Hocam selamun aleyküm iyisinizdir inşallah… Mevlam sağlık sıhhat hayırlı uzun ömürler nasip ederek davasına hadim olabilmekte daim etsin. Hocam Diyanet ‘kızlar muaayyen zamanlarında hafızlık yapabilirler’ diye fetva vermiş; neye dayandığını bilimiyorum, bulamadım yani, arastırıyorum. Biz herhalde okuyamaz, haram diye biliyoruz; sadece heceleyerek öğretebilir diye biliyoruz. Bu fetva hakkında bi malumat verirseniz, bu hususla alakalaı aydınlatırsanız memnun oluruz. Selam ve dua ile hocam...

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Sorunuza cevap olarak, söz konusu mesele hakkındaki uzunca bir makalemizin baş kısımını buraya aynen aktarmak isterim. Ayrıca şu linkten yazının tamamını okumanızı da tavsiye ederim. http://www.halisece.com/fikih/557-hanimlarin-ozel-hallerinde-kur-an-okuyup-okutma-meselesi-mezheplerine-uymalarinin-onemi-ve-telfik-mevzuu.html

***

İslâm fıkhında, büyük hadesten maksat; cünüplük, hayız veya nifas hâlidir.

Ehl-i Sünnet mezheplerine göre, küçük hadesle (abdestsiz iken) haram ve yasak olan şeyler, büyük hadesle de yasaktır. Ayrıca bunlara ilave olarak büyük hadesliye, Kur’an okumak ve mescide girmek de haramdır. Mezheplerdeki geniş açıklamalara göre hüküm budur; yani cünüp, hayızlı veya nifaslı olan kimseye, Kur’an okumak ve zarûret dışında mescide girmek câiz olmaz.

Soru hanımlardan geldiği ve “âdetli ve lohusa iken Kur’an okuyup okutmak”la ilgili bulunduğu için, evvela bu hallerde haram olan hususları kısaca maddeler halinde sıralayıp, sonra da ana meseleyi Ehl-i Sünnet'e mensup dört mezhebe göre ele almaya çalışacağız.

***

Hayız ve nifas halinde, Müslüman bir kadına, aşağıda belirtilen 8 şey haramdır:

1. Namaz kılmak.

2. Oruç tutmak.

3. Kur’an’dan âyet okumak.

4. Kur’an’dan bir âyete dokunmak.

5. Camiye girmek.

6. Ka‘be’yi tavaf etmek.

7. Zevciyet muâmelesinde (cinsel ilişkide) bulunmak.

8. Kocası, kadının diz kapağı ile göbeği arasında kalan kısmından perdesiz olarak –şehvetsiz de olsa– faydalanmak.

Hâsılı, bütün bunlar âdet ve lohusalık halinde olan hanımlara yasaktır.

*** 

Dört mezhebin görüşleri

Şimdi de gelelim 3’üncü maddeyle ilgili açıklamaya…

Şâfîlere göre, kişi eğer tilâvetini kastederse (Kur’an okumak niyetiyle) bir harf dahi olsa, Kur’an okumak cünüp olan kimseye haramdır. Şayet zikir niyetiyle okur veya lisanından kasıtsız olarak çıkarsa haram olmaz. Mesela yemek için “Besmele” çekmesi, vasıtaya binerken “Bismillâhi mecrâhê ve mürsêhê inne Rabbî le-ğafûru’r-rahîm” i okuması gibi… [Hûd sûresi, 41. Meali: “Onun yüzüp gitmesi de (yürüyüp yol alması da), durması da Allâh’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabb’in çok bağışlayan, çok rahmet edendir.”]

Hanbelîlere göre büyük abdestsizlik üzere olan kimse, özürsüz olarak kısa bir âyetten daha az veya uzun âyetten onun kadarını okuması mubah olur. Bundan daha fazlasını okuması haramdır. Yemek yerken “Besmele” çekmesi gibi Kur’an lafzına uyan bir zikri okuması, bineğe binerken, “Sübhânellezî sehhare lenâ hâzâ vemâ künnâ lehû mukrinîn” demesi câiz olur. [Zuhruf sûresi, 13. Meali: “Bunu bize râm edeni (boyun eğdirip bizim hizmetimize veren Allâh’ı), noksan sıfatlardan tenzih, kemâl sıfatlarla takdis ederiz. Yoksa biz ona güç yetiremezdik.”] Cünüp, hayızlı ve kanın inmesi halinde nifaslı, mescidi kirletmekten emin olursa, mescitte yürümesi ve orada beklemeksizin gidip gelmesi câizdir. Ayrıca cünübün, zarûret olmasa bile, mescitte abdestli olarak beklemesi de câizdir. Hayızlı ve nifaslı olan kadınların ise, -abdest almak suretiyle de olsa- orada bekleyip kalmaları câiz olmaz; fakat kan kesildiği zaman câiz olur.

Mâlikîler’e göre cünüp halde Kur’an okumak câiz değildir. Ancak azıcık olduğu, yahut (şeytanın ve sair eşrârın şerrinden) korunmak ya da delil göstermek maksadiyle câiz olur. Âdetli veya lohusa kadınların, kanın inmesi hâlinde, ister önceden cünüplük olsun ister olmasın, Kur’an okumaları câizdir. Kan kesildikten sonra ise, gusletmeden önce Kur’an okumaları helâl olmaz... Bu durumda onların Mushafa el sürmeleri veya onu yazmaları ise, sadece öğrenmek ve öğretmek için câizdir. Kanaatimce Diyanet’in fetvası bu görüşe dayanıyor.

Hanefîlere gelince; onlara göre cünüp bir kimsenin Kur’an okuması haramdır. Delilleri, “Hayızlı ve cünüp olan kimse, Kur’an’dan hiçbir şey okumasın”  hadîs-i şerifidir. [Tirmizî, Sünen, 1, 236; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 2, 368] Ancak muallim (öğretici) olduğu takdirde, talebeye, kelime aralarını ayırmak suretiyle telkin edip öğretmesi câiz olur. Kezâ, hayırlı ve önemli işlere de “Besmele” ile başlaması, dua yahut hamd ve senâ maksadiyle kısa bir âyet okuması da câizdir. Meselâ Fâtiha-i şerîfeyi ve içinde duâ mânâsı bulunan bir âyeti Kur’an okumak niyetiyle değil de, duâ niyetiyle okuyabilir, zikir ve tesbihte bulunabilir. Bu hususlarda âdetli ve lohusa kadınların hükmü de cünüp olan kimsenin hükmü gibidir. [Kitâbü’l-Fıkhi ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa, Kitâbü’t-Tahâre (Terc.) 1, 107-110; Mehmed Zihnî Efendi, Nimet-i İslâm, 177-181]

Âdetli veya lohusa olan kadın, ifraz ettiği mayiden dolayı tam bir temizlik hâlinde değildir. Cenâb-ı Hakk’ın mânevî huzuruna kabul edilebilmek ve mukaddes ma‘bûdumuzun mübârek âyetlerini okuyup elde tutabilmek için, tam bir tahâret ve nezâfet hâlinde bulunmak lâzımdır. Onun içindir ki, bu haldeki bir kadına namaz kılmak, Kur’ân-ı Kerim’i okumak, elde tutmak câiz olmaz. Bir diğer bakımdan da, böyle bir kadın, bir nevi hastadır, istirahate muhtaçtır... Şer‘-i şerifin tâyin ettiği hükümlerde, kim bilir, daha nice sebepler ve hikmetler vardır. Bizim vazifemiz ise, bu hükümlere riâyet etmekten başka bir şey olamaz. [Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihâli, İstanbul, 1966, s. 73-74, m. 131]

***

N e t i c e

Bütün bu hüküm ve açıklamaları görüp öğrendikten sonra, dinine bağlı bir Müslümanın yapması gereken şey; mensubu bulunduğu mezhebin görüşlerine tâbi olmaktır. Zira mukallidin muayyen bir mezhebe bağlanması, hiçbir hususta gerek bütün halinde gerekse bazı meselelerde ondan ayrılmaması farzdır. “Telfîk-ı mezâhib”[*] câiz değildir. Diğer mezheplerden, ancak zarûret hallerinde, telfîk’a kaçmamak kaydıyla istifade edilebilir. Aslolan, kişinin kendi mezhebinin ictihatlarına uymak, mensubu bulunduğu mezhebe tâbi olmaktır.

“Kitap ve Sünnet’in îcabına göre inanmak (Müslüman olabilmek için) nasıl zarûri ise, müctehid imamların onlardan istinbat ve istihraç ettiği (Kur’an ve hadislerden çıkartıp ortaya koyduğu) hükümlerin gereğince amel etmek de zarûridir.

“Müctehidlere uymak durumunda olan kimse (mukallid bir Müslüman) için münasip olan; kendisinin, tâbi olarak taklid ettiği mezhebinin müctehidi tarafından ihtiyar edilen (seçilip ortaya konulan) kavil ile amel etmeyi tercih etmektir.” [el-Mektubat, İmâm-ı Rabbânî, Fazilet Neşriyat, yyy., 1, 286]

"Fıkhın bânisi Ebû Hanîfe'dir. Fıkhın dörtte üçü ona bırakılmıştır. Diğerlerinin ortaklığı (fıkıhtaki nasîbi) ise, kalan dörtte birdedir. O, fıkıhta hâne sâhibidir; öbürleri de tamamen onun iyâlidir... Fakîr (İmâm-ı Rabbânî k.s.), bu mezhebi tutmakla beraber, İmâm Şâfiî'ye de zâtî muhabbetim vardır. Büyüklüğüne inanır, bazı nâfile ibâdetlerde onu taklid ederim. Ama ne yapabilirim ki; ilminin bolluğu, takvâsının kemâli ile Ebû Hanîfe'nin yanında diğerlerini çocuklar gibi bulmaktayım...” [İmâm-ı Rabbânî, a.g.e., 2, 55]

Güzel dualarınıza teşekkür ile mukabilinde hayır-dualar ederim. Allah’a emanet olunuz.

___________________

[*] Telfik; kelime olarak birleştirme, toplayıp bir araya getirme demektir.Telfîk-ı mezâhipterkibi ise fıkıh lisanında, bir mesele veya amelde birkaç müctehidin re’yini (görüşlerini) birleştirerek taklid etmek mânâsınadır. Bu hususta farklı görüşler olmakla birlikte iyi niyetli Müslümanların, ihtiyaç ve zarûret hallerinde telfik durumuna düşmeden diğer mezheplerden de istifade etmesi, onların görüşüne uyması caizdir. Ekseriyetin görüşü budur. Zaman zaman ihtiyaç hissedildikçe de yapılagelmiştir. Yasaklanan telfik ise, bir mevzûda farklı mezheplere ait müctehidlerin ileri sürdükleri şartlardan işine geleceği biçimde seçme yapılarak meydana getirilen birleştirmedir. Kasıtlı ve art niyete dayalı böyle bir toplama caiz görülmemiştir.