Halis ECE

İslâm medeniyetinin zirveye ulaştığı günlerde, kendisine bir saray yaptırmaya başlamış olan Endülüs halîfesi Hakem, bu muhteşem sarayının bahçesinde yeryüzünün bütün çiçeklerini de bulundurmak istiyordu. Bunun için saray bahçıvanları kendisinin haberi olmadan bitişikteki dul kadının tarlasını bile saray bahçesine katmışlardı.

Toprak sahibi zavallı kadın sağa-sola baş vurmuşsa da, kimseye sesini duyuramadığı için, verilen paraya râzı olmaya mecbur kalmıştı. Bir gün kendisine, “Kurtuba kadısı Beşir’e mürâcaat et; zira halîfe, İslâm hukukunun tatbikçisi olan kadıları mutlaka dinler” dediler. Yaşlı kadın umutsuzluk içinde Kurtuba kadısına gelerek, tarlasını halîfenin saray bahçesine kattıklarını, verilen paraya râzı olmadığı halde kendisini dinlemediklerini söyler.

Son derece zekî olan Kurtuba kadısı Beşir, “Sen bekle, ben işini hallederim” diyerek eline bir çuval alıp, halîfenin bahçedeki çiçekler arasında dolaştığı sırada bahçeye girer. Oradaki yumuşak topraklardan elindeki çuvala doldurmaya başlar. Halîfe bundan bir şey anlayamazsa da merakla neticeyi bekler.

Kadı Beşir, çuvalı ağzına kadar toprakla doldurduktan sonra halîfeye seslenir:

— Yâ Emîre’l-Mü’minîn! Şu çuvalı sırtıma kaldırır mısınız?

Halîfe işin iç yüzünde bir şeyler olacağını sezmesine rağmen, gelip içi dolu çuvalı Kurtuba kadısının sırtına kaldırmak için kendini zorlar; fakat çuval, ağzından dökülürcesine dolu olduğu için oldukça ağırdır, kaldıramaz.

— Bu çuval ağzına kadar dolu, kaldıramıyorum yâ Beşir, der. Beşir’in beklediği olmuştur. Cevabını yapıştırır:

— Nasıl olur yâ Emîre’l-Müminîn! Kaldırmanız lâzım; zira siz, sadece bu bir çuvalı değil, şu gördüğünüz koca tarlayı hem de yedi kat olarak boynunuza halka gibi geçmiş vaziyette kaldıracaksınız, der.

Halîfe,

— Bu nasıl olur, yâ Beşir? deyince Kadı Beşîr,

— Anlatayım yâ Emîre’l-Müminîn! der ve şunları söyler: Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Kim birinin bir karış toprağını gasp ederek alırsa, o toprak yedi kat yerin dibine kadar kıyâmette gasp edenin boynuna geçirilecek. Kaldırması için melekler ateşten kamçılarla kırbaçlayıp azap edecekler” buyurdu. Bu sebeple siz de, sadece bu bir çuval toprağı değil; belki, sahibesinin rızâsı olmadan bahçenize kattığınız şu koca tarlayı, yedi kat aşağısına kadar halkalanmış olarak boynunuza takıp yukarı kaldıracaksınız. Bu koskoca tarlayı kaldırmayı gözünüz kesiyor da, şu bir çuval toprağı mı kaldıramayacaksınız?

Bu cevap karşısında düşünceye dalan Endülüs halîfesi Hakem, emrini verir:

— Kadın toprağına, gasp eden de cezâsına kavuşmalıdır. Bir çuval toprağı kaldıramayan, yedi kat yerin dibine kadarını hiç kaldıramaz.
***

Evet, onlar böyleydiler. Adâlet ve hakkaniyet hususunda yapılan îkazlara kulak tıkamıyor, yapılması gerekeni derhal icrâ ediyorlardı. Maksat, canlı-cansız bütün varlıkların hukûkuna riâyetti. Çünkü İslâm’ın gösterdiği hedef buydu. O bakımdan, çeşitli sebeplerle zaman zaman meydana gelen veya gelebilecek aksaklıkları da, böylesine titiz bir şekilde sür‘atle düzeltiyor, vâki zararları telâfi ediyorlardı.

Peki, ya bugün?!