selamunaleyküm muhterem hocam..bir arkadaşımız şöyle bir sual etti.. seçimlerden önce muhtelif parti üyeleri tarafından çeşitli hediyeler dağıtılıyor. bunların içerisinde gıda maddeleri de var. arada bir anlaşma olmuyor (bize oy vereceksen bunları sana veriyoruz gibi) fakat hediyeyi alan kişi hediye veren partiye vermiyor oyunu. seçimden sonra "içim rahat değil dağıtılanlardan istifade edemiyorum" diyor. mezkur kişi bu dağıtılanlardan istifade edemez mi. Allah razı olsun hocam. saygılarımla... Murat Aslan

 

 

*******

Ve aleyküm selam. Bilmukabele hayır-dualar...

Dinimizde hediyeleşmek güzeldir, teşvik edilmiştir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Hediyeleşin ki, birbirinize olan sevginiz / muhabbetiniz artsın”. [İmam Mâlik, Muvatta’, Hüsnü’l-Huluk, 16] buyurmuşlardır.

Hediye, sadaka gibi değildir, her türlü insana verilebilir ve her insandan da alınabilir. Yeter ki aldığımız şey helâl kazançla elde edilmiş olsun.

Haram kazançla temin edildiği kesin olarak bilinen bir hediyeyi almak / kabul etmek Müslüman’a helâl değildir.

Ulemânın bu mevzudaki düsturu / prensibi şudur:

İslâmiyet zâhire göre hükmeder; binaenaleyh, kazancının çoğu veya yarıdan fazlasının “helâl” olduğu bilinen birisinin davetini-ikrâmını-hediyesini kabul etmekte bir mahzur yoktur. İnsanların gizli hallerini ve günahlarını araştırmak câiz değildir. Bizden sakladıkları bir günahın üzerine gitmemiz dînen ve ahlâken doğru olmaz.

Açık bir şekilde gayrimeşru yollardan kazanan veya haram kazandığını ifşâ etmekten çekinmeyen kimselere, kurum ve kuruluşlara karşı ise, dinlesin dinlemesin, öncelikle uyarı görevimiz vardır. Yaptıkları işin meşru olmadığını, günah olduğunu, Allah’a isyan manası taşıdığını münasip bir dille-üslupla anlatmamız gerekir.

***

Verilenlerin, alanlar bakımından hükmü

Eğer kazançlarında haram olmakla birlikte yarı yarıya da helâl bulunuyor ise, bize ikrâmlarının-hediyelerinin helâl kısmından olduğunu kabul edebiliriz.

Eğer kazançlarının helâl olup olmadığını bilmiyor isek, “helâl olduğu” şeklinde hüsn-i zanda bulunabilir, yardımlarını-ikramlarını-hediyelerini kabul edebiliriz..

Eğer kazançlarının çoğunu haramdan elde ettiklerini “zan” ile değil, “doğru bilgiler”le biliyor isek; gönül rahatlığı ile ikrâmlarına-yardımlarına-hediyelerine kapımızı kapatabiliriz. Ama mümkünse gönüllerini kırmamalı, nezâketi elden bırakmamalıyız.

Eğer haram yoldan kazanç temin eden bir kimseden, kurum veya kuruluştan gelen hediyeyi geri göndermek / iade etmek mümkün olmuyorsa, bu gibi hallerde de onu kendi istifademiz dışında bir yoksula ya da hayır kuruluşuna vermemiz gerekir. Zira takvaya en uygun olanı, o malı asıl sahibi niyetine sadaka olarak vermektir. [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 4, 130]

Bu dinî hükümleri tatbik ederken veya icra safhasına koyarken medenî ve insanî münasebetleri de bütün-bütün kesmemeye, muhatabı rencide etmemeye dikkat göstermelidir. Gayrimeşru kazanç sahibi kimsenin davetini-ikramını-hediyesini kabul etmemekte esas nokta, o kişiyi-müesseseyi öyle bir kazançtan vazgeçirmek olmalıdır.

Bu hususta fetva kitaplarımızdan Fetâvâ-yi Bezzâziye’de şu hüküm vardır: “Böyle bir durumda hediyesi ya da ziyafeti kabul edilmeyecek olan insan kırılacaksa, hediyesi veya ziyafet verilen yiyeceğin tutarı kadar bir şeyi ona götürür ve âdeta kişi kendi malından yemiş olur”.

Fetâvâ-yi Hindiye’de ise şöyle denilmektedir: “Malına herhangi bir yolla haram karıştığı bilinen birisinin ikramını ya da hediyesini kabul etmek için bakılır;

Eğer malın veya kazancının çoğu haramdan değilse alınır ve yenilir; ama ikram ettiği şey bizzat haramdan ise malının çoğu helâlden de olsa kabul edilmez ve yenilmez.

Eğer malının çoğu haramdan ise ikram ettiği yenilemez; fakat malının çoğu haramdan olmakla beraber, ikram ettiği şey bizzat helâl olan kısımdan ise alınır ve yenilir. Eğer hâli karışık ise, “Müslüman haram yemez” diye itikat edilir ve ikramı kabul edilir.

Ebu’s-Suûd Efendi Fetvaları’nda da mesele, soru cevap tarzından şöyle ifade edilmiştir:

Suâl: Ribâhor (faizci) olan Zeyd’in taâmını ekl eylemek (ikramını yemek) şer’an caiz midir?

el-Cevap: Gâlib-i mâl (malın-kazancın çoğu) ribâdan olursa câiz değildir.

Haram maldan yapılan ikramın kabul edilemeyeceğini gösteren bu fetvaların yanında, ruhsat cihetiyle yemenin helâl olduğunu bildiren fetvalar da vardır. Mesela İbn Ömer (r.anhuma) hazretleri'ne, “Faiz yiyen kimsenin yemeğinin yenilip yenilemeyeceği” sorulduğunda, İbn Ömer hazretleri, “Bunda bir beis yoktur“ demiştir. Bu da yani “beis yoktur” demek de, fıkıh lisanında, “yenilmemesi evlâdır” demektir.

İbn Mes’ud’a (r.a.) bir adam gelerek, faiz yiyen bir komşusundan bahiseder ve ondan borç para alıp alamayacağını, davetine icabet edip edemeyeceğini sorar. İbn-i Mesud hazretleri, ödünç alabileceğini ve yemeğini yiyebileceğini söyledikten sonra, “Günahı ona aittir“ buyurur.

İbn Ömer ve İbn Mes’ud (r.anhum) hazretleri'ne ait bu fetvaları, işin sadece şer’î bakımdan ruhsat tarafı olarak görmek ve takva ciheti ile amel ederek bu nevi hediye, davet-ikram ve yiyecekleri kabul etmemek daha muvafık / daha münasip olur, azimet ve ihtiyat bunu icap ettirir.

Unutmamalıyız ki; manevi güzergâhta yol alan bütün Allah dostları, kemâlat sahibi mü’minler değil şüpheli olanlardan, mubahların dahi fazlalarından kaçınmışlardır. Demek ki işin sırrı, mideye girene dikkat etmekten geçiyor.

S o n u ç

Bahsettiğiniz uygulamalar her ne kadar “hediye” adı altında da yapılsa, maksat bellidir. O bakımdan, muhataplarımızı kırmamak, rencide etmemek adına aldığımız bu hediyeleri -öyle veya böyle, yani her hâlükârda- şayet ihtiyacımız yoksa muhtaçlara ya da verilmesi uygun olan kişi ve kuruluşlara vermeli, kendimiz kullanmamaya çaba göstermeliyiz. 

Go to top