Selamünaleyküm hocam herhangi bir sıkıntı bir dert durumunda Abdulkadir Geylani Hz. ne istihare yapmak diye bir şey varmıdır? Varsa nasıl yapılır?

Soru: Emre tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Herhalde Abdulkadir Geylanî Hazretlerinden istimdad[*] demek istediniz… Başlığı da ona göre tashih ettim. Çünkü “istihare” farklı bir şey. Merak ederseniz sitenin Arama penceresine istihare yazıp bakabilirsiniz.

Evet, mâruz kalınan sıkıntı ve dertler için Abdülkadir Geylanî (k.s.) hazretlerinden istimdatta bulunmak caizdir; böyle bir usûl vardır. Kendileri zikr-i cehrî yolu şeyhlerinden olup kavs-ı a’zamdır. Bununla beraber zikr-i hafî yolu müntesiplerinin de manevi operatörüdür.

Her türlü sıkıntı veya dertler hakkında zât-ı âlilerine müracaat şekli için aşağıdaki linke bakabilirdiniz. Artık bize bunları tekrar ettirmeyiniz, lütfen kendiniz araştırıveriniz. Bulamazsanız sorursunuz.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/792-hastalik.html

***

[*] A ç ı k l a m a

İstimdad hakkında da sitede hayli yazılar, açıklamalar mevcut. Ama hatırınız kalmasın, burada da bir nebze ele alabiliriz, kısa da olsa vaktimiz var.

İstimdad; medet dileme, imdat ve yardım isteme, yardıma çağırma demektir. Tasvvufta; Peygamber Efendimizden (s.a.v), O’nun hakiki varisleri olan mürşid-i kâmil u mükemmillerden, tarikat pîrlerinden, evluyaullahtan, manevi büyüklerden istimdâd, onların Allah celle şânuhu katındaki derece ve değerlerinden istifade için bir tevessüldür, onları vesile-vasıta kılmadır. Doğrudan onların şahıslarından bir talepte bulunmak değil, onların vasıtasıyla Cenab-ı Mevlâ’dan istemektir. Bu uygulama, zikri geçen zevat-ı kiram hakkındaki sevginin, saygının ve hüsn-i zannın bir ifadesidir. Detaylı bilgi için aşağıdaki yazılara bkz.

“Tevessül” nedir, neyle ve kimle yapılır?

İslâm’da türbe/kabir ziyareti ve tevessül

“Makamımla tevessül ediniz”

Tevessül hakkında

…Ve mutlaka dikkatle okuyunuz.

İstimdad, meşrû olan her şey için mümkündür ve Şeriat’ta yeri olan bir uygulamadır. Nitekim Rabbimiz (c.c.) şöyle buyuruyor:

“…Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelip günahlarına mağfiret dileselerdi, Peygamber de kendileri için istiğfar (bağışlanmaları için dua) ediverseydi, elbette Allah'ı tevvâb (tevbeleri çokça kabul eden) ve rahîm (çokça merhametli) bulacaklardı.” [Nisa suresi, 64]

Âlemlere Rahmet Efendimiz’in (s.a.v.) ruhaniyeti feyz, nusret ve imdat bakımından cismaniyeti gibidir. Kaadı İyâz ve Hâdimî (rahımehumallah) hazretlerinin ifade ettiği gibi, O’nun mûcizesi ve velilerin kerameti olarak, ümmetinin velî ve sâlihlerinin rûhaniyeti de böyledir. İmam Gazali (rh.), sâlihlerin kabirlerini ziyarete gitmenin mendup olduğunu, bunun marifet ve sırlarına göre ziyaretçilere faydası olacağını ifade buyurur.

Herhangi bir sebeple yaşanan sıkıntı, darlık ve zorlukla karşılaşma anında evliyaullahın büyüklerinden yardım istenir, istenebilir. “Medet yâ Rasûlallah!”, “Medet yâ Abdülkadir Geylânî!”, Medet yâ Şeyhim-Üstâzım-Pîrim!” gibi ifadeler bu zevata duyulan manevi sevgiyi-saygıyı, bağlılığı gösterir. Şeyhülislam Kemalpaşazade’nin (k.s.) Şerh-i Hadis-i Erbaîn adlı eserinde nakledilen:

“İşlerinizde şaşkınlığa (zor duruma) düşünce ehl-i kubûrdan (kabir ehlinden) yardım (istiâne) isteyiniz.” [Bk. Keşfü’l-Hafa, 1, 85, Hadis no: 213] hadis-i şerifi de buna delildir.

Ehl-i kubûr (kabir ehli); ölüler veya ölümü düşünerek kendilerini ölüm sonrasına hazırlayanlardır. İnsan dünya işine dalmaktan şaşkına dönünce kabir ehlinin halini, ölümü ve ölüm sonrasını düşünerek kendini toparlamak ve onun halinden ibret alıp gönlünü Allahu zû’l-Celâl’e bağlamak durumundadır.

Ölüm rabıtası veya tefekküru’l-mevt, insanı dünya lezzetlerine dalmaktan korur. Çünkü Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Dünya lezzetlerini unutturan ölümü çokça anınız.[Tirmizî, Sünen, Kıyâmet, 26; Ayrıca bkz. Nesaî, İbni Hanbel] buyurmuştur.

İnsan beşer olarak sığınma duygusu taşır. Tarikatta-maneviyatta, darda kalan bir sâlikin, mürşidini yardıma çağırması veya tarikat büyüklerinin ruhaniyetlerinden istimdâd talebi, çocuğun anne-babasına sığınıp yardım istemesi gibidir. Çocuk anne-babasına, talebe hocasına, mürid mürşidine sığınmak ve yakın olmak ister. İstimdâd, bu sığınma duygusunun bir tezahürüdür.

Küçük bir çocuk nasıl ki anne-babasının yanında kendisinin daha güvende olduğunu hisseder ve uzaktayken onlardan yardım umarsa, mürid de böyledir. O da kendini mürşidi ve manevi büyüklerinin yanında daha emniyette hisseder. İhtiyaç duyduğunda onlardan istimdâd ister. Bununla beraber mürid; bu sığınmanın, mürşidinden istediği istimdâdın aslında Allah’tan olduğunu bilir, hakikatte O’na iltica ettiğinin şuur ve idrâkindedir.

Peygamberlerin, vârisleri olan mürşidân-ı kirâmın, evliyaullahın ve sâlihlerin rûhaniyetlerinden her kim, nerede, ne zaman ve her ne halde istimdâd talep ederse, onlar Allahu Teâlâ’nın izniyle yardım ederler. Hızır aleyhisselâmın sıkıntıda olanların yardımına yetişmesi de böyledir.

Elbetteki hakiki tasarruf sahibi Allahu zû’l-Celâl’dir. Peygamberler, meşâyih, evliyaullah ve sâlihler ise bu tasarrufun vesilesidirler. Bu itibarla sâlik, insan-ı kâmil olarak gördüğü mürşidinden, tarikat pîrlerinden, evliyaullahtan istimdad ettiğinde, aslında, onları vesile kılarak talebini Allah’a arz etmiş olur.

İstimdâdın diriden veya vefat etmiş birinden olması fark etmez. Zira onların ölümü sadece gafillerin gözünden kaybolmaktan ibarettir. İstimdâd, kulluğu kemâle erdirmek, hâcetlerimize / ihtiyaçlarımıza, dertlerimize çareler bulmak için manevi bir usûldür. Yoksa Vehhabilerin ve o zihniyettekilerin iddia ettikleri gibi Allah’tan başkasından medet ummak, yardım dilemek asla değildir. 

Go to top