Halis ECE


Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurdu: “Eğer siz îmân eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin!” (en- Nisâ, 147)

Demek ki ilahi azaptan kurtulmanın şartı, iman ve şükür... Kısacası kulluk... Kime? Bizleri meccanen yaratıp meccanen rızıklandıran ve o imanı bahşeden Cenab-ı Hakk'a... Böylece imanla küfürden, şükürle nankörlükten ve neticede azaptan kurtulacağız.

Şah Veliyyullâhi’d-Dehlevî hazretleri der ki:

“Allah Teâlâ, maddi-manevi bütün nimetlerin ihsân edicisidir. Bu nimetlere nâil olanın, onları verene şükretmesi gerekir. İbâdet de, Allâh’ın nimetlerine karşı bir şükürdür.” (Huccetullâhi’l-Bâliğa, 1/143)

Bir başka ifadeyle; ibâdet, insanın gerek en güzel bir biçimde yaratılmış bulunmasından ve gerek hiçbir emek ve hakkı geçmeden en kıymetli ve en hassas iç ve dış uzuvlara/organlara nâil olmasından dolayı Hâlik’ına (Yaratan’ına) bir şükürdür. Nimete şükür ise, aklen ve şer‘an/dinen farzdır. Nasıl farz olmasın ki; insan, gördüğü en küçük bir iyiliği bile, karşılıksız, teşekkürsüz bırakmak istemez.

Hadîs-i şerifte, “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allâh’a da şükretmez” (Buhârî, Edebü’l-Müfred, s. 65) buyurulmuştur.

Başta peygamberler (aleyhimü’s-salavâtü ve’t-teslîmât ve alâ Nebiyyinâ hâssa) olmak üzere, bütün insanlar ve cinler, Allâh’a kulluk ve ibâdet için yaratılmışlardır. (ez-Zâriyât, 56) Her ümmete de, “Allâh’a ibâdet ediniz...” (el-Ahzâb, 56) diye teblîğâtta bulunan bir peygamber gönderilmiştir. İnsanların, Allâh’a ibâdetleri olmasa, Allah katında ne değerleri kalır? (el-Furkân, 77)

Binâenaleyh, ibâdetten müstesnâ kılınan, muaf tutulan hiç bir kul yoktur. Hatta Allah Teâlâ’nın ve meleklerin, kendisine salât ettikleri (el-Ahzâb, 56) en sevgili kulu olan Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) de, “Sana ölüm gelinceye kadar Rabb’ine ibâdet et” (el-Hıcr, 99) emrine muhâtap olmuştur. Mübârek rûhunu, Rabb’ine teslim ettiği güne kadar da farz ve nâfile ibâdetlerini aşk ve şevk ile edâ ve îfadan geri kalmamıştır.


NAMAZ, NİMETLERE KARŞILIK BİR ŞÜKÜRDÜR

Namaz, Allâh’ın verdiği sayısız nimetlerine karşı bir şükür olmak üzere farz kılınmıştır. Namazın uhrevî sevâbının yanında, dünyevî bakımdan ferdî, ictimaî, pedagojik (çocuk terbiyesi ile alâkalı) pek çok faydaları da vardır.

Namaz, Allah ile kul arasında bir alâka ve irtibattır, bağ kurmaktır. Bu alâka, dinin direği ve temelidir.

Beş vakit namazı şartlarına ve erkânına uygun olarak vaktinde kılanların, büyük günahlardan el çekmeleri sebebiyle, diğer günahlarının affedileceği âyet ve hadislerle belirtilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de, “Ey Muhammed! Sana vahyolunan Kitâbı oku. Namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, insanı fuhuş ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı zikretmek ise en büyük (ibâdet)tir. Allah, ne yaptığınızı çok iyi bilir.” (el-Ankebût, 45) “Namazlarında huşû içinde bulunan mü’minler, muhakkak ki kurtuluşa ermişlerdir.” (el- Mü’minûn, 1-2)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, “Sizden birinizin kapısı önünden bir nehir aksa ve her gün beş kere bu nehirde yıkansa, kendisinde kir diye bir şey kalır mı?” diye sordular. Sahâbe, “Hayır kalmaz” dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Beş vakit namaz da böyledir. Suyun kirleri temizlediği gibi, günahları temizler.” (Buhârî, Sahîh, Mevâkît, 6)

Namaz, kulu Allâh’a yaklaştırır. Rûhu ve irâdeyi güçlendirir. Kişiyi sabır ve şükre alıştırır. Her gün belli aralıklarla namaza duran mü’min, dünyanın hırs, kötülük ve gösterişlerinden korunmuş olur. Huşû içinde kılınacak bir namaz; ihlâs, takvâ ve güzel ahlâkın teşekkülüne vesîle olur.

Kur’ân-ı Kerim’de Rabb’imiz şöyle buyurmuştur: “Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz namaz, Allâh’a boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.” (el-Bakara, 45) Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz de, “Dünyanızdan bana, kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözbebeğim kılındı” (Nesâî, Sünen, İşretü’n-Nisa, 1) buyurmuştur. Yine Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.), üzüntü ve keder zamanlarında huzur ve sükûna kavuşmak için, Ey Bilâl, kalk, ezan oku da namaz kılalım ve huzura kavuşalım, buyurduğu da nakledilir.


DUHÂ, EVVÂBÎN VE TEHECCÜD NAMAZLARI

Bilhassa evrâd u ezkâr sahipleri Duhâ, Evvâbîn ve Teheccüd namazlarını arasıra kılarlarsa çok iyi olur. Vakti olanlar daha sık veya devamlı kılabilirler.

Duhâ, Evvâbîn ve Teheccüd namazları altışar rek’at kılınır… Daha az veya çok kılınabilirse de ortası budur.

Duhâ Namazının Niyeti:

Duhâ namazının ilk iki rek’atine: “Niyyet ettim şükründen âciz olduğum bütün nîmetlerine teşekküren Duhâ namazına”,

İkinci iki rek’atine: “Niyyet eyledim şükründen âciz olduğum İslâmiyet nîmetine teşekküren Duhâ namazına”,

Üçüncü iki rek’atine: “Niyyet eyledim şükründen âciz olduğum Ümmet-i Muhammed’den olmaklığa teşekküren Duhâ namazına” diye kalbden niyet edilir. Duhâ namazının son iki rek’ati oturarak kılınır.

Evvâbîn ve Teheccüd namazlarına niyet de aynı olmakla beraber, ilk iki rek’ate başlarken niyetlerin tamamını birden yapmak kâfidir. Duhâ namazında olduğu gibi her selâmdan sonra ayrıca niyete lüzum yoktur. Evvâbîn namazı eğer akşam namazının hemen arkasından kılınacaksa; akşamın sünnetinden sonra tesbih ve duâ yapılmadan Evvâbîn kılınır. Arkasından tesbih çekilip duâ yapılır. (Duâ ve ibâdetler, Fazilet Neşriyat, İstanbul, 1983, s. 59-60)