İslami ilimler ıstılahında daha çok "Şehrullâhi'l-Muharrem" (Allah'ın ayı Muharrem) olarak bilinen bu ay, İlahi feyz ve bereketin, Rabbani lûtuf, ihsan ve keremin çağlayanlar gibi coştuğu ve seller gibi aktığı bir aydır.

Tabii ki bütün aylar Allah'ın ayıdır; ancak bu ay, O'nun rahmetine ermenin, afvına-mağfiretine kavuşmanın önemli bir fırsatı olduğu içindir ki Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bu şekilde isimlendirilmiştir.

Yevm-i Âşûre... Lûgatta onuncu gün anlamına gelen bu terkip (tamlama), Türk-İslâm ıstılâhında (terminolojisinde) Âşûre gününü ifade etmektedir. Bilindiği gibi "yevm" Arapça gün demektir. Türkçemizde kullandığımız "yevmiye" de gündelik anlamına gelir. Aşer on, Âşûre de onuncu demektir. Bu güne "Âşûre" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Önümüzdeki 29 Ocak Pazartesi günü Âşûre Günüdür. Yani hicri-kameri takvimde, yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günü...

Âşûre Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bu günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.

Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşûre Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir yeri bulunmaktadır.

Âşûre Gününün Allah katında çok seçkin bir yerinin olduğunu, başta Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz. Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem'in başından Âşûre’sine kadar geçen geceler olduğu açıklanmaktadır. (1)

Cenâb-ı Mevlâ-yı zû'l-Celâl bu gecelere yemin ederek, bize, onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.
***

Hadis kitaplarındaki açıklamalara göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsanda bulunduğu içindir.

Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah Teâlâ, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşûre Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşûre Gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşûre Günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşûre Günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşûre Günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Dâvud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)

Hz. Âişe'nin (r.anhâ) belirttiğine göre, Kâbe'nin örtüsü daha önceleri Âşûre gününde değiştirilirdi.
***

İşte böylesine mânalı, büyük ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve geceler, Asr-ı Saadet'ten beri Müslümanlarca hep ihya edilegelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenâb-ı Hakk'ın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadis-i şerifler mevcuttur.
***

Âşûre gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşûre Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

"Bu ne orucudur?" diye sordu.

Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.

Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)

Aşûra Günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor ve yine İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.

Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:

"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resûlullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmişti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." (4)

O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu.(5) Böylece Âşûre orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.


DİPNOTLAR:
1) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, 8, 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6, 140.
3) İbn Mâce, Sünen, Sıyam, 31.
4) Buhari, Sahîh, Savm, 69.
5) Müslim, Sahîh, Sıyam, 117.