Halis ECE

Mekke-i Mükerreme’nin fethi için, Hicret’in 8’inci yılında Ramazan ayı başlarında (ramazandan iki gece geçince), Medîne-i Münevvere’den Mekke’ye doğru yola çıkıldı. Ramazân-ı Şerif’in 13’üncü günü fethedildi.

8’inci Hicrî yılın Ramazan ayının 1’inci günü, Milâdî 22 Aralık 629 Cuma gününe tekabül etmektedir. Ramazân-ı Şerif’ten 2 gece geçtikten sonra Medîne’den ayrılındığına ve günün gecesi gündüzünden önce geldiğine göre, cumartesi gündüzün yola çıkılmış oluyor. Hicrî 13 Ramazan 8 senesinin karşılığı da, Milâdî 3 Ocak 630 Çarşamba günü olduğuna nazaran, Mekke-i Mükerreme’nin fethi, bugüne kadar bilinegelen 1 Ocak günü değil, 3 Ocak günüdür.

Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, Ramazân-ı Şerif’in 2’nci günü (yani cumartesi) ikindi namazından sonra, on bin kişilik ordusunun başında Medîne’den yola çıktı. Kendileri dâhil, bütün Müslümanlar oruçlu idi. Yola çıkarken, “Orucunu tutmak isteyen tutsun, açmak isteyen de açsın” buyurarak i‘lân ettirdi. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz orucunu tuttu. Ashâb-ı kiram (r.anhüm) da onunla birlikte oruçlarını tutmaya devam ettiler. Bu minvâl üzere Medîne’ye 7 mil uzaklıktaki Susul mevkiine geldiler. (1 kara mili, 1609 m.’dir.)

Serdâr-ı Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem Efendimiz (s.a.v.), Zübeyr bin Avvâm’ı (r.a.) 200 kişilik bir süvâri birliğinin başında öncü olarak ileri gönderdi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Arc’a geldiklerinde çok susadılar. Susuzluğunu gidermek için başına su döktü ve mübârek yüzünü yıkadı. (Arc, Medîne ile Mekke arasında hacılar yolu üzerinde, derli-toplu bir köydür. Medîne’ye uzaklığı, 78 mildir.) Bu esnada oruç, halka da ağır gelmeye başladı ve ashap tarafından, “Yâ Resûlellah, halk, sizin ne yapacağınıza bakıyor?” denildi. Resûlüllah Efendimiz, Usfan ile Emec arasındaki Küdeyd mevkiine gelince, ikindi namazından sonra binek üzerinde iken bir bardak su (veya süt) getirtti ve halk kendisine bakarken, onu kaldırıp içti, orucunu açtı. Müslümanlar’ın da oruçlarını açmalarını emretti. Bir cemaatin oruçlarını tutmaya devam ettikleri kendisine haber verilince, “Onlar, emre karşı gelenlerdir. Siz, sabahleyin düşmanlarınızla karşılaşacaksınız! Orucu açmak, sizin için zindeliktir” buyurdu.

... ve nihâyet, değil takvim yapraklarına, ciltlerle kitaplara ancak sığabilecek fevkalâde askerî stratejik taktiklerle, hukûkî-idarî-ictimâî-insanî güzel örnekler ve mûcizelerle dolu bir seferin neticesinde, “Feth-i Mübîn” tecellî etti, Mekke-i Mükerreme fetholundu.


FETİH GECESİ YAPILAN İBÂDET VE ZİKİRLERİN TESİRİ...

Mücâhidler, Mekke’yi fethettikleri günün gecesinde sabaha kadar tekbir, tehlil getirmekten, Ka‘be’yi tavâftan geri durmadılar. Bunu gören Ebû Süfyan, karısı Hind’e;

— Sen bunun, Allah’tan olduğu kanaatinde misin? diye sordu.
Hind cevap verdi:

— Evet! Bu, Allah tarafından olan bir iştir!
Ertesi günü sabaha çıkınca, Ebû Süfyan, erkenden Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in yanına geldi. Peygamberimiz (s.a.v.) ona:

Sen Hind’e, ‘Bunun, Allah’tan olduğu kanaatinde misin?’ diye sordun. O da,‘Evet; bu, Allah tarafından olan bir iştir!’ diye cevap verdi, buyurdu. Bunun üzerine Ebû Süfyan şöyle dedi:

— Şehâdet ederim ki, sen, Allâh’ın kulu ve Resûlü’sün. Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a andolsun ki, bu sözümü, Allah ile Hind’den başka, insanlardan hiç kimse işitmemiştir! (1)


“İSÂF” VE “NÂİLE”NİN ÂKIBETLERİ!..

Kureyş müşrikleri, İsâf ve Nâile adlarındaki iki puta da taparlar ve bunların yanında kurbanlar keserlerdi.

Rivâyete göre İsâf, Cürhümîler’den Bağy’ın bir oğlu, Nâile de yine aynı kabîleden Dîk’in kızı idi. Bunlar, Ka‘be’nin içinde zina ettikleri veya öpüştükleri için, Hz. Allah onları taşa çevirmişti. (2)

Bunlar, Ka‘be’den çıkarılarak herkes görüp ibret alsınlar da günah işlemekten sakınsınlar diye biri Safâ, diğeri de Merve tepeciğinin üzerine dikilmişti. Ancak zamanla, niçin dikildikleri unutularak, onlara, eller ve vücutlar sürülmeye başlandı. Daha sonra da bunlar, tapılan birer put hâline geldiler. Onları putlaştıran da, Amr bin Luhay idi. Kendisi, Mekke’nin idaresini ele alınca, “Sizden öncekiler bunlara taparlardı!” diyerek, İsâf ve Nâile’ye tapmalarını ve sürünmelerini halka emretti. Birini Ka‘be’nin yanına, diğerini de Zemzem kuyusunun üzerine dikti. Kurbanlar bunların önünde kesildi. Yanlarından geçilirken onlara sürünüldü. Beytullâh’ı tavâf eden kimse, önce İsâf’tan başlar, onun önünde istilâm yapar, tavâfı da Nâile’nin yanında istilâmla tamamlardı.

Bunlar, Kureyşîler’le Ahâbiş kabîlesinin putları idi. Mekke’nin fethine kadar bu putperestlik devam etti. Fetihten sonra Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, diğer putlarla birlikte onları da kırdırdı. (3)


DİPNOTLAR
(1) İmâm Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5, 93
(2) İbn İshak, İbnü Hişâm, Sîre, 1/84-5
(3) Ezrakî, Ahbâru Mekke, 1, 119-20