S.a. Halis hocam, bir süalim olacaktı:

Bır malın satışında alıcı caymasın dıye veya alışverişin tamamlanmasını beklerken mal sahibi vakit kaybettiği için zarar görmesin dıye kaparo alma adeti var.

Alıcı vazgeçtiği zaman bu kaparoyı alıcıya vermemenin (Halk dilinde kaparo yakmak deniliyor.) hükmü nedir...

Soru: Emrullah POLAT/iST. tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam Emrullah bey;

Sornuzun kısaca cevabı:

Hanefi mezhebine göre alış-verişte kaparo almak caiz olmaz, alınmaz. Ancak kaparo verip de malı bekleten adam, caydığı takdirde mal sahibine zarar verirse, bu zararı telâfi etmesi lazım gelir.

Hanbelî mezhebinde ise kaparo parası alınabilir. Nitekim böyle bir pazarlıkta alınan kaparo parasını Hz. Ömer (r.a.) mahzurlu bulmamış, olumsuz yönde herhangi bir şey dememiştir. Binaenaleyh bu hususta mecbur kalan Hanefî Müslümanlar, Hanbelî mezhebinin içtihadını taklîden böyle bir tercihte bulunabilirler. Ve müşteri malı almak için ödeme zamanı geçtikten sonra gelmemişse/vazgeçmişse, o takdirde ihtiyaten (meselenin takvâ yönü tercih edilerek) aldıkları kaparoyu onun adına sadaka olarak verilebilirler. Çünkü bir şeyin şer’an caiz olması başka, o şeyin ihtiyat ve takvâ bakımından uygun olan yönü başkadır. Mü’min için evlâ olan ise, hiç şüphesiz takvâ yönüyle hareket etmektir.

***

A ç ı k l a m a

Bilindiği üzere “kaparo”, alım ve satımdan vazgeçmeyi önlemek için verilen “pey akçesi”, yani ön ödeme-alım ödeneğidir.

Arapça'ya başka dilden geçen “arabûn” veya “urbân” kelimesi, fıkıh lisanında “kaparo” anlamında kullanılır.

Kelime manası; ödünç vermek, öne geçmek, hediye vermek demektir. 

Urbûn satışı”, fıkıh lisanında alım-satım tabirlerindendir. Bir malı satın alan kimsenin, satıcıya bedelden bir bölümünü, akit gerçekleşirse, bu verilen meblağın satış bedeline mahsup edilmek, gerçekleşmezse hibe (bağış) sayılmak üzere vermesidir. Bu, kendisinde alıcı için seçimlik hak bulunan bir satım akdidir. Akit gerçekleşirse kaparo, satış bedelinden bir cüz olur, yekûnden düşülür. Eğer alıcı, akdi yapmaktan vazgeçerse, kaparoyu kaybedecektir. Burada muhayyerlik süresi belirlenmemişse, bir zamanla sınırlı değildir. Akit, satıcı bakımından ise bağlayıcıdır. 

Hanbelîlere göre, alıcının muhayyerlik hakkı için belli bir süre tesbit edilmesi gereklidir.

Fukahanın ekseriyetine göre, verilen kaparo yanmak üzere yapılacak satım akdi geçerli değildir.

Hanefîlere göre bu akit fâsit, diğerlerine göre ise bâtıldır. Zira Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) kaparolu satışı yasaklamıştır[İmam Mâlik, el-Muvatta’, 2, 151] Yasağın sebebi; garar (akdin mevzuuna dair belirsizlik), risk, başkasının malını karşılıksız olarak yeme, yani sebepsiz zenginleşme ve akitte iki fâsit şartın bulunmasıdır. Bunlardan birisi hibe şartı, ikincisi alıcı akde râzı olmazsa, satıştan vazgeçme şartıdır. [İbn Rüşd, Bidâyetü`l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesıd, 2, 161]

Hanbelîlere gelince; İmam Ahmed b. Hanbel (rh.), kaparolu satışı câiz görür. Delili de Zeyd b. Eslem`den (r.a.) nakledilen şu hadistir:

"Rasûlüllah’a (s.a.v.) kaparolu satışın hükmü sorulmuş, o, bunu helâl kılmıştır."

Nâfi` b. Abdilhâsis, Halife Ömer (r.anhuma) için Safvân’dan dört bin dirheme cezaevi olarak kullanılmak üzere Mekke’de bir bina satın alacaktı. Ancak Hz. Ömer’le (r.a.) görüşecek; o razı olursa, akit kesinleşecek, Hz. Ömer razı olmazsa, Safvân`a dört yüz dirhem tazminat verilecekti, Hz. Ömer'e danışılınca, o, bu şartı kabul etti.

Günümüz ticarî muâmelelerinde, zaman kazanmak, düşünmek, araştırmak, malın başkasına satılmasına engel olmak gibi maksatlarla, bir miktar kaparo verilerek satıcı ile ön bağlantı yapılmaktadır. Akit gerçekleşirse kaparonun satış bedeline mahsup edilmesi gerekir. Alıcı, sözleşmeden vazgeçerse kaparonun geri iade edilmesi en güzelidir. Eğer sözleşmede, satış gerçekleşmezse kaparonun geri verilmeyeceği belirlenmişse; bu cezâi şart mahiyetindedir, geçerlidir, verilmeyebilir. Satıcı, bekleme ve malını başkasına satamama karşılığında böyle bir tazminatı istemektedir. Nitekim Tâbiîn’in büyüklerinden Kâdi Şurayh (rh. v. H. 79) hazretleri, şu sözüyle kaparolu satışı câiz gördüğünü belirtmiştir:

"Bir kimse, zorlama olmaksızın kendi isteğiyle kendi aleyhine bir şart koysa, bu onun aleyhine sâbit olur." [ez-Zühâylî, el-Fıkhu`l-İslâmî ve Edilletühu, Dımaşk, 1985, 4, 211]

Kaparolu satışın lehinde ve aleyhinde hadisler olduğuna göre, şer’î-fer’î delillerden örf’e istinad ile ve Hanbelî mezhebini taklîden, bu çeşit satışların caiz olabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü, satım akdi gerçekleştiği takdirde alıcının bunda yararı vardır. Sözleşme ifa edilmezse, bekleme ve malı başkasına satamama yüzünden de satıcının zararı söz konusudur.

S o n u ç

Kaparolı alım-satım muâmelelerinde şu iki durum düşünülebilir:

1. Yapılan akdin uygulanmaya konması, yani müşteri veya kiracı akde mevzu olan şeyi bir müddet sonra gelip alması halinde kaparo bedele mahsup edilir. Akdin uygulamaya konmaması yani vazgeçilmesi halinde ise kaparo iade edilir. Bunda tereddüt yoktur, caizdir.

2. Akdin uygulamaya konması halinde kaparo, birinci durumda olduğu gibi bedele mahsûb edilir. Fakat akdin uygulamaya konmaması / vazgeçilmesi durumunda ise kaparo iade edilmez, mal sahibine kalır. İşte bu durum Hanefîlere göre bâtıldır, caiz olmaz. Nitekim Amr b. Şuayb’ın dedesi Abdullah b. Amr b. el-Âs’dan (r.anhum.) rivayetine göre, “Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), Urbân yani kaparolı satışı nehyetmiş, yasaklamıştır.” [Bkz. Ebû Davud, Sünen, Buyu, 69; İbn Mâce, Ticaret, 22; Mâlik, Muvatta’, Buyu, 1]

Her zaman hatırlatmaya çalıştığımız gibi, mecbur kalmadıkça kişi kendi mezhebinin görüşlerine göre amel etmelidir. İstisnaî hallerde tabii ki taklid yoluyla diğer mezheplerin içtihatlarından da faydalanılabilir.