Hocam selamün aleyküm hayırlı Cumalar. ben sizin Abdulkadir Geylani hz.nden istimdad yazınızı okudum Üstazımızdan Ahbap Hocaefendinin aktarmış olduğu. ama neticesini göremedim sizce hata yapmış olabileceğim, dikkat etmem gereken bir yer varmıdır.

Soru: Emre tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Hiç şüpheniz olmasın, mutlaka bir veya birkaç hatanız vardır ki, dilekçeniz (münâcatınız) ya yerine ulaşmamış ya da ulaştığı halde arzunuz-isteğiniz istikametinde bir muâmele görmemiştir. Dünya işlerinde de böyle değil midir?

O bakımdan küllî mânâda kendinizi, cüz’î mânâda da yaptıklarınızı ve yapmanız gerekenleri kontrol edin; en önemlisi de ihlâsınızı bir murakabeden geçirin. Ârızanın nerede olup olmadığını tesbit ve teşhiş etmeye çalışın. Ondan sonrası kolay… Eğer her şey tamam, tabiri caizse dört dörtlük, ama buna rağmen isteğiniz tahukkuk etmiyorsa, o zaman şu hadis-i şerifi hatırlayıp ona göre kendinize bir çekidüzen verin.

Her birinizin duası, acele etmediği müddet kabul olunur. (Kulun acele etmesi şudur): Der ki; dua ettim de, duam kabul edilmedi.” [Buhârî, Edebü’l-Müfred (Terc. Ahlâk Hadisleri), Sönmez Neşriyat, İst., 1975, 2, 19, Hadis no: 654]

Bazen bir şey için dua edilir, niyaz ve ilticada bulunulur; fakat istediğimiz bu şey, zâhiren kabul edilmez. Buna rağmen bizim duayı bırakmamamız gerekir. Eğer Cenab-ı Hak duamızı kabul etmiş ve istediğimiz şey elde edilmişse, bu aliyyül a‘lâ olur. Ama zâhiren kabul edilmese bile biz, “duam kabul olmadı”dememeli, asla öyle düşünmemeliyiz. Aksine “Allahu Teâla bu duamı ahiretim için veya dünyada daha başka, daha önemli ve daha iyi bir işim için kabul etmiştir” diye inanmalıyız. Dolayısiyle duayı bırakmak değil, aksine daha fazla niyaz ve ilticalarda bulunmalıyız.

Bu mevzuda kaleme aldığımız bir makalemizin sonunda şunları keydetmişiz. Lütfen dikkatle okuyunuz:

İbrahim bin Ethem (718-782/100-165) hazretlerinden mevzumuzla ilgili hisselerle dolu bir kıssa…

Ancak dilerseniz kıssaya girmezden evvel bu mübarek zatın ismi ile alakalı bir nebze açıklamada bulunmaya çalışalım.

Dikkatli okuyucular farkındadır; onun ismi kayıtlarda ekseriyetle farklı şekillerde geçmektedir. Bazılarında “İbrahim Ethem”, bazılarında “İbrahim bin Ethem”. Doğrusu budur, yani “Ethem’in oğlu İbrahim”dir. Ancak burada da bir problem var; zira kelime “Ethem” değil, ‘de’ ile “Edhem”dir. İlm-i Vazı‘ üslûbiyle ifade edecek olursak; elif-dal-he-mim maddelerinden teşekkül etmektedir. Kelimenin cem’îsi “dühem” ve “edâhim” olarak gelir. Mânâsı; karayağız at demektir, insana da isim olmuş ve erkeklerde kullanılmıştır. Mesela hayatı ders ve ibretlerle dolu olan bu Allah dostuna da isim olmuştur. Menkabeleri çoktur. İşte bunlardan birisi şöyle cereyan etmiştir:

Kendisi bir ara Bağdat’tan sonra Basra’ya uğrar. Etrafını saran halk İbrahim b. Edhem'e sorar: 

“- Ey İbrahim b. Edhem! Musibetlerden bir türlü kurtulamıyoruz, bu hususlarda dua ediyoruz ama kabul olmuyor. Acaba neden duamız kabul olmuyor?"

Büyük Velî bunlara hemen cevap vermez; “İzin verirseniz bir müddet içinizde kalayım, durumunuzu tetkik edeyim, sonra cevabını size vereyim", der. 

Hakikaten araştırmayı yaptıktan sonra insanları topladığı mescitte, onlara şöyle hitap eder:

 - "Ey Basra halkı, halinizi inceledim. Kalbinizin günahlarla ölmüş olduğunu anladım. Ölmüş kalplerin de duası kabul olmaz", der. Halk sorar: 

- "Ne türlü günahlarla kalbimiz ölmüş?" 

İbrahim b. Edhem hazretleri şöyle anlatmaya başlar:

- "İşlediğiniz günahlarınız şunlardır: 

1. Hz. Allah’ı (c.c.) tanıdığınızı söylüyorsunuz, ama emirlerini tanımıyorsunuz. 

2. Kur’an-ı Kerim-i okuyorsunuz, ama hükümleri ile amel etmiyorsunuz. 

3. Peygamber Efendimiz'i (s.a.v.) sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama sünnetini sevdiğinizi göstermiyorsunuz. 

4. Şeytan’ın düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz, ama onunla dostluk yapıyorsunuz. 

5. Cennet’i sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama ona girecek bir amel işlemiyorsunuz. 

6. Cehennem’den korktuğunuzu iddia ediyorsunuz, ama sizi ona götürecek fiillerden geri kalmıyorsunuz. 

7. Ölüm haktır / gerçektir diyorsunuz, lakin hak olan ölüme hiç hazırlık yapmıyorsunuz. 

8. Din kardeşinizin ayıbı ile uğraşıyor, kendi ayıbınızı hiç görmüyorsunuz. 

9. Hz. Allah’ın (celle şânuhu) lütfettiği nimetleri bolca tüketiyor, ama ona hiç şükretmiyorsunuz. 

10. Ölülerinizi gömüyorsunuz, bir gün sizin de gömüleceğinizi düşünmüyorsunuz.

"Ey Basra halkı! Kalbinizi öldüren bu 10 türlü günahı terk etmedikten sonra dualarınızın kabul olacağını sanmayınız. Kalbinizin dirilmesini istiyorsanız, bu günahlardan kaçınmaya gayret edin. Gidişatınızı düzeltin. Göreceksiniz ki dualarınız kabul olacak, başınızdan da belâ ve musîbetler uzaklaşıp gidecek.”

Darısı günümüz İslâm topluluklarının ve hususiyle de bizim başımıza diyor ve Rabbimizden (c.c.) topyekün günahlarımızın afv u mağfiretini diliyor ve rahmetiyle muamele buyurmasını niyaz ediyoruz.

Sözlerimizi Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) hadis-i şerifleriyle noktalayalım.

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

Acele etmediği müddetçe her birinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: 'Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi.' [Buhârî, Sahih, Deavât, 22]

Müslim'in (rh.) bir rivâyeti de şöyledir:

Kul, günah (olan bir şey) talep etmedikçe veya sıla-i rahm'in (akrabalar arasındaki bağı ve münasebetleri sağlam tutmak bu ilişkileri koparmamak) kopmasını istemedikçe, duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.”

Yine Tirmizî'nin (rh.) rivâyetinde ise şöyledir:

Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.” [Tirmizî, Sünen, Deavât, 45]

Hâsılı, bu hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı gibi, insan duanın usûl ve âbına uyup günah ve haram sayılan şeyleri talep etmedikçe, akrabalık bağlarının kopmasını istemedikçe duası kabul olmaya devam eder.”