“Eğer, ‘Râbıta hakkında Hâlid Efendi’nin ve diğer birçok ulemânın risâleleri ve cevâzı hakkında da delilleri vardır’ denilecek olursa, cevâben derim ki: Onların herbiri tarafımızdan mütâlaa olundu ve oradaki delillerin, “Evhenü min beyti’l-ankebût”(30) olduğu anlaşıldı.”


Yâhu, her şeyden evvel o deliller; âyet, hadis ve Allah dostlarının icmâ‘ıdır. Bu itibarla (hâşâ) “örümcek ağından daha zayıf” değildir. Tam aksine, “Erfeu min âlemi’l-melekûti ve a‘lâ min Arşi’l-Ceberût”tur. Yani melekût âleminden daha yüksek, ceberût olan Allâh’ın Arş’ından daha a‘lâdır.

Bu zât kimdir bilmiyorum. Ancak,

Kad tenkiru’l-aynü dav’e’ş-Şemsi min ramedin
Ve yenkiru’l-femü tâ‘me’l-mâi min sekamin.”

(Bazan göz, herhangi bir hastalıktan dolayı Güneş’in ışığını göremez de inkâr eder. Ve yine ağız da, bazan bir illetten dolayı, suyun tadını anlayamaz) fehvâsınca, bazı inkârcı ve inatçılar tarafından çeşitli eserlerde, yalan-yanlış sözler sarfedilmiş olabilir. Bunların doğru olup olmadıklarını araştırmak gerekir.

Lâkin bu zât, tedkik mumunu yakıp, râbıta ehli hakkında kulağına gelen çirkin sözlerin ne denli birer iftira ve karalamadan ibaret olduğuna bakmıyor... Böyle bir araştırma lüzûmunu hissetmiyor. Bütün bu karalamaları, birer hakîkatmiş gibi kabul edip, ona göre ahkâm kesiyor!