SELAMUN ALEYKUM HOCAM

Uzun zamndır kafamıza takılan soruların cevaplarını sitenizden takip ediyorum. Allah razı olsun. Rabbim ilminizi feyzinizi arttırsın. İlk sorum kabir haytı ile ilgili hocam.

Bir arkadaşım sormuştu bana bu soruyu. Kabirde kalış süresi ne kadardır? Mesela 1000 yıl önce ölen kişi ile kıyametten 1 gün önce ölen kişinin kabirde kalma süresi eşit midir? Veya kıymetin kopmasıyla birlikte ölenler kabir hayatı yaşamayacak mı? Şimdi şehir mezarlıklarında yer olmadığı için eski kabirler kazılıp aynı kabre başkası da konuluyor. Bunların birbirlriyle etkileşimi oluyor mu? 

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Kabirde kalış süresi kıyamete kadar, bir başka ifadeyle ba’se yani yeniden dirilişe kadardır. Ruh zaten ölmediğinden diriliş beden için söz konusudur. Ba’s ile ruhlar yeni bedenlerine kavuşurlar.

Bazı âlimlere göre kabir sualinden sonra kimi ruhlar, kıyamet gününe kadar konaklayacağı berzah âlemine giderler, kimileri de kabirlerinde kalırlar. Berzah, ölülerin ruhlarının kıyamete kadar bulunacakları mânâ âlemiyle madde âlemi arasındaki yer ve o vakte kadar geçen zaman, köprü yani geçiş âlemidir. Bu yer ve zaman içinBerzah âlemitabiri kullanılır. Bu âlem, ahiret hayatının başlangıcını oluşturur. Ruh, cesetten ayrıldıktan sonra ya azap görür yahut nimete kavuşur. Sinesinde mü’mini-münkiri, müşriki-münafığı, iyiyi-kötüyü ayırt etmeden barındıran kabir, salih Müslümanlar için Cennet bahçelerinden bir bahçe, münkir ve münafıklar ile günahkârlar için de şiddetli ve dehşetli bir Cehennem çukurudur.

Kabir hayatlarını sürdüren insanların, zaman açısından fark edecekleri uzunluk veya kısalık, öldükleri tarihe bakılmaksızın, Allah Teala’nın kudret ve adaletiyle takdir edeceği kadar olacaktır. Bin yıl önce ölmüş biri ile kıyametten bir gün önce veya kıyamet sabahında ölen kimsenin hissedecekleri zaman, birbirine eşit veya daha az, daha çok olabilir. Bunun dünyadaki misâli; yarım saat uyuyan biri ile sekiz saat uyuyan birinin gördükleri rüyaların, süre olarak eşit olması gibidir.

Kabir âlemine girdikten sonra ruhun cesede iade edilip, sual ve sorguların yapılacağı malum. Kur'an-ı Kerim’de "Sizi topraktan yarattık ve oraya iade edeceğiz" [Taha suresi, 55] ayeti ile de kastedilen manalardan birinin de bu olduğunu müfessirler izah etmişlerdir. Ancak yukarda da işaret ettiğimiz gibi, ruhun daha sonra âlem-i berzahtaki makamında mı yoksa kabrinde mi mi kalacağı hususunda ihtilaflar vardır. el-İbriz’de, Şâzelî şeyhi Abdülaziz ed-Debbağ (k.s.) hazretlerinin bu hususta şöyle dediği nakledilir:

İnsan ölünce ruh berzah âlemine intikal eder. Kişinin kabirde kokuşup didişmesi ve çürümeye yüz tutmasıyla ruhun ondaki sırrı da ayrılır.Bazen o sır kabirle ittisal halinde olur da öylece kalır. Bu daha çok bazı velilerde görülmektedir. Böylece o zatın imanının nuru kabrinin üzerinde bir sütun gibi uzanıp kalır, berzahtaki ruhuna doğru yükselir. Ruhun daha önce nasıl zat ile kaim olma durumu var idiyse, yine (ona yakın bir ittisal ile) bağlı kalır. Bir çok defalar Fas şehrinin kabristanlığına ve o cihetteki kabirlere bakarım da, nurların yerden çıkıp bir kamış gibi berzah âlemindeki yerlerine doğru yükseldiğini görürüm; böylece bu nurların sahiplerinin velilerden olduğunu anlarım."

***

Kıymetin kopmasıyla birlikte ölenler kabir hayatı yaşamayacak mı?

Eğer kabir azabını mucip kötü amelleri/günahları varsa tabii ki yaşayacak. Allah Teala va’dinden de vaîdinden de dönmez. Bir defa kıyametin kopmasıyla birlikte ba’s hemen meydana gelmeyecek ki. Birinci Sur’un üflenmesi var, ardından İkinci Sur... Kaldı ki Cenab-ı Hak her şeye kadirdir, zaman içerisinde zaman yaratır. Mesela ayet-i kerimelerde de Rabbimiz, “…sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir gün”den bahseder. [Secde suresi, 5] Ve yine “Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” [Hac suresi, 47] buyurur. Kısacası zaman, izafi bir kavramdır; bir dakikayı hatta saniyeyi-saliseyi bile bir yıl ediverir Mevlâ-yi zû’l-Celâl… Tabii tam aksi de olur, bir yılı bir dakika gibi de yapıverir.

***

Şimdi şehir mezarlıklarında yer olmadığı için eski kabirler kazılıp aynı kabre başkası da konuluyor. Bunların birbirlriyle etkileşimi oluyor mu?

İsterseniz bu meselenin öncelikle fıkhi cihetini ele alalım.

Bu husus fıkıh kitaplarında kendi içinde iki ana bölümde açıklanmıştır:

a) Bir anda aynı kabre birden fazla kişinin defnedilmesi…

b) Bir insanın kemiklerinin çürümesinden sonra, bir başkasının defnedilmesi…

Hemen belirtelim; bir kabre aynı anda birden fazla cenaze defnetmek mekruhtur. [Merâkı’l Felâh, s. 102]

Ancak zaruret varsa, bir kabre birden çok cenaze konulabilir. Mesela salgın hastalık, savaş, deprem, sel, yangın felâketi gibi durumlarda ölü sayısı fazla olduğu zaman, her biri için ayrı bir kabir hazırlamak güçleşirse, o takdirde iki-üç kişiyi bir kabre defnetmekte kerahet yoktur.

***

Eğer karışık şekilde bir defin yapılıyorsa, o takdirde önce erkek yüzü kıbleye gelecek şekilde konur… Onun arkasına erkek çocuğu… Onun arkasını da kadın konulur. Aralarında da fasıla bulunsun diye toprak yerleştirilir. [Hey’et, el-Fetâvâ’l-Hindiyye]

Bir kabre konulanların hepsi erkek ise, takva yönünden daha üstün olduğu bilinenine öncelik tanınır. Bunda eşit olurlarsa, en faziletlisi önce defnedilir. [Radıyüddin Serahsî, el-Muhît]

***
Aynı kabre defnedilecekler eğer birkaç kadın ise, yine aynı ölçülere göre defnedilir.

***
Kabirdeki ölü çürüyüp toprak haline geldiğinde ise, başka birini o kabre defnetmek caizdir. Kemikleri duruyorsa, toplanıp bir köşeye yerleştirilir, ara yere fasıla olsun diye toprak konulur.

Ölünün çürüyüp çürümediği ise, toprağın durumuna göre tesbit edilir. Bir de tecrübeyle sabit olabilir. [ez Zeylaî, et-Tebyîn; Celal Yıldırım, İslam Fıkhı, 2. 615]

Bu hususta ‘aradan şu kadar zaman geçmesi gerekir’ diye bir kayıt yok eserlerde… Durum toprağın mahiyetine göre değişebilir. Mesela killi toprakta çürüme daha geç olabilir. O bölgedeki tecrübeli insanların tecrübesine müracaat etmek daha yerinde ve daha isabetli olur. Bununla birlikte Kemâl ibnü Hümam’ın Hidaye şerhi olan Fethu’l-Kadir isimli eserinde, ‘killi olmayan bir toprak, en geç bir yıl içerisinde bir cesedi çürütür’ diye de bir kayıt mevcuttur. Bu da dikkate alınabilir.

Demek ki bu noktada en doğru usûl, toprağın vaziyetine göre ve yöre halkının tecrübesi istikametinde hareket etmektir.

Bunların birbirleriyle hiçbir “etkileşimi” söz konusu olmaz. Herkes kendi ameline göre ceza veya mükâfatını görür. “Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü üslenmez.” [İsrâ suresi, 15]