Abdulaziz bin Baz kimdir?

Hocam selamun aleykum. Abdulaziz bin Baz kimdir, ehli sünnet midir, kısa bir bilgi verebilir misiniz?

Soru: Abdullah tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Abdulaziz bin Baz (1910-1999), Suudludur. Üstadı İbn Teymiye gibi Selefîliğin-Vehhabîliğin önderlerindendir. Müşebbihedendir. Doğum-ölüm tarihlerinden de anlaşılacağı üzere şu anda hayatta değildir. Bu sebeple kısa bir bilgi vermekle yetineceğiz. Zaten siz de kısa bir bilgi istemişsiniz. Fazlası da gerekmez. Ehl-i dalâldan / ehl-i bid’adan olduğu aşikârdır.

Mensubu bulunduğu güruh tarafından -maalesef ve maatteessüf- fıkıhta otorite kabul edilmiştir. Biraz önce de belirttiğimiz üzere Selefî-Vahhabî ekolüne mensuptur. Bu açıdan görüşleri, Ehl-i Sünnet akîdesine terstir.

Ayrıca hocası İbn Teymiye gibi o da dünyanın döndüğüne değil sabit olduğuna inanır. Bizdeki birilerinin dünyanın yuvarlak (geoit) değil, düz olduğuna inandığı gibi…

Nitekim Abdülaziz bin Abdullah bin Baz tarafından yazılan ve Medine İslâm Üniversitesi tarafından yayınlanan bir kitapta deniyor ki; 

"Dünya'nın döndüğüne inanan kimse kâfir olur, yaşama ve mülküne mâlik olma hakkını kaybeder. Onu öldürmek vaciptir. Eğer Dünya dönseydi; ülkeler, dağlar-taşlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar, batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlar Kıble’yi tayin edemezlerdi,’

Bu ve buna benzer saçma-sapan şeyler kayıtlıdır söz konusu kitapta... Çömezlerinden İbni Useymîn denilen kişi de aynen hocaları gibi, Dünya'nın döndüğünü kabul etmemektedir... Ama tabii onlar kabul etmiyor, inkâr ediyor diye dünya dönmesini bırıkmış da değil, kıyamete kadar bırakacak da değildir.

Maalesef bu vb. safsatalar, Vehhâbîlerin, Türkiye’deki sempatizanlarınca tasvip edilip savunuluyor. Ve deniliyor ki; ‘Bu önemli bir şey değil, âlim hata etmez mi?’ Bunların, Dünya’nın dönmediğini söyledikleri, ama inanmayanlara kâfir demediklerini, Güneş’in döndüğünü inkâr edenler için söylediklerini savunuyorlar. Meşhur tabirlerimizle, "Zırva tevil götürmez, mızrak çuvala girmez." Vehhâbîlerin bu sapık ve yanlış itikatlarını-sözlerini te’vil edilerek, manevi pisliklerini temizlemeye-örtbas etmeye çalışanlar da şüphesiz onlar gibidir. Haliyle bütün bunlar, onların ve peşlerinden gidip savunanların gülünç, hatta vahim ve acıklı hallerini ortaya çıkartmaktan başka da bir işe yaramıyor.