Halis ECE

Âni ölümler, bir bakıma insanların pek hoşuna gitmez. Zira, âhiret hazırlığı yapmadan, üzerindeki hakları ödeyemeden, tevbe ve istiğfâr gibi mânevî temizlik yapamadan ansızın gitmek, herhalde iyi bir şey değildir, diye düşünülür. Bundan dolayıdır ki, Allah dostları mü'minleri îkaz eder; ölümün her an gelebileceğini hatırlatarak maddeten ve mânen hazırlıklı olmayı tavsiye ederler.


İşte o zaman âni ölümün mü'min için bir tehlikesi olmaz. Zira onun ölümündeki ânilik zâhirdedir, yani dış görünüştedir; bâtında, içte, esasta değil...

O, kendi içinde ölümü her an bekliyor, tevbe ve istiğfarı dilinden düşürmüyor, kalbinden eksik etmiyor. Artık o mü'min için âni ölüm, bir korku ve endişe kaynağı olmaktan çıkıp, bilakis, “Allah'tan bir hediye” hâlini alır. Nitekim Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:

“Ani ölüm, mü’mine Allah’tan bir hediye, kâfire ise hasrettir.” Bir başka rivayette ise, “Âni ölüm kafir için üzücü bir yakalanış, mü’min için ise bir rahmettir” buyurmuşlardır. [Rudâni, Cem’u'l-Fevâid (Büyük Hadis Külliyatı), 1, 2397]

Çünkü kâfir, ömür nîmetini müflis olarak elden kaçırdığı için, âni ölüm ona üzüntü-keder, esef ve sıkıntıdır.

Bununla beraber, uzun hastalıklardan sonra vefât eden mü'minlerin de mânen temizlendiği ümit edilir; fikren ve zihnen tevbe ve istiğfarla âhiret hayatına hazırlanmış olduğu kabul edilir.

İsterseniz bu mevzuyu, tâbiîn devrinin velilerinden dinleyelim. Bakalım onlar bu gibi hususları nasıl değerlendiriyorlarmış, görelim.

Tâbiîn'in ileri gelen büyüklerinden Hz. Vüheyb, Yûsuf bin Esbat ve İmam Sevrî (k.esrârahüm) hazerâtı bir araya gelmiş sohbet etmekteydiler. İmam Sevrî hazretleri bir ara şöyle dedi:

— Ben artık âni ölümü istiyorum!

Öteki sordu:

— Niçin?

— Fitneler çoğalıyor, onlara karışmamak için.

Yûsuf bin Esbat (k.s.) buna karşılık verdi:

— Ben âni ölümü istemiyorum. Çünkü yapacağım tevbe ve istiğfarlardan biri makbûl olabilir. Ölürsem, tevbe ve istiğfar yapma imkânını yitirmiş olurum.

Bu sözleri sükûtla dinleyen Vüheyb hazretlerine de sordular:

— Sen ne dersin, bu düşünce ve değerlendirmelere?

Hz. Vüheyb boynunu bükerek cevap verdi:

— Ben ne öyle derim, ne de böyle. Allah Teâlâ hakkımda neyi takdir etmişse onu bekler, hayırlısını dilerim.

İmam Sevrî hazretleri bu cevaptan çok memnun oldu ve:

— Vallâhi içimizde en doğrusunu sen söyledin. Sen rûhânîlerin sözüyle bağladın bizi, dedi.
***
Evet, gerçek olan budur. Rabbimizin hakkımızda hayırlı hükmünü beklemek... Ancak bu bekleyiş, ihmâl ve gaflet deryasında değil de; şuur, idrâk ve tefekkür içinde olmalıdır. Yoksa hazırlıksız âni ölümler, hayra değil –Allah korusun– şerre ve sû-i hâtimeye sebep olabilir.

***
HZ. ALİ’DEN (R.A.) HİKMETLİ SÖZLER

• Câhil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden tam olarak çıkamadığı bir meselede, “En iyisini Allah bilir” demekten sıkılmasın.

• Hevây u hevese uymak, insanı hak yoldan alır. Uzun emelli olmak ise, âhireti unutturur.

• Gerçek fakih ve âlim odur ki;
– İnsanlara Allah'ın rahmetinden ümit kestirmez, azâbından emin kılmaz.
– Allâh'a isyan yolunda tâviz vermez.
– Kur’ân'a karşı rağbeti bıraktırıp başka şeylere götürmez.

• Kalpler, içi boş kaplara benzer. Hayırlı olan, hayırla dolu olandır.

• Takvâ, hataya devamı bırakmak, amellere güvenip aldanmamaktır.

• Elinde bolca dünyalık varsa, onunla ferahlanma! Ondan kaybettiğin olursa, hüzne boğulma! Bütün gayretini ölümden sonrası için harca...