Aklî dengesi yerinde olmayan namazla oruçla mükellef değil, peki tutamadığı oruç için fidye vermesi gerekir mi?

*******

Evvela akıl hastalığı ve İslâm hukukuna göre dünyadaki sorumlulukları’nı görelim.

Akıl hastalığı; kişinin düşünme, anlama, idrak etme, karar verme ve tedbir alma kabiliyetlerindeki eksikliktir.

İslâm'da kişinin yaptığından sorumlu tutulması, akıllı olmasına bağlanmıştır. Çünkü emir ve yasakların muhâtabı akıl sahibi kişilerdir. Kur'an-ı Kerîm'de akıldan bahseden pek çok ayet vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:

"Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır, böylece umulur ki suç işlemekten sakınır, korunursunuz[Bakara suresi, 179]

"Siz kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?" [Bakara suresi, 2/44]

"Ey Kitap Ehli! Neden İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Düşünmüyor musunuz?"[Âl-i İmrân suresi, 65]

Akıl ve temyiz kabiliyeti ârızalanınca, kişinin dinî yükümlülükleri kalkar. Burada dikkat edilecek husus, tasarruf sırasında, iyi ile kötüyü ayırdetme kabiliyetinin mevcut olup olmadığıdır. Çünkü bazı akıl hastalıkları temyiz kudretini devamlı sûrette kaldırırken, bazı hastalıkların temyiz gücünü kaldırması sürekli değildir. Hasta aklı başında iken yaptığı iş ve tasarruflardan sorumludur. Meselâ, sar'alıların (epilepsi hastalarının) iki sar'a nöbeti arasındaki zamanda aklı başındadır. Yahut uykuda gezenler, diğer zamanlarda temyiz kudretine sahiptirler.

Akıl hastalığı yirmi dört saatten fazla sürerse namaz; ramazan ayı süresince devam ederse oruç; bir yıl geçerse hac ibâdetlerinden sorumluluk kalkar. İyileşince bunları kaza etmek gerekmez. Zengin olarak bir yıl geçince de o yılın zekâtı düşer.

Ancak Hanefiler dışındaki fakihlere göre ise zekât, mâlî bir vergi sayılır ve velîsi bunu akıl hastasının malından vermesi gerekir. [el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', 5, 155]

Akıl hastaları mal telefinden şahsen değilse de mâlen sorumludurlar. Meydana getirdikleri zarar, mallarından tazmin edilir (karşı tarafa ödenir). Suç işlemeleri halinde bedenî ceza uygulanmaz.

N e t i c e

Akıl hastalığı sürekli olan kimseler oruç tutmakla mükellef değildirler. Çünkü orucun farz olabilmesinin şartlarından biri de akıldır.

Hanefî mezhebinde, akıl hastalığının Ramazan ayını tamamen kapsaması halinde, o yıla ait orucun kaza edilmesi de gerekmez. Ancak, bu durumdaki kimselerin Ramazan ayı içerisinde ister gece isterse gündüz vakti olsun, kısa bir süre de olsa iyileşmesi durumunda mezhebin en güvenilir (Zâhiru'r-rivâye) eserlerindeki görüşe göre, o Ramazan ayına ait oruçları kaza etmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Kaza da edemediği oruçlar içnse fidye vermesi gerekir.

Bununla birlikte, Hanefîlerden İmam Züfer'e (rh.), Şâfiî mezhebinde sahih kabul edilen görüşe ve Hanbelî mezhebine göre Ramazan ayının bir bölümünde iyileşen kimseye geçmiş günler için kaza gerekmez. Başka bir ifadeyle, akıl hastalığı bir günü tamamen kapsarsa kaza yükümlülüğü düşer. Mâlikî mezhebinde yaygın olan görüş de budur.

Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), akıl hastalarının dini yükümlülüklerden muaf tutulduklarını şu hadis-i şerifleri ile ifade buyurmuşlardır:

Üç kimseden sorumluluk kaldırılmıştır: Buluğ çağına erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından.” [Bkz. Buhari, Sahih; Ebu Davud, Sünen, Hudûd, 16; Tirmizî, Sünen, Hudûd, 2]

Anlaşılacağı üzere sürekli akıl hastası olan bir kimseye oruç farz olmadığından dolayı orucun kazası da, keffaret olarak fidye vermek de gerekmez. Ancak Ramazan ayı içerisinde kısa bir süre de olsa iyileşse orucun kazası lazımdır, şayet kaza edemezse keffaret olarak fidye verilmesi gerekir. Mevzu ile ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3953-hastalik-sebebiyle-ramazanda-oruc-tutamayan-ne-yapmalidir.html

http://www.halisece.com/oruc/2758-oruc-keffareti-ve-odeme-sekli.html 

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1125-zihinsel-ozurlulerin-ahiretteki-durum.html

Go to top