Selamün aleyküm, hayırlı akşamlar. Ben bir konuda yardım istiyorum, siz bilirsiniz diye düşünüyorum. Benim kayınvalidem çok hasta, yatalak! Ölüm bu durumda nimet gibi, elbette Rabbim iyisini bilir. Çok çekiyor. Şu an ben nasıl dua edilir bilemedim, ne okuyayım, ‘iki iyiliğin birini versin’ diye.. Hakkınızı helal edin.

Soru: Bir okuyucunun tanıdığı tarafından dile getirildi. Kategori: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam. Size de hayırlı akşamlar olsun.

Değerli kardeşim;

Evet, bilindiği ve sizin de işaret ettiğiniz gibi Türkçemizde, “Allah iki iyilikten birini versin” diye bir deyimimiz var. Özellikle ağır hastalar için, ‘ya ölsün kurtulsun ya iyi olsun’ anlamında kullanılan bir söz. Yani ya iyileşip sıhhatine kavuşsun ya da ölümle bu çektiği ıztıraptan selamet bulsun demek… Ki, mevcut hayatı / çektiği ıztırap âdeta ölümü aratacak hale gelmiş hastalara / dertlilere dilenen bir nevi selâmet dileği…

Bazılarının açıkça dile getirdiği üzere bu söz aslında, kimilerince üstü kapalı / muğlak bir üslûpla ve sesli bir tarzda hastanın, "size ve kendisine çok çektirmeden ölmesi"ni dilemektir.

Çünkü ölünce, acı çekerken görmezsiniz onu... Şahit olmazsınız âcizliklerine, bitmeyen acılarına-azaplarına… Onun başında öyle eliniz kolunuz bağlı beklemek, elinizden hiçbir şey gelmemek, kötü hali değiştirememek, meseleyi çözememek… Bu acının tarifi imkânsız elbette! 

İşte insanoğlu bazen öyle zor, öyle çaresiz kalabiliyor ki, en yakını tarafından en ağır şekilde sınanıyor / imtihana tâbi tutuluyor. O da bu durumda ölüme râzı geliyor... Ve o yakını için bunu dileyip “Allah’ım, iki iyilikten birini ver” diyebiliyor.

Özetlemek gerekirse, böyle bir dua-dilek her ne kadar mâsum ve zararsız gibi gözükse ve iyi niyetle de söylense, aslolan sabır ve sebatla İslâmî âdap ve usûle göre davranmak, hizmetlerinde kusur etmemeye çalışmaktır hastalarımıza karşı… Ve dilerseniz bunu da biraz geniş bir şekilde ele almaya çalışalım aşağıda...

***

Ö l ü m !

Ölüm, malumunuz bizim ebedi hayatımıza açılan bir kapıdır. İnsanlar bir yerden diğier bir yere giderken nasıl hazırlanıyorlarsa, ölümden sonraki hayatı için de o şekilde hazırlanması lazımdır. Onun için insanlar yaptığı hatalarda ötürü tevbe-istiğfar etmeli ve üzerinde kul hakkı varsa onu da hemen ödemeye gayret göstermelidir.

Ölüm döşeğindeki hasta, devamlı Allah'ın rahmetini düşünmeli ve ne kadar günahkâr da olsa, Cenab-ı Hakk'ın onu affedeceğini ümit etmelidir. Hadis-i kudsîde Mevlâ-yi Zû’l-Celâl hazretleri şöyle buyurmaktadır:

"Ben kulumun bana olan zannı yanındayım." [Buhari, Sahih, Tevhid, 35]

Yani kulumun bana olan zannı nasılsa öyle tecellî ederim.

Ölüm döşeğindeki hastaların yanında güzel sözler konuşulmalı, devamlı surette Allahu Teâla'nın rahmetinden bahsedilmelidir. Ve sekerattaki hastanın güzel yönlerinden söz edilmelidir. Çünkü sekerat halindeki hastanın yanında konuşulan sözlere melekler ‘âmin’ derler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ebu Seleme’nin (r.a.) vefatında onun açık kalan gözlerini kapattıktan sonra, feryad edenlere hitaben;

Kendinize kötü dua etmeyiniz; zira melekler söylediklerinize ‘âmin’ derler." [Müslim, Sahih, Cenâiz, 4] buyurur.

Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuşlardır:

"Sizler bir hastanın veya ölünün yanında bulunduğunuz zaman ‘hayır’ (iyi ve güzel şeyler) söyleyin. Muhakkak ki, melekler sizin orada konuştuklarınıza ‘âmin’ derler." [Müslim, Sahih, Cenâiz, 50]

Melekler maddî ve manevî pislikleri sevmedikleri için, sekerat halindeki hastanın yanında cünüb, lohusa, hayızlı ve gayrimüslimlerin bulunmaması gerekir. Sekerat halindeki hastayı ve bulunduğu evi ve odayı temiz tutmak icap eder.

Sekerat halindeki hastanın ağzı kuruyacağından, devamlı ağzına su damlatılmalıdır. Çünkü sekerat anında Şeytan, hastaya elinde bir bardak su ile yaklaşır, onu kandırıp imanını çalmaya çalışır. O bakımdan ölüm sırasında ölüden sâdır olacak bazı görünüşte çirkin ve nâhoş sayılabilecek halleri de kötüye yormamak ve bu durumu kimseye anlatmamak gerekir. Nitekim mev(iza kitaplarımızda şöyle bir hadiseden bahsedilir: Evliyaullahtan bir zâtın yanında son anlarında kelime-i tevhid getiriliyormuş... O ise kaşını-gözünü oynatıp yüzünü asıyor, "Hayır!" diyormuş. Bu hâli müşahede eden kimseler, son derece üzülmüşler ve ölen kişi hakkında kötü-kötü düşünmeye başlamışlar... Nihayet vefatından sonra onu rü`yada gören bazıları, ondan şu îkazı almışlar:

"Siz benim yanımda kelime-i tevhid söylerken, Şeytan da gelmiş, bir bardak buzlu su ile dolaşıyor: 'İmanını verirsen bu suyu veririm' diyordu. Ben ise Şeytan'a, 'Hayır!' diyordum. Siz benim Şeytan'a söylediğim bu 'Hayır!' sözünü, kendinize deniyor diye anladınız. Hakkımda sû-i zanna düştünüz. Ölüleriniz hakkında hayra alâmet şeyleri söyleyin, fakat kötüye delâlet eden şeyleri konuşup yaymayın. Zira o kötüye işaret gibi görünen şeyler, aslında iyiliğe de delil olabilir. Ama siz anlayamaz, sû-i zanda bulunmuş olursunuz."

Ulemâ, ölüm döşeğindeki hastaya kelime-i tevhid telkin etmenin ve yanında bu kelimeleri söylemenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), "Siz ölülerinize (yani ölmek üzere olan hastalarınıza) ‘Lâ ilâhe illallah’ı telkin ediniz." [Müslim, Sahih, Cenâiz, 1] buyurur. Başka bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyururlar: “Kimin ki son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olursa Cennet’e girer." [Tirmizî, Sünen, Cenâiz, 7; Ebu Davud, Sünen, Cenâiz, 20]

Ölünün yanında Kur'an-ı Kerim okumak da güzeldir. Nitekim Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ın kalbi Yâsîn'dir. Bir kimse onu, Allah'ı ve ahiret gününü murad ederek okursa, Allah onu affeder. Onu ölülerinize okuyunuz." [İbn Mâce, Sünen, Cenâiz. 4; Ebu Davud, Sünen, Cenâiz, 24]

***

Ölüm sonrası yapılması gerekenler

Eziyet vermemek şartıyla hasta sağ tarafına yatırılmalı... Eğer bu şekilde yatırılması hastaya zor geliyorsa, ayağı Kıble’ye gelecek şekilde yatırılmalıdır.

Ölen kimsenin gözlerini kapatmak sünnettir. Ölünün elbisesini daha vücudu soğumadan çıkarıp onu sert bir yere yatırmalı ve üzerine bir örtü örtülmelidir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Sevabına inanarak, yalnız Allah rızası için tabutun dört köşesinden omuzlayarak, onar adımdan toplam kırk adım bir ölüyü taşıyanın kırk küçük günahının silineceğini" [Gümüşhanevî, Levâmiu'l-Uqûl, 4/395] buyurmuştur.

Zaruret olmadıkça merhumun cenazesini binekle götürmek mekruhtur. Cenazeyi kabre taşıyarak götürmenin sevabının büyüklüğünü bildiren hadisler çoktur. Kabre götürülen merhumun tabutu yere konulmadan oturulması da mekruhtur.

Müslüman olan bir kişiyi Müslüman mezarlığına defnetmek lâzımdır. Âlemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.), “Ölülerinizi sâlih/iyi kimselerin arasına defnedin. Zira sağ olanlar kötü komşudan eziyet duydukları gibi, şüphesiz ölü de kötü komşudan eziyet duyar." [Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, v. 42 a, elyazma, Konya, Yusufağa Küt. Nr. 7253 ve 7371/3]

İmam Süyûtî (rh.), ölülerin salih kişiler arasına defnedilmesini emreden hadis-i şerifin Hz. Ali'den (r.a.) sahih olarak rivayet edildiğini bildirmiş ve bunun hükmüyle amel edilmesinin münasip olacağını belirtmiştir. [Süyûtî,  el-Leâli'l-Masnu'a, 2/233-234; Detaylı bilgi için bkz. Doç. Dr. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat]

Go to top