Halis ECE

Rivâyete göre, bir a‘râbî Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’e gelip, kendisine bir şeyler vermesini istemişti. Peygamberimiz de ona bazı şeyler vermiş ve;

“— Sana ihsanda bulunmuş oldum mu?” diye sormuştu. A‘râbî ise,

“— Hayır, sen bu kadar şeyle ne bir ihsan, ne de bir iyilik yapmış oldun!” demişti.

Bunun üzerine orada bulunan ashâb-ı kirâm a‘râbîye kızıp, onun üstüne yürüdüler... Resûl-i Ekrem (s.a.v.), sâkin olmalarını, geri durmalarını işâret buyurdu. Sonra, kalkıp hâne-i saâdetlerine girdi. Haber salıp a‘râbîyi eve çağırdı. Kendisine verdiğini artırdı ve râzı etti:

“— Şimdi sana ihsanda bulunmuş oldum mu?” diye sordu. A‘râbî,

“— Evet. Allah senin ev halkını ve kabîleni hayırla mükâfatlandırsın” dedi.

Bunun üzerine Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimiz:

“— Sen bize gelmiş ve bir şeyler istemiştin. Biz de sana istediğini vermiştik. Sen, önceki söylediğin sözü sarfedince, bundan dolayı ashâbımın kalbinde biraz kızgınlık hâsıl oldu. Arzu edersen, şimdi önümde söylemiş olduğun sözü, onların önünde de söyle ki; kendilerinin sana karşı kalplerinde meydana gelen kini gidersin” buyurdu. A‘râbî,

“— Olur” dedi ve ertesi günü sabahleyin veya öğleden sonra geldi. Resûl-i zîşân Efendimiz,

“— Bu arkadaşınızın karnı aç idi. Bizden yiyecek istemişti. Biz de kendisine bir şey vermiş idik. O da o zaman, söylediği sözü söylemişti. Kendisini eve çağırdık. Verdiğimizi artırınca, râzı olduğunu söyledi” buyurdu. A‘râbîye de,

“— Böyle değil mi?” diye sordu. A‘râbî,

“— Evet; Allah senin ev halkını ve kabîleni hayırla mükâfatlandırsın” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

“— Benim misâlim ile bu a‘râbînin misâli, devesi kaçan bir kimsenin misâline benzer... Öyle ki; halk, deveyi yakalamak için ardına düşmüş; bu da ancak, onun ürküp kaçmasını artırmıştır! Deve sahibi ise onlara;

"Siz devemle benim aramdan çekiliniz; çünkü ben ona, sizden daha iyi alışığım ve onu yakalamanın yolunu daha iyi bilirim” diyerek seslenip, yerden eline aldığı kuru otu, ön tarafına yönelerek ona uzatmış ve yanına gelince de, ıhdırıp üzerine yükünü sarmış ve binmiştir.

"Eğer şu adam, önceki sözünü söylediği zaman, sizi bıraksaydım, onu öldürecektiniz, cehenneme gidecekti!” (İmâm Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn, II, 481; Kadı İyâz, Şifâ, I, 93)