakası yoktur. Meydana gelen fitne ve fesadın tamamı, fırak-ı dâlle dediğimiz Sünnî mezhep mensuplarının dışındaki gruplardan-kliklerden neşv ü nemâ bulmuştur.

Mesajınızın başında kaydettiğiniz, “…mezheplerdeki ayni konu hakkında zıt hükümlerin verilmiş olması nasıl izah edilir?  Mesela kan hanefi mezhebinde abdesti bozarken, şafi mezhebinde bozmuyor, böyle bir durum nasıl vaki olabilir ve nasıl izah edilir” sorusu da çok âmmice, hatta çocukça! Bu mevzular-bu meseleler sıradan bir Müslüman için dahi dile getirilmesi lüzumsuz, hatta abes karşılanabilecek hususlardır. Âmiyane tabirle, kimse bunlarla meşgul değildir. Herkes Hak mezheplerden hangisine mensup ise, onun hükümleriyle âmil olmaya, dinini yaşamaya bakar. Doğrusu da budur. Maamafih söz konusu hükümlerdeki farklılıkları çok merak ediyorsan eğer, Usûl-i Fıkıh ilmine müracaat edersin, orada bunları geniş-geniş görürsün, okur anlamaya çalışırsın.

Ama illâ da bilmem kaçıncı defa bile olsa tekrar etmemizi istersen, bunun vesilesiyle başın bir yerlere değecekse hulâsaten anlatalım.

Hanefîlere göre kan, cerahat ve irin gibi şeyler abdesti bozar. Onlara göre, temizlenme hükmü mevzubahs olan herhangi bir yere akması şartıyla abdesti bozar. Söz konusu temizlenme hükmüne tâbi olan yer ise cesettir. Yani bunun genel olarak temizlenmesi gerekir. Temizlenmesi mendup olan yerde dahi durum böyledir. Meselâ, burnun içinden kanın akması gibi…

Hanbelîlere göre bunun çok olması hükmü de aranır. "Çok" ise her insanın durumuna göre, fazla ve aşırı görülen miktardır. Yani bu durumda kişinin bedeninin zayıflığı ve iriliği göz önünde bulundurulabilir. Mesela, zayıf bir kimseden bir kan çıkar ve bu ona nisbetle çok kabul edilirse abdesti bozulur, değilse bozulmaz. Çünkü İbn Abbas (r.anhuma), "Çoktan maksat, senin gözünde aşırı görünendir." demiştir.

Hanefîlerin görüşlerinin delili Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), "Her akan kandan dolayı abdest almak gerekir." [Dârekutni, Temîm ed-Dâri'den rivayet etmiştir] hadisi ile, "Her kim namazda iken kusar veya burnundan kan akarsa, namazdan çıksın ve gidip abdest alsın. Ondan sonra da konuşmadığı sürece gelsin, namazını bıraktığı yerden tamamlasın." [İbn Mâce bunu Hz. Âişe’den rivayet etmiştir] hadisi ve aynı şekilde: "Bir iki damla kan çıkmasından dolayı -akan bir kan olması hali müstesna- abdest almak gereği yoktur." [Dârekutnî, Ebu Hureyre’den merfû olarak rivayet etmiştir] hadisleridir.

Hanbelîlerin delili ise Fâtıma b. Ebu Hubeyş'den (r.anha) Tirmizî’nin rivayet ettiği şu hadistir: "O bir damardan çıkan kandır. O bakımdan her bir namaz için abdest al."

Bunun az miktarının abdesti bozmasına gelice… İbn Abbas'ın (r.anhuma) kan hakkında, "Eğer aşırı olursa, abdesti iade etmesi gerekir." mealindeki sözünden anlaşılan ve İbn Ömer'in (r.anhuma) bir sivilceyi sıkıp ondan kan çıktığı halde, abdest almaksızın namaz kılması, İbn Ebu Evfa'nın (r.a.) da bir çıbanı sıktığı halde böyle yapması ve diğerlerinin uygulamalarıdır. [Neylü’l-Evtâr, I, 189]

Mâlikîler ve Şâfiîler kan ve benzeri şeylerden abdestin bozulmayacağı hükmüne varmışlardır. Bu mevzudaki delilleri ise, Dârekutnî ve Beyhakî’nin Hz. Enes'ten (r.a.) rivayet ettikleri, "Rasûlullah (s.a.v.) kan aldırdı ve abdest almaksızın namaz kıldırdı. Kan aldırdığı yerleri yıkamanın ötesinde bir şey yapmadı." hadisidir.

Abbad b. Bişr'in (r.a.) şu hadisini de delil gösterirler: "Kendisine namaz kılarken bir ok isabet ettiği halde namazını kılmaya devam etmiştir." [Buharî bunu Sahîh’inde ta'likan zikretmiştir. Keza Ebu Davud ve İbn Huzey de rivayet etmişlerdir; Detaylı bilgi için ayrıca bk. el-Cezîrî, Mezâhibü’l-Erbaa; ez-Zühaylî,el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu]

Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) böyle büyük bir hadiseden haberdar olmaması ise uzak bir ihtimaldir ve eğer öyle olsa idi Rasûl-i Zîşân Efendimizin (s.a.v.) ona namazının bâtıl olduğunu bildirdiği de bize nakledilmiş olurdu.

Mevzu ile ilgileri bakımından aşağıdaki linklere de mutlaka bk. ve dikkatlice oku:

http://www.halisece.com/akaid/350-itikadi-ve-ameli-mezhepler.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3529-mezhepler-bid-at-midir.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2306-mezhepler-arasindaki-farkli-hukumlerin-sebebi-hikmeti.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2854-ka-de-namazlarda-oturma-ve-oturus-sekli.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2929-amelde-mezhepler-kactir-caferilik-nedir.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3001-imamette-mezhep-farkliligi-hutbenin-bitimi-ve-dua.html

Go to top