Halis ECE


Tevvâb”, lûgatte rücu‘ etmek-dönmek mânâlarına gelen “tevbe” masdarından meydana gelmiştir.

Tevbe” kelimesinin ism-i fâili, “tâib”dir; tevbe eden mânâsınadır.

Tevvâb” ise, tâib kelimesinin mubâlağa sîgasını teşkil eder.

İslâmî ilimler ıstılâhında ise bu mefhûm, mevzûmuzun başlığından da anlaşılacağı üzere, Allah Teâlâ’nın güzel isimlerinden birisidir. Cenâb-ı Hakk’ın tevbeleri ziyâdesiyle kabul edip günahları bağışlaması mânâsına gelir.

O bakımdan kul, ne kadar günahkâr olursa olsun, Allâh’ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Eğer âsi/günahkâr olan kişi, yaptıklarına hakiki mânâda pişmanlık duyarak tevbe edecek olursa, Hazret-i Mevlâ o kişinin tevbesini kabul eder.
***

Allah Teâlâ, Tevvâb sıfatının bir tecellîsi olarak, kullarının tekrar tekrar tevbe edebilmeleri için çeşitli sebepler hazırlar; kullarına âyetlerini ızhâr edip, onları, tenbihlerine kulak vermeye sevk eder... Korkutucu ve îkaz edici beyanlarına muttali kılar. Böylece kullar, günahların getireceği gâileleri öğrenip, tevbeye yönelirler. İşlemiş ve işlemekte oldukları günahlardan tevbe ile bir daha işlememeye azmederler. Allah Teâlâ da lûtuf ve keremiyle onların tevbelerini kabul buyurur. (İmâm Gazâlî, el-Maksadü’l-Esnâ, Şerhu Esmâillâhi’l-Husnâ, s. 101)
***

Yazımızı, Nakşibendî Yolu Müceddidîn kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin, bu mevzûdaki izahlarıyla noktalayalım:

“Âyet-i kerîmede, “Ondan (Allah’tan) mağfiret dile. Muhakkak ki o, tevvâbdır (tevbeleri çok kabul edendir)(Nasr sûresi, 3) buyuruluyor.
Tevvâb’, Hazret-i Mevlâ’nın sıfatıdır... Tâiblerin tevbelerini kabul buyurucu ve azâbından rahmetine dönücü mânâsınadır.

"‘Tâib’, (tevbe eden) kulun sıfatıdır. Zâhiren ve bâtınen isyandan ibâdete rücu‘ edici demektir.

"Bu itibarla mü’minler iki kısımdır:

“Biri, tâiblerdir ki bunlar ehl-i cennettir.

"Diğeri, gayr-i tâiblerdir (tevbe etmeyenler) ki, onlar meşiyyet-i ilâhîdedirler. [Yani, Cenâb-ı Hak dilerse azâb eder, dilerse cennetine koyar.]


"Bu âyet-i celîlede Resûlüllah Efendimiz’e ‘ve’s-tağfirhü’ (buyurularak) istiğfarla emir, emr-i imtina‘dır; çünkü, Fahr-i Kâinat Efendimiz’den günah sâdır olmamıştır ve olmaz. Öyleyse mağfiretten murâd, ümmetidir; ‘ümmetin için mağfiret talep et’ demektir.”