İkindinin sünneti ve yatsı namazının ilk sünnetini terk etmenin hükmü...

 

1. görüş;

 

816 - Soru: İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetlerini Peygamber Efendimiz'in (sav) çok defa terk ettiklerini hocalardan dinliyoruz. Herhangi bir insanın, Hz. Peygamber'e (sav) muvafakat olsun diye bu sünnetleri terk etmesi icap eder mi? Veya hiç terk etmemeye itina göstermiş olsa, Hz. Peygamber'e (sav) muhalefet etmiş olur mu?

Cevap: Peygamber Efendimiz'in (sav) yaptığını işlemek, sünnet olduğu gibi, bir işi onun işlediği şekilde yapmak da ayrıca sünnet olmaktadır. Bu itibarla, bahsi geçen sünnetleri ara sıra terk ederek Ef'al-i Resul'e (sav) uygun bir yol tutulmuş (Resul'ün fiillerine uygun bir yol tutulmuş) olur. Mehmet Emre / Fetvalar / Namazı Terketmek

2. görüş;

"Bir gece bana gösterdiler ki: 

'Vitir namazını kılmayıp yatan ve gecenin sonunda kılacağım diye tehir edene, sevâb meleği, vitir namazını kılıncaya kadar sevâb yazar. O hâlde, vitir ne kadar geç kılınırsa, o kadar iyi olur.'

Bununla berâber buyurdu ki: 

"Vitri  acele kılmakta veya te'hir eylemekte Peygamber Efendimize (s.a.v.) uymaktan başka hiçbir şey göremiyorum. Ve, hiç bir fazîleti ona mutâbeat ( yani tâbi olmak) ayarında bulamıyorum.Resûlullah (s.a.v.), vitri ba'zan gecenin evvelinde, ba'zan da gecenin sonunda kılardı. Şekilde ve sûrette de olsa, kendi saâdetimi her işte, O servere (s.a.v.) benzemekte bilirim. Binlerce gecenin ihyâsını, bir mutâbeatın, Resûlullaha bir işte uymanın, yarısına değişmem.

Ramazân-ı şerifin son on gününde i'tikafta idim. Talebelerimi toplayıp dedim ki:

'Resûlullaha (s.a.v.) tâbi olmaktan başka hiçbir şeye niyet etmeyiniz. Bizim insanlardan ayrılmamızdan ve uzletimizden ne çıkar. Yüzlerce tutulmayı, bir mutâbeatı (uymayı ) elde etmek için kabûl ederim. Ama tevessülsüz (bir zata bağlanmadan), binlerce uzleti kabûl etmem. Allâhü Teâlâ, Peygamberine (s.a.v.) tam uymağı nasîb eylesin.' [İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruk-i Serhendi (k.s.)  

Velhâsıl kelâm, Ehli-sünnet olanlar, olma iddiasında olanlar yada olmak için çırpınanlar, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) neyi nasıl yaptıysa öyle yaparlar. Rasûllullah (s.a.v)'e mutâbeatı herşeyin üstünde tutarlar. Hadiseyi bu minval üzere değerlendirmek lazım. (Yani, İkindinin sünneti ve yatsı namazının ilk sünnetini bazen kılıp bazen kılmamayı uygun buluyor ve tam bir ihya görülüyor)

3. görüş; 

Resulullah'ın yaptığı fiil "sünnet" olur (velev ki bir kez yapmış olsun), yapmadığı değil. 

Bazı kimseler hiçbir mazeret olmadığı halde keyfi olarak sünneti gayri müekkede olan namazları sözüm ona ibadet kastıyla terk etmektedirler. 

Yaptıkları işe meşruluk kazandırmak için de “Terk etmek sünnetini yerine getiriyoruz” ifadesini kullanıyorlar. Bu tamamen yanlış bir ifade, yanlış bir anlayış ve uygulamadır. 

Peygamberimizin buradaki yapma ve terk etmedeki mantığı tamamen ruhsatla alakalıdır. Mazeret olduğu takdirde alışkanlık haline getirmeden terk edilmeye müsaade edilen bir fiil, asla sünnet olamaz. Yapması sünnet ama terk etmesi sünnet değildir, ibadet değildir. Buradaki mantık ruhsata dayalıdır. 

Sünnet olan namazlardaki mazeret halinde terk etmeye verilen ruhsatı, devamlı surette kullananlar, yaptıkları yanlışa bir de kılıf uydurarak “terk etmenin de bir ibadet olduğunu” öne sürerler. 

Bu yaklaşımla işin içinden çıkmak mümkün değildir. Mesela Peygamberimiz arabaya binmedi diye arabaya binmemek, uçağa binmedi diye uçağa binmemek; yemediği şeyleri yememek, giymediği şeyleri giymemek de sünnet olarak algılanmalı ki işin içinden çıkılmaz bir mantık karışıklığına sebebiyet verir.

İmam-ı Kastalanî hazretleri "Mevahib-i Ledünniye" kitabında "Resulullah Efendimiz (sav) ikindiden önce 4 rekat namaz kılana rahmetle dua etmiştir" buyurmaktadır.. Daha sevap olandan mahrum etmek içşin rahmetle dua edilmez.. Terketmenin sevap olduğu bu nedenle yanlıştır.. Kılmayana böyle bir dua yoktur..

SORU: Yatsının ilk sünneti ve ikindinin sünneti ğayri müekked sünnettir. bazen kılınır bazen kılınmaz. 1. ve 2. görüş aynı kapıya çıkmaktadır, ancak 3. görüş ise farklıdır ve her zaman kılınması gerektiği manasına algılıyoruz. Benim yaptığım bazen kılıp bazen kılmayarak bu sünneti ihya etmek. 

"İmam-ı Kastalanî hazretleri "Mevahib-i Ledünniye" kitabında "Resulullah Efendimiz (sav) ikindiden önce 4 rekat namaz kılana rahmetle dua etmiştir" buyurmaktadır.. Daha sevap olandan mahrum etmek için rahmetle dua edilmez.. Terketmenin sevap olduğu bu nedenle yanlıştır.. Kılmayana böyle bir dua yoktur.." görüşü ile, yatsının ilk sünneti ile ikindinin sünnetinin her zaman kılınmasını savunmak ne kadar isabetli bir iştir? Biz geçen hadisten, her zaman kılına rahmetle dua edilmiş de bazen kılıp bazen kılmayana dua etmemiştir manasını çıkartamıyoruz. Öyle ki hadis şerhi de zikredilmemiş incelesek. 

Benim düşüncem ; müslüman, bu sünnetleri bazen kılarakta hadisteki duaya mazhar olur, bazen kılmamakla da resülün sünnetini tam olarak ihya etmiş olur.

Bu konuda bizi bilgilendirmenizi istiyorum. Şimdiden teşekkür ederim.

*******

Bu hususta naklettiğiniz, merhum Mehmed Emre hocaefendinin cevabı hem isabetli hem de gayet açık: “Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) yaptığını işlemek sünnet olduğu gibi, bir işi onun işlediği şekilde yapmak da ayrıca sünnet olmaktadır. Bu itibarla, bahsi geçen sünnetleri ara sıra terk ederek Ef'âl-i Rasûl'e (s.a.v. Rasûl'ün fiillerine/yaptıklarına/sünnetine) uygun bir yol tutulmuş olur.”

Onun da bizlerin de hepimizin üstâzı, son devir dersiâmlarından Nakşî yolu silsilesinin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazrelerinin tatbikatları da bu istikamettedir. Şöyle buyururlar :

İlmin farz-ı ayn olduğu bu günde, sekiz saatten aşağı ders okumak kâfi gelmeyecek.” [Ali Erol, Hatıratım, s. 68]Ehemmi, mühim üzerine takdim ederek yatsının ve ikindinin sünnetlerini terk ile ders okumaya devam ederiz”. [Ali Erol, a.g.e., s. 71]

Demek ki zaman-zaman İslâm’ın “ehemmi mühimme tercih” esasına istinad ile söz konusu sünnet-i gayr-i müekkedeleri terk ederek, ayrıca Rasûl-i zî-şâna (s.a.v.) mütâbeat sünnetini de ifa buyururlarmış. Çünkü farz-ı ayn ilim öğrenmek, bin sene nafile ibadetten üstündür. Nâfile, farza nisbetle denizin yanında damla bile değildir. Bu hakikat bir şiirde şöyle dile getirilmiştir:

Farz-ı ayn ilimden bir şey öğrensen eğer,
Dünyanın hazinesi etmez bu kadar değer!

***

Hâsılı; umulur ki bizler de, meşru bir mazeretimize binaen yaptığımız bu terkte, bahismevzuu fiili Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) işlediği şekilde yapma kastımız-niyetimiz sebebiyle, sünnete tâbi olma/uyma ecrine nail oluruz inşâallah...  

Bilindiği üzere dinimizde, Ehemmi mühimme tercih prensibi vardır. Bu, daha önemli olanı, önemli olana tercihtir. “Elzem” yani daha çok lüzumlu olanı, “lâzım olan”a takdim etme, onun önüne almadır. Mesela bir lira zekât vermek, binlerce lira nafile sadaka vermekten daha iyidir. O bir lirayı verirken âdaptan bir edebi gözetmek, mesela, yakın akrabaya vermek de, o nafile sadakadan kat-kat daha iyidir.

Meseleyi köklü bir misâlle ele alacak olursak, önce Ehl-i Sünnet’e uygun iman etmek, sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekruhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, daha sonra da gayr-i müekked sünnetleri/müstehabları yapmak lazımdır. Bu sıralamada, önce olanı yapmayanın, sonra olanı yapmasının bir faydası olmaz ve önce olanı yapabilmek için de, sonra olanı terk etmesi caiz, hatta vacip olur.

***

Kanaatimce, yukarıda yapmaya çalıştığımız açıklamalarla, İmam Kastalânî (k.s.) hazretlerinin Mevâhib-i Ledüniyye’sinden naklettiğiniz, "Resulullah Efendimiz (sav) ikindiden önce 4 rekat namaz kılana rahmetle dua etmiştir’ buyurmaktadır.. Daha sevap olandan mahrum etmek için rahmetle dua edilmez.. Terketmenin sevap olduğu bu nedenle yanlıştır.. Kılmayana böyle bir dua yoktur..’ görüşü”nün de cevabı verilmiş oldu. [Hadis, İbn Ömer’den (r.anhuma) rivayet olunmuştur. Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 23, hadis no: 1271]

Yani vakti müsait olan, ilim okuma-okutma gibi bir farz-ı aynla meşgul olmayan ve o sünnetleri kılan içindir bu dua. Yoksa onun yerine daha mühim daha lüzumlu bir başka fiille meşgul olanla alakalı değil. Zira böyle birinin alacağı ecir, zaten bellidir, nâfileden çok daha fazladır. Yukarıda belirttiğimiz üzere, farzın yanında nâfilenin hükmü/değeri, deryaya nazaran bir damla gibidir.

Keza burada, tembellik ve saireden dolayı olmayıp, sırf Rasûlullah’a (s.a.v.) ittibâ niyetiyle terk edenlerin durumu da ayrı bir bahistir. Onlar da elbette ki Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) sünnetine tâbi olma sevabına nail olacaklardır. Bunda bizim kuşkumuz yok, kuşkusu olanların da bu ecre nail olamayacakları izahtan vârestedir. Ru’yetullâh’a inanmayan Ehl-i Sünnet dışı fırkaların bu nimetten mahrum kalacakları gibi…

Netice

Gayr-i müekked sünnetler, Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) bazen yapıp bazen de terkettiği amellerdir. Bu gruba giren sünnetleri yerine getirmek sevap kazandırır, ama terkeden de ceza, kınama ve azarlamaya müstahak olmaz. [el-Cürcânî, Seyyid Şerif, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, s. 122; İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Kahire 1311, I, 17-18] Niyetine ve mazeretine göre de karşılığını alır.

Not: 2. görüşte İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinden naklettiğiniz sözlerin kaynağını bildirebilirseniz memnun olurum. Mektubat-ı şerifeyi taradım, fakat rastlayamadım.

 

 

Go to top