Halis ECE 

İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin Kelime-i Tevhid’in faydasına dair kaleme aldığı aşağıda nakledeceğimiz şu cümleleri, bütün Müslümanlar için bir feyz ve nur kaynağıdır… 

“Rab celle sultânuhû ve alâ burhanuhu hazretlerinin gadabını teskin hususunda ‘Lâ ilâhe illallah’ sözünden daha faydalı bir şey yoktur. Bu söz, cehenneme girmeye sebebiyet veren (İlâhi) gadabın teskinine (sakinleşmesine) vesile olabiliyorsa, başka gadapların sakinleştirilmesine / yatıştırılıp durdurulmasına haydi haydi vesile olur. Zira diğer gadaplar (öfkeler-kızgınlıklar), Cehennem azabını doğuran gadaptan çok daha basittir.

Nasıl teskin etmesin ki, kul bu sözü söylemekle mâsivâdan (Allah’tan gayri her şeyden) yüz çevirmiş, bu sözü tekrarlamakla mâsivâyı reddetmiş ve teveccüh kıblesini hak olan Ma’bûd kılmış (yönünü tamamen Allah Teala’ya çevirmiş)tir. 

Gadabın kaynağı da, kulun müptela olduğu farklı farklı yönelişlerdi. Bunlar olmadığına göre gadap da olmayacaktır. Mecaz âleminden bu manaya şunu misal verebiliriz: 

‘Bir kimse hizmetçisinden rahatsız olup ona gadap etse/sinirlense… Bu esnada hizmetçisi aklını kullanıp, efendisi dışındaki tüm meşgalalelerini terk ederek, bütünü ile efendisine yönelse… Efendide, hizmetçisine karşı şefkat ve merhamet hislerinin haliyle tabii olarak uyandığı görülür, ona olan gadabı da biter/öfkesi de söner.’ 

‘Lâ ilâhe illallah’ sözünün, ahiret için bekletilmekte olan doksan dokuz ilahi rahmetin anahtarı olduğunu hissediyorum. 

Küfür karanlıklarını, şirk lekelerini bertaraf etmede bu kelime-i tayyibe’den daha şefaatçı (daha yardımcı-daha faydalı) bir şey olmadığını biliyorum. 

Zerre miktarı iman sahibi bir kimsenin, -her ne kadar küfür âdetlerine, şirk rezilliklerine müptela olsa da- bu sözün manasını tasdik etmiş ise, bu kelime-i tayyibe’nin şefaati ile cehennemden çıkacağını ve cehennemde ebedi kalmaktan kurtulacağını ümit ediyoruz... 

Nitekim Allah Rasûlü Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in şefaati de bu ümmetin diğer büyük günahkârlarının günahlarının bertaraf edilmesi hususunda en faydalı ve en tesirli şefaattir. ‘Bu ümmetin büyük günahkârları’ dememin sebebi, diğer ümmetlerde büyük günah işleyenlerin az olmasından dolayıdır. Hatta küfür âdetlerine, şirk rezilliklerine bulaşma noktasında da diğer ümmetlerin günahkârları, bu ümmete nazaran daha azdır. Geçmiş ümmetlerde bir topluluk küfürde ısrarcı olurken, diğer bir topluluk da halis mü’min ve emirlere riayetkâr olurdu. 

Şayet bu kelime-i tayyibe gibi bir şefaatçisi… Hatemü’r-rusül/Son Peygamber aleyhi ve aleyhimü’s-salâtu ve’t-tahiyyât gibi de bir şefaatçileri olmamış olsaydı, bu çok günahkâr ümmet çoktan helâk olmuştu… 

Evet; günahkâr bir ümmet, ama çok bağışlayıcı Rabbi var… 

Bu ümmetin Allah Teala’nın affından ve mağfiretinden almış olduğu payın, diğer ümmetlerin tamamı tarafından alınıp alınmadığı bilinmemektedir. Sanki doksan dokuz rahmet, günahlara boğulmuş olan bu ümmet için saklı tutulmuştur. 

Mısra’: ‘Ehakku’n-nâsi bi’l-kerami el-usaatu: İnsanlar içinde en çok ihsana layık olanlan, günahkârlardır.’ 

Hak sübhânehu ve teala affetmeyi ve bağışlamayı sevdiğinden, hiçbir af ve bağışlama da bu ümmete yapılan kadar olamayacağından, tabii olarak bu ümmet en hayırlı ümmet olmuştur. 

Şefaatçileri olan bu kelime-i tayyibe en üstün zikir, Peygamberleri de peygamberlerin efendisi (aleyhimü’s-salâtu ve’s-selâmu ve alâ nebbiyyinâ hâssah) olduğu için bu ümmet şu hitaba nail olmuştur: 

'Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin rahmet sahibidir.’ (Furkan suresi, 70) 

Evet, merhametlilerin en merhametlisi böyle olur, ihsanda bulunanların en cömerdi böyle yapar. 

Mısra’: ‘Lâ usra fî emrin mea’l-kirâmi: Cömertlerle olan hiçbir işte zorluk yoktur.’ Bunlar Allah Teala için kolay şeylerdir. 

'Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı da bizi muzaffer kıl!’ (Al-i İmran suresi, 147) 

***

Bu kelime-i tayyibenin faziletleri arasında şunlara da dinle (kulak ve gönül ver): 

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: ‘Lâ ilâhe illallah diyen kimse cennete girer’. (Bkz. Buhari, Sahih, ilim, 49) 

Ham (ruhlu) kimseler, bir defa ‘Lâ ilâhe illallah’ diyenin cennete girmesini yadırgayabilirler. Bunun sebebi, bu kelime-i tayyibenin bereketlerinden haberdar olmamalarıdır. 

Bu Fakir’e keşfen zahir olmuştur ki, dünyadaki bütün günahların bu ifadenin bir defa söylenmesi ile bağışlanması ve de tüm günahkârların cennete girmesi mümkündür. Şunu da müşahede etmiştir ki, bu kelimenin bereketleri şu âlemdeki bütün herkes arasında taksim edilmiş olsa, herkese sonsuzlara kadar yeter ve tamamının susuzluğunu giderebilir. 

Peki bu mukaddes kelime-i tayyibenin yanına bir de ‘Muhammedün Rasûlullah’ cümlesi de ilave edilir, Allah’ı bir kabul etmenin yanında Peygamber’in (s.a.v.) peygamberliği de tasdik edilmiş olur, bir de peygamberlikle velilik de beraber bulunursa nasıl olur! 

Bu iki ifadenin bütünü, velayet ve nübüvvet kemalatının tamamını câmidir (içinde toplamıştır). Veliliği zılâl zulmetlerinden (gölgelerin karanlıklarından) temizleyen ve de nübüvveti en yüksek derecesine ulaştıran kimse, bu iki saadet yolunun kılvazudur. 

***

Allah’ım! Bu yüce kelimenin (kelime-i tevhidin) bereketlerinden bizleri mahrum bırakma! Bu kelime üzerine bizleri sebatkâr eyle! Onu tasdik halinde iken canlarımızı al, onu tasdik edenlerle beraber bizleri haşret! Bu kelimenin ve bu kelimeyi tebliği eden peygamberlerin (aleyhimü’s-salâtu ve’t-tahiyyâtu ve’t-teslîmâtu ve’l-berakâtu) hürmetine bizleri cennetine koy! 

***

Bir de bilinmelidir ki; 

Nazar ve kadem âciz kalıp, himmet kanadı inip salındığında ve de sâlikin muamelesi mutlak gayba geldiğinde, bu mahalde, ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah’ cümlesinin kademi olmaksızın seyir mümkün olmaz. 

Ayrıca o yolu bu mukaddes kelime-i tayyibenin himayesi olmaksızın aşmak da mümkün değildir. 

Sâlik bu mahalde, bu mukaddes kelime-i tayyibeyi her bir zikredişinde, bu kelime-i tayyibe sayesinde, bu kelimenin hakikatinin yardımı ve desteği ile o mesafeden bir adım kat’etmiş, nefsine uzak Hak Sübhânehu’ye yakın düşmüş olur. 

Anılan mesafenin her bir parçası, imkân âlemi dairesinden kat be kat daha büyüktür. 

Buradan da bu zikrin fazileti anlaşılabilir ki; bu kelime-i tayyibenin yanında dünyanın tamamını bir kıymeti olmadığı gibi, his dahi edilmez. Büyük bir okyanustaki bir damla kadar bile kıymeti yoktur.

Bu ifadenin büyüklüğü, onu söyleyenin büyüklüğüne göredir. Söyleyenin derecesi ne kadar yüksek ve yüce olursa, bu kelime-i tayyibenin büyüklüğü de o kadar çok ve tesirli olmaktadır. 

Şiir: ‘Yezîdüke vechuhu husnen / İzâ mâ zidtehu nazaran: Güzellikleri artar o yüzün / Bakışın arttıkça ona senin.’ 

Şu dünyada, bir insanın bir köşede oturup da lezzetle ve tadını alarak bu kelime-i tayyibeyi zikretmeyi temenni etmesine denk bir temenninin bulunduğunu sanmıyorum. 

Ancak elden ne gelir ki, her temenniyi elde etmek mümkün olmuyor. Bazen gaflet hali ve de halka karışmak gerekiyor...

***

'Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şe kadirsin!’ (Tahrim suresi, 8) 

'Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. 

Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a da mahsustur!’ (Saffât suresi, 180-182) [Mektubat-ı İmam-ı Rabbani k.s., 2, 37]