BESMELE NEDİR?

"Besmele" olarak isimlendirilen “Bismillâhirrahmânirrahîm” cümlesi, hemen herkesin bildiği üzere, "Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla" manasına gelmektedir. Bu sözün biz Müslümanlar için önemi büyüktür. İyi ve hayırlı bütün işlerin başında söylenmesi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) tarafından mü’minlere tavsiye edilmiş ve "Bismillâhirrahmânirrahîm ile başlanmayan her işin bereketi kesiktir" (1) buyrulmuştur.

Bu itibarla selef-i salihin (geçmiş bütün büyüklerimiz) her hayırlı işe Bismillahirrahmânirrahîm diyerek el atmışlardır.

Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) yine buyurmuşlardır ki: "(Bütün semâvi) kitapların anahtarı, Bismillâhirrahmânirrahîm, yani Besmele’dir." (2)

Bu hadisi kendilerine rehber edinen bütün İslâm büyükleri va’zlarına-sohbetlerine, yazdıkları eserlerine evvela Besmele, sonra Hamdele, sonra da Salvele ile başlamışlardır.

Binaenaleyh bu yazımızda, Allah’ın ilk emri Besmele ile okumayı anlatan, ona bağlı yaşamayı ve onu nesiller boyu yaşatmayı teşvik eden, Besmelesizliğin ise zararlarına-tehlikelerine işaret eden bilgiler-belgeler vermeye çalışacağız. 

***

RABBİMİZİN İLK EMRİ: BESMELE

“Yaratan Rabbının ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı! Oku! Rabbın sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalem ile yazmayı öğretti! Ve insana bilmediği şeyleri (hep) O öğretti.” (Alak suresi)

Görüldüğü üzere Hz. Allah’ın ilk emri, Rabbımızın adıyla okumak, yazmak…

Günümüzde de bazı kimseler, bazı kesimler Rabbımızın ilk emri “oku” diyorlar/diyebiliyorlar ama, “Rabbının adıyla oku!” demeye bir türlü dilleri varmıyor, gönülleri elvermiyor...

Dünkü o ne kader övünülesi güzel hallerden bugün ne denli dövünülesi durumlara geldik... Dün sıbyan (ilkokul) talebelerimiz okullarına Besmele alayları tertiplenerek dualarla başlarlardı. Dedelerimiz çocuklarını öyle okuturlardı.

Peki ya bugün?.. 

***

HER SURENİN BAŞINDA BESMELE 

Yüce Kitabımız Kur'ân-ı Kerim surelerinin -Tevbe sûresi hariç- hepsinin başında Besmele vardır.

Besmele’nin her sûrenin müstükil/bağımsız bir ayeti mi, yoksa bütün sûrelerin başında okunan tek bir ayet mi olduğu ihtilaflıdır. Ancak sahih görüşe göre Besmele, sadece Fatiha sûresi ve dolayısıyla da Kur’an’ın ilk ayetidir. Bu sayede Fatiha’nın ayet sayısı yediye tamamlanır. Böylece, “Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi (ayeti) ve Kur’an-ı Azim’i verdik” (3) ayet-i kerimesindeki bu ifadede tasdik edilir.

Hâsılı, Fatiha-i şerife Besmele ile birlikte yedi ayettir; namazların her rek’atinde tekrarlanır. Bununla birlikte cemaatle kılınan namazlarda imam, kıraatin cehri okunduğu vakitlerde de Besmele’yi içinden, diğer altı ayeti ise sesli okur. 

Ayrıca bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1221-besmele-yi-fatiha-ya-bitistirerek-okumak.html


***

KAZA VE BELALARA KARŞI BESMELE 

Kaza-bela ve musibetler karşısında almamız gereken manevi tedbiri hatırlatan Rasûlüllah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Bir tehlikeye düştüğünde, sıkıntıya maruz kaldığında, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm, Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-ayyi’lazîm’ (Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla, pek yüce ve çok büyük olan Allâh'ın yardımı, ihsanı olmasa; hiçbir tehlikeye-sıkıntıya karşı korunabilmeye güç, kuvvet, tâkât yoktur; O’na sarılmaktan, O'ndan yardım dilemekten başka çâre bulunmaz!) demeğe devam et. Çünkü Allah Teala bunların hürmetine belâ ve musibetlerin nicelerini def eder." (4)

Yine bir başka manevi tedbiri bize bildiren Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), her gün sabah-akşam üçer defa aşağıdaki, Besmele’yle başlayan duayı tekrarlayan kimseye, hiç bir şey zarar veremez, buyurmuşlardır. "Allah'ın ismiyle, O'nun adı sayesinde ne göklerde, ne yeryüzünde hiç bir şey zarar veremez. O her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir." (5) 

Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) eve girme adabıyla ilgili olarak da buyuruyorlar ki: "Sizden biriniz evine girmek istediğinde şeytan onu takip eder. Eve gireceğinde şayet ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diyerek Besmele çekerse, şeytan, ‘Bu evde bana girecek yer yok’ der." (6)

Besmele Kur’an-ı Kerim’de tam olarak sadece Neml sûresi 33. ayette geçmekte… Ve Süleyman aleyhisselâmın Sebe’ melîkesi Belkıs’a yazdığı mektubun Besmele’yle başladığından bahisle, “Muhakkak o (mektup) Süleyman’dandır. Ve o hakikaten, Bismillâhirrahmânirrahîm (Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla başlamaktadır)diye bizlere nakledilmektedir. 

***

BESMELE’DEKİ ESRAR 

Ruhu’l-Beyan isimli meşhur tefsirinin bidayetinde-başlangıcında İsmail Hakkı Hazretleri buyuruyor ki: “Kur’an-ı Ker’im’deki bütün esrar-ı ilahiye, onun başındaki Fatiha’da… Fatiha’da olan bütün esrar-ı ilahiye, onun başındaki Besmele’de… Besmele’de olan bütün esrar-ı ilahiye, onun başındaki ‘Ba’ da… ‘Ba’da olan bütün esrar-ı ilahiye de onun altındaki nokta’da mündemiçtir (toplanmıştır). Bunu bütün fuseha (fasihler: düzgün, anlaşılır ve güzel konuşan edipler-hatipler) ve fudalâ (fazıllar: üstün meziyet, ilim-irfan sahipleri) böylece bildirmişlerdir.” (7) 

"Besmele-i şerife 19 harftir. Yatarken 19 defa okuyup yatanlar, Cehennem zebânilerinden-bekçilerinden emîn olur. Cehennem hâzinlerinin büyükleri 19 adet olduğu ayet-i kerime ile sabittir. ["Üzerinde ondokuz (bekçi melek) vardır." (Müddessir suresi, 30)]

"Bir işin halli, bâhusus mahkemeden beraet için 51 Besmele okuyup, kapıdan girerken 'Huu' denir. Bi-iznillâhi Teâlâ her iş ve müşkil hallolur. Esrâr-ı Besmele'dendir..." [Süleyman Hilmi Tunahan kuddise sırruh, Ahbâb hocaefendi merhum, Notlar, s. 72]

***

BESMELE HAKKINDA BİR TETKİK

Besmele’nin “ba”sı beka-i ilâhiyyeye… “Sin”i selamet-i ilahiyyeye ve selamet-i ilahiyyenin mü’minlere olduğuna… “Sin”in uzun yazılışı, din-i Muhammedî’nin uzun zaman devam edeceğine… Besmele’nin “mim”i, Muhammed aleyhisselâmın kendisine… “Mim”in içindeki beyazlık, bu din-i Muhammedî’nin nuruna delalet etmektedir. 

Mü’minlere olan selamet-i ilahi nedir?

Şüphesiz Hz. Allah’ın biz mü’minlere olan en büyük saadet ve selameti; bizim gibi aciz kullarını, diğer insanların arasından seçip kulluğuna kabul buyurmasıdır. Nitekim Hz. Allah’ın (c.c.) Peygamberimiz Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.) Mi’rac’da Huzur-i İlahisine kabul buyurup, “Habibim! Kâinatımı görüp seyrettin. İste benden, ne istiyorsun?” diye sorduğunda, Peygamberimizin, “Sana kul olmayı isterim, ya Rabbi!” demiş olması, bunun en güzel ve en büyük delilidir.

Hz. Musa (a.s.) zamanında zengin ve mağrur bir Yahudi onun yolunu keser ve onunla alay ederek, “Yine nereye gidiyorsun ya Musa!” der. Hz. Musa hiç tereddüt etmeden “Tur-i Sina’ya, Rabb’imle konuşmaya gidiyorum” der. Yahudi şirretleşerek, “Eğer Rabb’in ile konuştuğun doğru ise, ona söyle de benim cezamı hemen versin” der. Hz. Musa (a.s.) Tur-i Sina’ya gider Allah Teâlâ ile mükâlemesini/konuşmasını yapar, sonra da boynunu bükerek Yahudi’nin ona dediklerini arz eder ve: “Ya Rabbi! Bu Yahudi’nin bana dediklerini sen biliyorsun! Cezasını vermeyecek misin?” der. Hz. Allah (c.c.) “Ya Musa! Ona cezalarımın en büyüğünü verdim” buyurunca, Hz. Musa sorar: “Ya Rabbi! Senin kullarına verdiğin en büyük cezan nedir?” Hz. Allah (c.c.) da, “Ya Musa! Benim kullarıma verdiğim en büyük ceza, yaratıp yaşattığım bir kulumu kulluğumdan kovmam ve ebedi hayatını mahvetmemdir. İşte o Yahudi de böylece mahvolan kullarımdandır” buyurur.

Şu halde mü’minler, dünyaya ve onun fani olan varlıklarına ve saltanatına asla aldanmamalı ve en büyük nimetin Allah’a kul, Peygamberine ümmet olarak ona kavuşabilmek olduğunu, hayatları boyunca asla unutmamalıdırlar. Çünkü dünya geçici, ahiret ebedidir.

Nitekim Hz. Allah (c.c.), “Kâfirler, azabı gördükleri zaman, çok kez (pişmanlıkla) ‘Keşke Müslüman olsaydılar (olsaydık)’ diye temenni edecekler. (Ey Rasûlüm!) Onları bırak (kendi hallerine)! Yesinler, dünyalıkları ile övünüp zevklensinler. Emel (uzun yaşama arzusu) kendilerini oyalaya dursun. Sonra (başlarına gelecek musibeti) görecek ve bileceklerdir” (8) buyurmaktadır. 

***

BESMELE’NİN TARİHÇESİ

Hz. Allah (c.c.) tarih boyunca Besmele-i şerifeyi şu 4 zümreye ihsan etmiştir:

1. Nuh aleyhisselâma
 
Kur’an-ı Ker’im’den öğrendiğimize göre Rabbımız ona bu Besmele’nin yarısını ve sadece “Bismillâh” kısmını ihsan etmiş, o da bu yarım Besmele ile yaptığı gemisini Tufan’da hem yürütmüş hem de durdurmuştur. “(Hz.Nuh) dedi ki: Binin (geminin) içerisine. Onun yüzüp gitmesi de, durması da Bismillah iledir (Allah’ın adıyla yürür, durur)…” (9) Hz. Allah Nuh aleyhisselâmın hem kâfirlerden, hem de Tufan’dan kurtuluşunun bu yarım Besmele ile tahakkuk ettiğini-gerçekleştiğini, kitabıyla bizlere bildirmektedir.

2. Süleyman aleyhisselâma

Dersimize mevzu olarak aldığımız bu ayet-i kerimeden de öğrendiğimize göre, Hz. Allah Besmele’nin tamamını Süleyman aleyhisselâma vermiş… O da Besmele’nin tamamı olan bu “Bismillâhirrahmânirrahîm” ile hem dünyanın, hem de içindeki canlı-cansız her şeyin hâkimi ve sultanı olmuştur.

Nuh aleyhisselâm yarım Besmele ile gemisini hem yürütür hem durdururken, Süleyman aleyhisselâm da bu tam Besmele’yle rüzgârlara hükmetmiş… Ve Sebe’ sûresi, 34/12. ayeti medlûlünce Hz. Allah, rüzgârları emrine vermiş… Ordusuyla birlikte günün sabahtan öğleye kadarki vaktinde bir aylık, öğleden akşama kadarki vaktinde ise yine bir aylık yol kat’ederek, bugün dahi en ileri teknolojiye sahip ülkelerin bile ulaşamadığı saltanata kavuşmuştur.

Onun bu saltanatı, İlâhi lûtuf gereği olduğu için, kıyamete kadar da hiç bir insan bu saltanata ulaşamayacaktır.

3. Muhammed sallallâhü aleyhi veselleme

Hz. Allah (c.c.) bu Besmele’nin tamamını Habibi Muhammed aleyhisselâma vermiş ve o bu Besmele ile Mi’raca yükselmiş, Arşı, Kürsî’yi, mülk ü melekûtü temaşa etmiş ve Cemal-i İlâhi ile müşerref olmuştur.

4. Ümmet-i Muhammed’e vermiş

Ümmet-i Muhammed de, bu Besmele’ye eğer sahip çıkar ve bununla doğar, bununla yaşar, bununla ölürlerse, Rasûlüllah’ın Mi’rac’da geçtiği bütün safhaları geçecek ve cennete varıp, Cemal-i İlâhi ile müşerref olacaklardır.
***

Bir rivayette şöyle anlatılmaktadır:

Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Mi’rac’da, Arş’ın altında bir kubbe ve o kubbeden de dört nehrin çıktığını görmüş… Hayran olup, Cenab-ı Hakk’a, aynı kubbenin altından nasıl rengi, tadı, kokusu ayrı dört nehrin çıktığını merak ettiğini arz etmiş… Cenab-ı Hak da ona, kubbenin altına girmesini emretmiş… Peygamberimiz kubbenin altına girip bakınca, hayranlığı bir kat daha artmış... Çünkü o dört nehrin birinin, kubbede nurdan yazılı olan Besmele’nin miminden, birinin Allah lafzının ‘he’sinden, birinin Rahmân lafzının ‘mim’inden, birinin ise Rahîm lafzının ‘mim’inden çıktığını ve aktığını görmüş… Hayreti, arzusu, daha da artınca, Cenab-ı Hak ona: “Ya Muhammed! Senin Ümmetinden her kim beni, bu isimlerimle anar, zikr ederse, ben de onu işte bu cennetime koyar ve bu dört nehrin her bireriyle bir daha susamamak üzere sularım” buyurmuştur. (10) 

***

BESMELE’NİN FAZİLETİNE DAİR BAZI HADİSLER

1. “Her bir hayırlı iş ki, ona Besmele ile başlanmazsa, o iş, sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.” (11)

2. “Cehennemde görevli olan ve Hz. Allah’ın Kur’an’da beyan buyurduğu 19 azap melaikesinin elinden yakasını kurtarmak isteyen kişinin, Besmele’yi çok okumasını tavsiye ederim” diyen Peygamberimiz, devamla buyuruyor ki: “Besmele 19 harftir ve her harfi okuyanı, yarın, o zebanilerden kurtaran bir kalkan olacaktır.” (12)

3. “Bir öğretici önüne aldığı bir öğrenci çocuğa, ‘de bakalım’ derse, çocuk da o mâsum diliyle Besmele söylerse, bu söylenen Besmele’nin bereketiyle Hz. Allah (c.c.), hemen 3 tane cehennemden kurtuluş beraati yazar.” (13)

Biri Besmele’yi okuyan çocuğa, biri ona Besmele’yi okutan ve öğreten Hoca’ya, diğeri de elinden tutup, onu okumaya götüren anne-babaya...

Kınyetü’t-Talib isimle eserde şöyle bir hadise nakledilmektedir:

“Şeytan hayâtında yaptığı şu üç feryat gibi hiç bağırmamıştır.

1. Lânetlenip göklerden
(melekler arasından) kovulduğu zaman.

2. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm doğup dünyaya geldiği zaman.


3. İçinde Besmele bulunan Fatiha-i Şerife nâzil olduğu zaman.


***

BİR HİKÂYE

“Dokunma, yetişiyorum!”

Hikâye, Zeyd bin Harise’nin (r.a.) başından geçen bir hadisenin hikâyesidir… Bu zat; İslâm’ın ilk zamanlarında Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber, dini tebliğ için Taife giden ve Taifliler’in Rasûlüllah’a attığı taşlara vücudunu siper eden mübarek bir sahâbidir. 

İşte bu zat, kendisi gibi mü’min zannettiği ve arkadaş edindiği bir münafığın teşvikiyle ve ticaret maksadıyla yıllar sonra yine onunla Taif yolculuğuna çıkmışlardı. Arabistan’ın sıcağında bir hayli yol alıp iyice yorulunca, mü’min zannettiği bu münafığın da teklifiyle biraz dinlemek üzere yoldaki bir mağaraya girmişlerdi. Münafık arkadaşı bunun uyuduğunu görür görmez, ilk fırsatta ellerini, sonra da ayaklarını sıkıca bağlamış ve bu arada uyanan Zeyd arkadaşına: 

“Ne yapıyorsun?” deyince, münafık: 

“Eğer sen olmasa idin, Taifliler bu yolda Muhammed’i öldüreceklerdi ve bizi ondan kurtaracaklardı. Sen kendini ona siper edip, onu ölümden kurtardın, onun için senden intikam almak istiyorum” diyor. Hz. Zeyd biraz rica ediyorsa da, münafık asla fırsatı kaçırmak istemiyor ve hançerini çekip Zeyd’e hücum ediyor. Çaresiz ve güçsüz eli ayağı bağlı Hz. Zeyd, “Ya Rahmân!” diye feryad ediyor. Cenab-ı Hak bir meleğine (bir rivayette Cebrail aleyhisselâma, “Kulum Zeyd’in imdadına yetiş!” diye emrediyor. Bu emri alan melek
“Dokunma yetişiyorum!” diye sesleniyor. Bu sesi duyan ve telaşlanan münafık dışarı çıkıp sağa sola bakıyor, kimseyi göremeyince tekrar saldırıyor. Hz. Zeyd yine, “Ya Rahmân!” diye iltica ediyor, o melek ikinci kez “Dokunma yetişiyorum!” diyor. Münafık yine dışarı çıkıyor, sağı-solu iyice kontrol ediyor, yine kimseyi göremeyince içeri girip üçüncü kez saldırıyor. Hz. Zeyd: “Ya Rahmân!” diye iltica edince, yine aynı ses duyuluyor: “Dokunma yetişiyorum!” Ve o anda melek mağaraya girerek münafığın kellesini uçuruyor. Zeyd’in de ellerini ayaklarını çözüyor, gözyaşlarını siliyor, ardından da veda etmek istiyor. Hz. Zeyd: 

“Ey Allah’ın kulu! Sen kimsin? Ve halimi kimden, nasıl öğrendin? Nasıl gelip, beni kurtardın?”
diyor. O melek de: 

“Ben Arş-ı A’lâ’da bulunan şu isimdeki bir meleğim. Sen birinci defa 'Ya Rahmân!' diye feryad edince, Arş-ı A’lâ sallandı. Ve Hz. Allah bana, 'Kulum Zeyd’in imdadına yetiş!' buyurdu, ben de 'Dokunma, geliyorum!' diye gürledim, ikinci defa saldırıp, sen yine 'Ya Rahmân!' diye feryad edince, ben o ana kadar birinci kat semaya gelmiş idim. Yine oradan 'Dokunma, geliyorum!' diye feryad ettim, üçüncü defa sana saldırıp sen de, 'Ya Rahmân!' diye iltica edince, yetişip canını cehenneme yolladım. Ve seni, Hz. Allah’a olan imanın Hz. Muhammed’e olan bağlılığın sebebiyle kurtardım” diyor ve vedâ edip, Zeyd’den ayrılıyor. (14)

Ey asrın şeytanları ve içimizdeki münafıkları sebebiyle bugün mânen elleri-ayakları bağlı, çaresiz mü’minler! Dilleriniz-gönülleriniz de mi bağlı? Kalkın seher vakitlerinde, kapanın secdeye “Ya Rahmânu ya Rahîm!” diyerek Allah’a iltica edin. Allah’ın Arş’ı titreyecek bakın; dilleriniz gibi elleriniz, ayaklarınız da çözülecek ve ins u cinnin şeytanlarının elinden, şerrinden kurtulacaksınız....

***

Süleyman Çelebi merhum meşhur eseri Mevlid’inde diyor ki:

Allah adın zikr edelim evvela
Vacip oldu cümle işte her kula
Allah adı olsa her işin önü
Herkiz epter olmaya ânın sonu...
*** 

Nakşi yolu Müceddinin kolunun 33. ve son halkasını teşkile eden Hz. Üstazım Süleyman Hilmi TUNAHAN (k.s.) hazretleri buyuruyor ki:

“Harf-i tâ’rifdeki ‘elif’ sadece Allah lafzında katı’ okunacak. Yani: ‘Yallah’ denmeyecek de, ‘Ya Allah’ denecektir.”

Ve yine buyuruyorlar ki:

“Bazı gafil anne-babalar, bir yaşına gelen, konuşmaya çalışan yavrularına, ‘Anne de! Baba de!’ diye ısrar etmektedirler; bu çok yanlıştır. Çocuklarımıza ilk kelime olarak, ‘Allah’ın adını söyletmeliyiz ki, son sözleri de Allah olsun. Ve imanla bu âlemden öteki âleme gidip, Cemâl-i İlâhi ile müşerref olsunlar.”

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Oradaki duaları: Münezzehsin her türlü eksikliklerden Allah'ım!; sağlık dilekleri: «Selam!» ; dualarının sonu da: Âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamdolsun! olacaktır" (15) buyurulmuyor mu?

***

BESMELE’SİZLİĞİN BEREKETSİZLİĞİNE DAİR BAZI HADİSLER

Hz. Aişe validemiz (r.anha) anlatıyor: 

“Rasûlüllah (s.a.v.) ashabından altı kişiyle yemek yiyordu. Bir a’rabi de geldi ve Besmele çekmeden oturup, iki lokma yemek yedi. Yemek hemen tükendi. Bunun üzerine Rasûlüllah, ‘Eğer Besmele çekerek yese idi, bu yemek bitmeyecek ve hepinize yetecekti” buyurdu. (16)

Halid bin Zeyd (Ebu Eyyub el-Ensari) hazretleri anlatıyor: 

“Bir gün biz Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yanında oturuyorduk, ona yemek getirildi ve biz de onunla beraber yedik. Fakat ben o gün yediğimiz yemek kadar bereketli bir yemek hiç görmedim. Son kısımlarında ise yemek birden tükendi. Böylesini de hiç görmedin. Bunun sebebini Rasûlullah’dan sorunca, O: ‘Biz yemeğe başlarken Besmele çekmiş idik. Sonra da Besmele çekmeyen biri geldi ve bizimle yedi. Şeytan da onunla beraber yediği için, yemeğimizin bereketi kalmadı” buyurdu. (17)

Yine Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.), “Eğer sen (gerçekten) Bismillah diyebilsen (Besmeleyi tam okuyabilsen), melekler seni, semaya doğru yükseltirler, insanlar da arkandan baka kalırlardı” (18) buyuruyor...

***

BİR HİKÂYE

“Bismillah de, yürü!..”

Mısır/Kahire’de bir Vaiz efendi Ramazan boyunca cemaate Besmele’nin faziletlerinden bahsederek çok güzel şeyler anlatmış. Netice olarak da “Bismillah de, yürü! Önüne dere-tepe, deniz-nehir, ne gelirse gelsin korkma!” demiş. Vaizi dinleyenlerin arasında, çok samimi ve Nil’in karşı yakasında oturan hakiki bir Müslüman varmış. Vaiz efendi’nin bu sözünü duyunca çok sevinmiş ve hiç tereddüt etmeden Nil’in kenarına gelmiş, Bismillah deyip nehrin üstünden yürüyerek karşıya geçmiş. 

Ertesi akşam bir iftar hazırlamış ve Vaiz efendiyi de iftara çağırmış.

Vaiz Efendi ona:

“Evin nerede?” diye sorunca adam:

“Nehrin karşısında” diye cevap vermiş ve yola koyulmuşlar… Gide gide Nil’in beriki kenarına kadar beraberce yürümüşler. Vaiz:

“Hani evin?”

“İşte şurada” diye evini göstermiş.

“Hani köprü?”

“Hocam! Köprüye ne hacet? Sen va’zında Bismillah de ve yürü demedin mi?” Ve o Müslüman: “Bismillah” demiş ve Nil’in suları üstünde evine doğru yürümeye başlamış. Vaiz efendi arkasından:

“Sen git! Sofrayı hazırla, ben köprüden dolaşır, iftara yetişirim” diye bağırıp, köprüye yönelmiş...
***

İbn Abbas (r.anhüma) hazretleri buyuruyor ki:

“Bir gece sabaha kadar Hz. Ali (r.a.) ile Besmele’nin ‘ba’sından, onun mana ve esrarından bahsettik. Yine de bitiremedik. Ve ben ilim denizinin yanında bir nokta olduğumu o gece anladım...”

Nitekim Fatiha sûresi hakkında Hz. Ali (r.a.), “Eğer isteseydim, Fatiha’ya 70 devenin taşıyabileceği bir tefsir yazardım. (Şüphesiz Fatiha’ya Besmele’de dâhildir)” buyuruyor. Ve yine diyor ki: “Benim şu göğsümde birikmiş, yerleşmiş muazzam bir ilim var. Amma ben onu verebileceğim (öğretebileceğim) kimse bulamıyorum.” (19)

Çünkü Hz. Allah, bizler hakkında kitabında, “Size ilimden ancak çok az bir şey verilmiştir.” buyuruyor. (20)

Pîrandan Şeyh Ebu’l-Hasan el-Harakani ile Habib-i Acemi (k.sırrahüma) ümmi idiler. Ama tabii nasıl ümmi! Veysel Karani hazretleri gibi... 

Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de, “İlmin sonu acz ve cehildir” buyurmuş ve “İnsan âlim oldukça, âciz ve cahil olduğunu anlayıp, yine âciz ve cahil olmayan Allah’a yönelmeli, yoksa şeytan olur çıkar” diye de talebelerini ikazda bulunmuşlardır. 

***

BİR KIT’A 

Hakikatte değil, afâkı tenvîr eyleyen güneş,
Kalır zulmette âlem, olmasa envâr-i zikrullah.
Teşebbüs eyledim söze, zikrullah ile ben de,
Kelâmım nûra gark olsun, bi-hakkı nûr-i BİSMİLLÂH...

Ali Emîri Efendi (21)


DİPNOTLAR
1) Ebû Dâvûd, Sünen, Edeb, 18.
2) Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadis No: 3023.
3) Hicr suresi, 15/87.
4) Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadis No: 914.
5) İbn Hanbel, Müsned, 1, 62, 66, 72.
6) Müslim, Sahîh, Ezkâr, 26.
7) Bkz. Cilt 1, Mukaddime.
8) Hicr suresi, 15/2-3.
9) Hud suresi, 11/41.
10) Tefcîru’t-Tesnîm fî Kalbin Selîm, s. 16-17.
11) Ebu Hureyre rivayet etmiştir, Feyzu’l-Kadir, C. 5, S. 13.
12) Tefcîru’t-Tesnîm fî Kalbin Selîm, s. 16.
13) Tefcîru’t-Tesnîm fî Kalbin Selîm, s. 16.
14) Bkz. Tefsir-i Tibyan’ın bidayeti.
15) Yunus sûresi, 10. ayet sonu.
16) Kastalani, Mevahib-i Ledüniyye kenarı C. 2, S. 16.
17) Katalani, Mevahib kenarı, C. 2, S. 9.
18) Camiu’s-Sağir, Harf-i Lâm.
19) Bkz. Semerâtü’l-Fuad.
20) İsra sûresi, 85.
21) el-Mevaizu li’l-İhvan min Şuabi’l-İman.