Zekât nisabının başlangıcı

slm al. ilk defa nisap miktarı paraya geçen sene ramazan 10. Gününde sahip oldum. Bu sene 10. Gününde ise nisap miktarının altında kaldığım için zekat vermedim. Ramazanın 18.nde yine nisaba ulaştı param. Seneye 10. Nisan damı zekat mükellefiyetim doğacak 18.ndemi ? selamlar Fatih

Soru: Fatih tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve al. Slm.

İlk bakışta tamamen gereksiz bir zorlama olduğu anlaşılan ve zorlanırken de karıştırıp çorbaya döndürdüğünüz sorunuz üzerinde, cidden konuşmaya da yazmaya da değmez aslında… Zaten sizi bu söz konusu tutum ve davranışlarınız yüzünden defaatle siteden sildik, engelledik. Ama ne yüzsüzlüktür ki, inatla durmadan yeniden uyuduruk-kaydırık isim ve adreslerle girmeyi sürdürüyorsunuz. Unutmayın; bu sorunuzu da, artık bir daha yazmamanıza, böylesi lüzumsuzlukları terketmenize vesile olmasını ümit ederek cevaplıyoruz. Hatırlatmış olalım.

***

1. Bilindiği gibi esasen zekât fakirlerin hakkıdır, fakat cebren alınmaz. Kişi kendisi hakkaniyete riayet ederek hesabını-kitabını dürüstçe yapıp, gereken yere vermesi lazımdır.

Ayrıca zekâtta vakit, namaz gibi vücubun / farziyetin sebebi değildir. Binaenaleyh vücubundan önce de sonra da verilebilir, caizdir. Çünkü vücup sebebinin mevcudiyetinden sonra tediye edilmiş / ödenmiştir.

Binaenaleyh zekât nisabına mâlik olan kişi, sahip olduğu malın / servetin üzerinden sene geçmeden, bir senelik veya bir seneden daha fazla yıllar / devreler için zekâtını ödemeyi tâcil ve takdim edebilir, yani vaktinden önce ödeyebilir. Mesela 30 bin lirası olan bir kişi, havelân-ı havl (yıllanma) olmadan onun yüzde iki buçuğunu senelik zekâtı olmak üzere peşin verebilir. Bu caizdir, olabilir. [Bk. Behcetü’l-Fetâvâ, Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi’nin (v. 1156/1743) fetvaları]

Eğer hakikaten zekât verme niyetinde samimi iseniz, bunu da yapabilirdiniz. İkinci durumunuz için bu uygulamayı hâlen de yapabilme şansına sahipsiniz. İhmâl etmemenizi tavsiye ederim. Bu, güzel bir davranış olur.

Ancak belirtmekte yarar görüyorum; sorunuz, dolayısiyle ortaya konulan durum, tamamen hîle yolunu / yöntemini / uygulamasını çağrıştırıyor. Zekât ödemeyi değil, ödememiyi hedefleyen bir düzeni / bir kurguyu andırıyor.

Mesela soralım; nisap miktarı hangi mala sahiptiniz, havelân-ı havl’in son gününde hangi sebep ve âmille, nasıl ve ne kadar nisabın altına düştünüz? Oluştuğunu söylediğiniz bu tablo, zekât vermemek için başvurduğunuz bir hîle ile mi, yoksa tamamen tabii bir yolla, elinizde olmayan bir sâikle mi tahukkuk etti? Zira her nedense hemen 8 gün sanra yeniden nisaba mâlik olmanız da -maalesef- bunu yani hîleyi tedâi ettiriyor insana... Meselenin teferruatı için mutlaka bkz. Hîle ve Hîle-i Şer’iyye nedir, caiz midir? http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3703-hile-i-ser-iyye-nedir-caiz-midir.html

Eğer öyle ise, bu davranış ve tutum, dinimizde hoş karşılanmaz, çirkindir; tasvip edilebilen bir yol ve yöntem değildir.

Evet, zekât zimmete (kişinin borcuna) değil, ayn’a (mala-mülke-servete) taalluk ettiği için farz olduktan sonra nisabın helâki yani yok olması veya bulunması gereken miktardan eksilmesi ile düşer. Fakat farz olduktan sonra cimrilikten dolayı farziyetin düşürülmesi (zekâtı vermeyip savuşturmak) için çare aramak, İcmâ’ ile mekruhtur. Nitekim bu tavrın-tutumun-hîlenin yanlışlığını şair şöyle dile getirmiştir:

“Eyyühe’l-havlü’l-kalbi emmen hayletüke / Etecmea’l-mâlü li-bâ’li halîletike”

Meali: “Behey gâfil! Yaptığın hîlelerden nasıl emîn olabilirsin? Topladığın mal, karının kocasına kalır yarın; bilmez misin?”

Maamafih zaruri ya da normal bir ihtiyaçtan dolayı malından nafaka için satmak / harcamak ve bu sebeple malın / paranın nisaptan düşmesi mekruh olmaz.  

Yukarıda işaret ettiğimiz hîlelerden biri de şöyledir:

Sene içinde nisabı birine hibe edip, mal kendisine hibe olunan kişinin yanında / yedinde iken sene tamamlandıktan sonra kazâ (muhâkeme yoluyla) veya karşılıklı rızâ ile hibe edenin eline geçmek… Bu yöntem, bazıları tarafından zekâtın farz olmadan önce düşmesi için yapılan hîlelerdendir ki, bu durumda iki taraftan hiç birine zekât vermek lâzım gelmez, farz olmaz.

Fakat unutulmamalıdır ki; topluma iyi örnek (üsve-i hasene/numûne-i imtisâl) olmak ne kadar hoş ve güzel bir davranış biçimi ise, kötü örnek olmak da o denli mezmûmdur, çirkindir, vebâli muciptur.

***

2. Sorunuzun ikinci kısmına gelince… Evet, zekâtın farziyetinin sebeplerinden biri de, nisaba malikiyetin başlangıç tarihinden itibaren malın üzerinden bir yıl geçmiş olmasıdır. Başka bir ifadeyle, nisab miktarı mala sahip olan bir kimseye; o mala sahip olduktan itibaren bir sene geçtikten sonra zekât vermesi farz olur. Nisâbın, hem senenin başında hem de sonunda mevcut olması gerekir. Arada azalıp çoğalmasına ise itibar edilmez.

Hâsılı, yüce dinimiz İslâm, nisaba ulaşan malların üzerinden bir yıl geçmeden zekâtlarının verilmesini farz kılmamıştır. Ancak ekin ve meyvelerdeki / arazi mahsullerindeki öşür (1/10 veya 1/20) ve maden ve definelerdeki (1/5) humus için üzerlerinden bir yıl geçme yani senenin devri (havelân-ı havl), şart değildir. Bunların dışında kalan paralar, altın, gümüş, ticaret malları, hayvanlar ve emsali mallarda zekâtın farz olması için bir kamerî yılın geçmesi şarttır. Mezhep imamlarımız İmam-ı Azam Ebû Hanife (v.150), İmam Ebû Yusuf (v.182) ve İmam Muhammed’e (v.189 rahımehumullah) göre sene başında nisap miktarına ulaşan mal, sene sonunda yine aynı nisap miktarına sahip ise havelân-ı havl gerçekleşir. Yıl içerisinde malın nisap miktarının altına düşmesi havelân-ı havli bozmayacağı gibi zekâtını da düşürmez. [Bkz. Damad Efendi Şeyh zâde; Mecmeu’l- Enhur. El-Kâsânî, Alâuddin Ebû Bekr İbn Mes’ûd; Bedâyiu’s-Sanâyi fi Tertibi’ş-Şerâi’; Bk. Kemal İbnu’l-Hümâm; Fethu'l-Kadîr, Mehmed Zihnî Ef. Nimet-i İslâm]   

N e t i c e

Yukarıda da hatırlattığımız gibi ilk uygulamanız, yani malım nisaptan düştü diye zekât ödememeniz, eğer bir hîle söz konusu değilse şer’î bakımdan caiz olur. Şayet hîle / bir düzen bahis mevzuu ise, o takdirde de caiz olmasına caiz olur amma… kerahetle caiz olur. Rızâ-i ilahiye muvafık düşen bir amel olmaz.

İkinci uygulamanızın hükmü de birinciden bağımsız-bağlantısız değil. Gene eğer uygulamalarda bir hîle söz konusu değilse, zekâtın üzerinize farziyeti gelecek seneki Ramazan ayının 18’idir. Bu noktada hicrî-kamerî yıl esas alanır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz üzere, yıl dolmadan da ödeyebilirsiniz zekâtı… Hatta geçen seneki gibi verememe ihtimaline binaen ihtiyatlı davranıp böyle yapmanız hem güzel hem de isabetli olur. Öyle değil mi? Zira bu durumda takvaya uygun düşen, şuurlu bir mü’mine yakışan da budur.

Gerçi bu hususta ne söylediğinizin siz de farkında değilsiniz. Demişsiniz ki; Ramazanın 18.nde yine nisaba ulaştı param. Seneye 10. Nisan damı zekat mükellefiyetim doğacak 18.ndemi ?”

Bu ne biçim ifade? “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demezler mi insana? Seneye Nisan ayı nire… Ramazan ayı nire..?! Biri miladî-şemsî, öbürü hicrî-kamerî…

Selametle…