Hocam, numaranızı sayfanızdan aldım. Benim sorum İmam Pezdevî'nin Akaid kitabı ile ilgili olacak. Kayıhan yayınlarından aldım. Pezdevî'nin Ehl-i Sünnet'i içine, 'İmam Eş'arî'nin Ehl-i Sünnet'e muhalif görüşleri' diye bir bölüm konmuş... Bu kitap  sorunlu mudur, bilginiz var mı? Bu kitabı atayım mı? Biraz akaid hakkında derinleşmek için bunun yanında Hisar Yayınları'ndan Fıkh-ı Ekber Şerhi, Topaloglu hocanın Mâturidiye Akaidi, Sifil hocanın Tahâvî Şerhi, Gümüşhanevî'nin Ehl-i Sünnet İtikadı'nı aldım...

Asıl sorum şu: Başta belirttiğim, Pezdevî'nin Eş'arî'yi Ehl-i Sünnet dışı göstermesi ilmî bir tenkit mi, yoksa iftira mı kendisine?

Kısaca bilgilendirirseniz memnun olurum.

Soru: Ahmed tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

******* 

Selamün aleyküm kardeşim;

Numaramızı nereden ve kimden aldığınızın önemi yok, çünkü mahrem değil. Fakat öncelikle hatırlatmamız gereken husus, sözünü ettiğiniz meselede usûl hatası yaptığınızdır. Madem akaid mevzuunda biraz derin bilgi sahibi olmak istiyorsunuz, o halde bu sahanın zirveleri olan âlimlerin kendi aralarındaki münazaralarını / tartışmalarını mevzu edinen kitaplara uzanmak yerine, Ehl-i Sünnet itikadını komprime olarak anlatan temel eserleri okumaya gayret edecektiniz. Onlar kendi aralarında farklı seviyelerde münazara-münakaşa edebilirler. Biribirlerini ikna ettikleri de olur, herkesin kendi görüşüne göre hareket ettiği de olur. Onların o hâli bizi / efrad-ı ümmeti / mukallitleri ilzam etmez.

Bilirsiniz meşhur kaidedir; “Usûlü terk eden vusûlden mahrum kalır.” Demek ki usûle riayet her noktada lazım, hatta elzem. Hangi işi yaparsan yap, hangi ilmi tahsil edersen et… Sizin durumunuz, matematikten sadece dört işlemi bilen, o alanın kavram ve literatüründen haberdar olmayan birilerinin, yüksek matematik hocalarının kendi aralarındaki ilmî tartışmalarına kulak verip hangisinin haklı hangisinin haksız olduğunu tesbite yeltenmesi gibi olmuş. Geçiniz bunları, yukarda hatırlattığımız usûl üzere yürümeye bakınız.

Tabii bu noktada suçlu sadece siz değilsiniz. Hatta belki de siz hiç suçlu bile değilsiniz. Asıl suçlu, sizi-bizi-toplumumuzu dinî-ilmî manada, âdap ve usûl anlamında böylesine cahil bırakanlar… Ve bir de gözünü tamamen para hırsı bürümüş dünyaperest yayıncılar, onlara alet olan sözde ilim adamları… Onlar için hangi kitabın insanımıza ne kadar lüzumlu ve faydalı olacağı değil, kasalarına-keselerine girecek akçe önemli. Dikkat çeksin, satışı bol olsun yeter! Tabii bu arada dini tahrip noktasında kasıtlı olanları da özellikle unutmamak lazım.

Halbuki madem bu kitabı terceme ettirdin, bastın, o halde bunu kimlerin, hangi ilmî seviyede olanların okuyup yaralanabileceklerini de hatırlatsana! Böyle bir dertleri yok ki, niçin bu sıkıntıya girsin.

Dilerseniz sözü daha fazla uzatmadan sadede gelelim.

Ebu’l-Yüsr el-Pezdevî (rh.) kimdir?

Sadru’l-İslâm Ebu’l-Yüsr Muhammed b. Muhammed b. el-Hüseyn b. Abdilkerîm el-Pezdevî (v. 493/1100) hazretleri, Mâtürîdî kelâmcısı ve Hanefî fakîhidir.

Hicrî 421 (m. 1030) yılında Türkistan’da Nesef yakınındaki Pezde şehrinde doğdu. Tabakat kitaplarında Kādî es-Sadr lakabıyla da anılır. Kendisine “Ebu’l-Yüsr (kolaylık babası)” denmesinin sebebi, kardeşi Ebu’l-Usr el-Pezdevî’nin (rh.) aksine, eserlerinin kolay anlaşılır bir üslûp taşımasıdır. [Taşköprizâde, II, 185]

Müşârun ileyh ilk tâlim ve terbiyesinin yanı sıra hadis ilimlerini de babasından aldı.

Tahsil hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Hanefî-Mâtürîdî âlimleri ailesine / câimasına mensup olduğuna göre memleketindeki Hanefî âlimlerinin derslerine girmiş olduğu muhakkaktır. Bazı kaynaklarda Şemsü’l-eimme el-Halvânî, Ya‘kūb b. Yûsuf b. Muhammed en-Nîsâbûrî ve İmam Ebu’l-Hattâb gibi âlimler hocaları arasında zikredilir.

Bir süre Buhara’da bulundu (478/1085), ardından Semerkant’a geçti. Onun bir ara Endican’a gittiği ve burada bir filozofla âhiret mevzuunda münazara ettiği / tartıştığı belirtilir. Buhara’daki ikametinden sonra Semerkant kādılkudatlığına getirildi (481/1088); kendi ifadesinden Melikşah ordularının şehri kuşatması sırasında orada bulunduğu anlaşılmaktadır. [Bkz. Uśûlü’d-dîn, s. 240, 259] Büyük ihtimalle bundan sonra geçtiği Buhara’da müderrislik yapmış, ilmî münazaralara katılmıştır.

İmam Zehebî’nin verdiği bilgiye göre 9 Receb 493 (20 Mayıs 1100) tarihinde Buhara’da vefat etti. [Bkz. Alâmü’n-nübelâ, XIX, 49]

İmam Pezdevî’nin yetiştirdiği talebeler arasında Necmeddin en-Nesefî, Alâeddin es-Semerkandî, Abdullah b. Muhammed el-Hulemî, kendi oğlu Ebu’l-Meâlî Ahmed ve yeğeni Hasan b. Ali kaydedilmektedir. [Leknevî, s. 188] Zehebî, Pezdevî’nin derslerine katılanlar arasında Osman b. Ali el-Bîkendî, Ahmed b. Nasr el-Buhârî, Muhammed b. Ebû Bekir es-Sincî ve Ebû Recâ Muhammed b. Muhammed’i de zikreder. [Alâmü’n-nübelâ, XIX, 49]

Yaşadığı bölgede saygın bir kişi olan Pezdevî’nin (rh.), başta Buhara olmak üzere Mâverâünnehir ilim çevrelerinde önemli bir Hanefî-Mâtürîdî âlimi kabul edildiği anlaşılmaktadır. Kardeşi Ebu’l-Usr Ali b. Muhammed de fıkıh alanında meşhur bir âlimdi.

Kelâmcılık yönü ağır basan Ebu’l-Yüsr, kelâmın tartışmalı ve zor birçok meselesini anlaşılır bir dille açıklamış, Mâtürîdiyye’nin sistemli bir mezhep haline gelip yayılmasında ve kaybolmaya yüz tutmuş literatürünün canlanıp zenginleşmesinde önemli rol oynamıştır. Daniel Gimaret, Mâtürîdî’ye ait Kitâbü’t-Tevĥîd’in anlaşılması zor kısımlarının bulunduğu yönündeki ifadesinden hareketle Pezdevî’nin Mâtürîdî olarak kabul edilmesini sorgulamak istemişse de (Théories de l’acte humain en théologie musulmane, s. 172) bu sözün, Mâtürîdî kelâmının ana meselelerine yönelik sistematik bir tenkit özelliği taşımadığı açıktır. [Yazıcıoğlu, XXVII (1985), s. 291]

Ancak Pezdevî’nin, Mâtürîdî’den muhterem / muteber / değerli bir kişi olarak bahsetmesine rağmen bu ekole / akıma mensup olduğuna dair herhangi bir ifadesine rastlanmamıştır.

Ayrıca Pezdevî, Mâtürîdî’nin bazı görüşlerine Uśûlü’d-dîn adlı eserinde karşı çıkmışsa da onu Eş‘arîler’e dâhil etmemiş, Ebû Hanîfe çizgisinde ayrı bir akımın en önemli temsilcisi olarak görmüştür. Aslında Pezdevî’nin yaşadığı dönemde Mâtürîdiyye mezhebinin / ekolünün tekâmül ettiğini söylemek mümkün değildir.

Ebu’l-Yüsr el-Pezdevî, İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rahımehumallah) tarafından temelleri atılıp Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin (rh.) Sünnî bir kelâm ekolü haline getirdiği Mâtürîdiyye’nin, eserlerinin bir kısmı günümüze intikal etmiş önemli âlimlerinden biridir.

İmam Pezdevî’yi Mâtürîdiyye’nin kuruluşunu sağlayan mütekaddim kelâm âlimleri silsilesinin sonuncularından biri olarak kabul etmek mümkündür. Uśûlü’d-dîn adlı kitabının mukaddimesinde, kendi dönemine kadar kaleme alınmış kelâm eserlerine genel bakış yaptıktan ve bazı tenkitler / eleştiriler yönelttikten sonra, Mâtürîdî’nin Ehl-i Sünnet mezhebi çerçevesinde te'lif ettiği Kitâbü’t-Tevĥîd’i beğenmekle birlikte anlaşılmasının zor olduğunu söylemiş, bu sebeple aynı mezhep dairesinde kalarak kitabını kaleme aldığını belirtmiştir.

Mâtürîdî’den bir buçuk asır sonra gelen Ebu’l-Yüsr el-Pezdevî onun eserlerinde görülmeyen “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat” tabirini çokça kullanmış, bu ekolün görüşlerini savunmuş ve karşı fikirleri eleştirmiştir. Bu tabiri kullanırken de ashap ve tâbiînin devamı olarak fıkıh ve kıraat âlimlerini, sûfîler ve ashâbü’l-hadîsi kastetmiştir. [Uśûlü’d-dîn, s. 242] Zaman zaman Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat tabirini herhangi bir gruba nisbet etmeden zikrettiği de görülmekte ve büyük ihtimalle sadece Hanefî ulemâsını kastetmektedir. [A.g.e., s. 173-174, 176, 206, 212] İbn Küllâb ve Eş‘arî’yi Ehl-i Sünnet’ten saymakla beraber, onların bazı meselelerde hata ettiklerini belirtmektedir. [A.g.e., s. 28, 44, 52, 53, 65 vd.]

Pezdevî, Uśûlü’d-dîn adlı eserinde Mâtürîdî ile başlayıp zamanla kelâm kitaplarında yerini alan mevzuların hemen hepsine temas etmiştir. Ehl-i Sünnet kelâmının Mâtürîdî ile kuruluşu ve Eş‘arî âlimlerince desteklenişinin üzerinden iki asra yakın bir zaman geçtiği halde Pezdevî kitabının başında bu ilmi öğrenip öğretmenin mubah, hatta farz-ı kifâye olduğunu belirtmiştir. [Me’hazler: el-Fevâidü’l-Behiyye, Mevzûâtü’l-Ulûm, el-Âlâm; Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi / Tabakâtü’l-Müfessirîn, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1973; Ayrıca TDVİA ile İslam Alimleri Ansiklopedisi’nin ilgili md.lerine bkz.]

***

N e t i c e

İmam Pezdevî (rh.), yukarıda olabildiğince anlatmaya çalıştığımız üzere Ehl-i Sünnet âlimlerinin büyüklerindendir. Bunda kuşku yok. Ama onun söz konusu kitabını okumak, anlamak da herkesin harcı değildir. Öncelikle temel lazım. Ayrıca malumunuz, terceme de bir eserin aynı olmayıp, o eserden mütercimin anladığıdır. Eğer kelâm ilmine ve Arapça’ya vakıfsanız, kitabın aslını alıp o bahisleri oradan kendiniz okuyunuz. “İmam Eş’arî’nin Ehl-i Sünnet’e muhalif görüşleri” diye bir bölüm olup olmadığına, varsa meselelerin nasıl ve hangi ilmî metodlarla ele alındığına bakınız. Esasen kitap  “sorunlu” değil, “sorun” bizim gibi temelden yoksun ya da zayıf insanların okuduğunu, belli bir ilmî usûl çerçevesinde değerlendirme hasletinden mahrum olmalarındadır.

“Bu kitabı atayım mı?” demişsiniz.

Hayır atmayın, kütüphanenizde dursun. Belki günün birinde anlatmaya çalıştığımız seviyeye gelir, Arapçasıyla da karşılaştırırsınız.

Akaid hakkında derinleşmek için bunun yanında aldığınız Hisar yayınlarından Fkh-ı Ekber Şerhi, Topaloğlu’nun Maturidiye Akaidi, Sifil hocanin Tahâvî Şerhi, Gümüşhanevî’nin Ehl-i Sünnet İtikadı vb. eserleri de yukarıda belirttiğimiz ölçüler çerçevesinde değerlendirebilirsiniz.

İmam Pezdevî hazretleri İmam Eş’arî’yi Ehl-i Sünnet dışı gösteriyor demek, hayli ağır bir ifade… Bunu sizin de işaret ettiğiniz gibi, ilmî bir tenkit olarak görmek lazım. Hele hele iftira ettiğini hiç düşünmemek gerek.

Dilerseniz meseleyi, açıklamaların son parağrafında geçen önemli bir hatırlatmayla noktalayabiliriz.

Ne diyordu Fahru’l-İslâm Pezdevî rahımehullah, “Bu ilmi (kelâm ilmini) öğrenip öğretmek mubah, hatta farz-ı kifayedir”. Yani Sıradan her Müslümanın bilmesi gerekmez, ama bazılarının mutlaka öğrenip itikadî bakımdan İslâm’a muarız, muhalif görüş ve düşünce sahiplerine doğruyu anlatmaları gerekir ki, Müslümanlar bu sorumluluktan kurtulmuş olsun. Yoksa topyekün vebâl altında kalırlar.

Bizim vaziyetimize gelince; üzerimize düşen, yapmamız gereken, Ehl-i Sünnet inancında ilmî bakımdan ehliyetli-dirayetli-icazetli-ihlâslı, itikadı düzgün, her türlü sapık görüşlere kafası-gönlü kapalı sağlam hocaların ders ve sohbet halkalarından ya da kaleme aldıkları eserlerden akaidimizi-akidemizi öğrenmektir.  

Bu sahada temel birkaç eser saymak gerekirse; Arapça ya da terceme Emali ve Şerhi, Ömeru’n-Nesefî hazretlerinin Metn-i Akaidi veya terceme ve şerhi, Allame-i Taftazani’nin Şerhu Akaid’i, Büyük İslam İlmihali’nin baştaki Akaid kısmı, Nimet-i İslâm’ın yine baş kısmındaki itikada dair kısım… Ve sair ilmihal kitaplarının akaid bölümleri…

Wesselâm… 

Go to top