S.a. hocam; sitenizde soru sormak için bir hayli meşgul oldum, sanırım beceremedim. Cevabını siteye yazabilirseniz sevinirim.

Kedilerin İslâm’daki yeri, nankör olup olmadıkları, hakkındaki hadis-i şerifler, evde beslemenin hükmü, bir de Ebu Hureyre’ye kedi babası denmesindeki sebep v.s… deyatlı bir bilgiye ihtiyacım var, bilgi verirseniz çok sevinirim. Duâ eder duâlarınızı beklerim. A.E.O. [İsim mahfuz]

*******

Ve aleyküm selam. 

Sitenin teknik meseleleriyle meşgul değilim. Maalesef o hususta yardımcı olamayacağım.

Sorunuza gelince

Kedi necis değildir

Davud b. Salih b. Dinar et-Temmar hazretleri, annesinden naklen anlatıyor:

“Efendim beni, Hz. Aişe’ye (r.anha) bir miktar yemekle gönderdi. Geldiğimde Hz.Aişe’yi namaz kılıyor buldum. Bana, elimdekini koymamı işaret etti. (Ben de bıraktım). Ancak bir kedi gelerek üzerinden yedi. Hz. Aişe (r.anha), namazından çıkınca, kedinin yediği yerden (bir miktar) yemeği yedi. Sonra da şu açıklamayı yaptı:

- “Rasûlullah (s.a.v.): Kedi necis değildir, o sizi çokça dolaşan birisidir” demişti. Ben ayrıca Rasûlullah’ın (s.a.v.) kedinin artığıyla abdest aldığını gördüm.” [Ebu Davud, Sünen, Taharet 38]

Hadîsin ve İslâm âlimlerinin açık delâletinden şu hükümler anlaşılıyor:

1- Kedi necis (pis) değildir.

2- Artığı da necis olmaz, o bakımdan arta kalan su ile abdest alınır.

3- Kedinin su ve gıda ihtiyacını karşılamak ve bu hususta kolaylık sağlamak sünnettir.

***

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı.” [Buhari, Sahih, Bed’ü’l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Sahih, Birr 151]

Böylece bir kediye eziyet edip ölümüne sebep olmanın Allah’ın gadabını çektiğini hatırlatmışlardır.

Âlemlere rahmet Efendimiz (s.a.v.), kedisi Müezza'yı o kadar çok severmiş ki, Müezza bir gün sedirde oturan Efendimiz’in elbisesinin ucunda uyuya kalmış. Her kedi dostu gibi uyuyan bu güzelliğe kıyamayan Fahr-i Kâinat (s.a.v.), Müezza'yı uyandırmaktansa elbisesinin ucunu usulca keserek kalkmayı tercih etmiş.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), kedisi Müezza içtikten sonra kapta kalan su ile abdest alacakken sahabe-i kiramdan bir zat, "Yâ Rasûlallah, o sudan kedi içti" deyince, Rasûlullah Efendimiz, "Onlar en temiz ağıza sahiptirler" buyurmuş ve abdest almıştır. [Benzer hadis yukarıda Hz. Aişe r.anhadan rivayet olundu]

Daha sonra da sahabeden Kebşe binti Kâ’b (r.anha) şöyle anlatıyor:

Ashab-ı kiramdan kayınpederim Ebu Katade'nin abdest alması için bir kaba su koymuştum. Kedi gelip bu kaptan su içiverince, Ebu Katâde biraz daha su içmesi için, kabı kedinin önüne uzattı. Benim kendisine hayretle baktığımı görünce, "Niye hayret ettin ey kardeşimin kızı, Rasûlullah (s.a.v.), ‘Kedi pis değildir, etrafınızda (evinizde) serbest dolaşsın’, buyurdu. Kendisi de abdest almıştı, ben de sünnete uymaktayım" dedi. [İmam Malik, Muvatta, Taharet, 2, 13; Ebu Davud, Sünen, Taharet, 1, 38; Tirmizî, Sünen, Taharet, 1, 69; Nesaî, Sünen, Taharet, 1, 54; İbn Mâce, Sünen,Taharet, 1,32]

***

Bir gün Ahmed Rifâi (k.s.) hazretlerinin paltosunun eteğinde, kedisi gelip uyudu. Namaz vakti geldi, kediyi uyandırmaya kıyamadı. Bir süre onu şefkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca İki Cihan Serveri Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yaptığı gibi kedinin yattığı yeri kesip namaza gitti. Geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı paltosuna dikti.

*** 

Ebu Bekir Şiblî kuddise sırrahu hazretlerini (247/861 v. 334/946) vefatından sonra rüyada gördüler.

“- Rabbin sana ne muamele etti” dediler. O da şöyle cevap verdi:

“- Allah Teâla bana sordu: ‘Ey Ebâ Bekir, seni niçin bağışladığımı biliyor musun?” Ben de:

“- Sâlih amelimden dolayı” dedim. Allah (c.c):

“- Hayır” dedi.

“- İbadetimdeki ihlâstan” dedim.

“- Hayır” dedi.

“Haccım, orucum, namazımdan dolayı” dedim.

“- Hayır” dedi. Bunun üzerine ben:

“- Öyle ise nedir yâ Rabbi?”dedim. Allah (c.c.) buyurdu ki:

“- Hatırla, bir gün Bağdat ın caddelerinde yürürken şiddetli soğuktan büzülmüş, bir kenara çekilmiş ve soğuğun dehşetinden zayıf düşen küçük bir kedi buldun. Ona acıdığın için alıp üzerindeki abanın altına soktun.” Ben de;

“- Evet ya Rabbî, öyle yaptım” dedim. Allah (c.c.) buyurdu ki:

“- İşte sen o kediye merhamet ettiğin için ben de sana rahmetimle muamele ettim.”

*** 

Ebu Bekir Vâsıtî (rh.) hazretleri anlatıyor:

Bir gün giderken başımın üzerinde bir kuş uçmaya başladı. Dalgınlıkla kuşu yakaladım. O elimde iken, başka bir kuş daha uçuyordu. Elimdeki kuşun annesi sanarak kuşu elimden bıraktığım anda, kuş öldü. Buna çok üzüldüm. O günden sonra bende bir sıkıntı başladı ve bir sene geçmedi. Bir gece Peygamber Efendimizi rüyamda gördüm. Bir senedir, o kadar çok sıkıntının tesirinde kaldığımı, çok zayıflayıp ayakta namaz kılamaz hâle geldiğimi arz ettim. O zaman;

- "Bunun sebebi, o kuşun, senden şikâyetçi olmasıdır" buyurdu.

O esnada evimizdeki kedi yavrulamıştı. Ben bu sıkıntı içinde düşünürken, bir köpeğin kedi yavrularından birisini yakalamaya çalıştığını gördüm. Bastonumu yere vurunca, kaçtı. Kedinin annesi gelip yavrusunu alıp gitti. Ondan sonra iyileştim. Namazlarımı ayakta kılmaya başladım. O gece rüyamda yine Rasûlullah Efendimizi gördüm:

- "İyi olmanın sebebi, bir kedinin senin için teşekkür etmesidir" buyurdu.

Amelde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezheplerinin dördüne göre de, kedi alım-satımı da caizdir.

***

Kediler nankör hayvan değildir

İnsanlar kedileri ya çok sever ya da nefret eder. İkisinin ortası nâdirdir.

Kedilerden bahsedildiği zaman bazı insanlar, kedilerin ne kadar çekilmez ve nankör hayvanlar olduğunu söylerder. Bu tarz insanlar çoğunlukla ya kedi beslememiş ya da bir şekilde birlikte yaşadıkları kediyle bütünleşememiş insanlardır.

Şayet kedileri seven birileri iseniz, bu kişilerin konuşmalarındaki soğukluğa ve nefrete bakarak, bambaşka ve yabancı bir hayvandan bahsettiğini bile düşünebilirsiniz. Veya tam tersi…

Siz kediler hakkında böyle düşünüyor olabilirsiniz; dolayısiyle kedi seven birisinin, nasıl bu şekilde olumlu konuştuğunu anlamıyor olabilirsiniz…

Kediler sanki mantıklı hayvanlardır. Hayatta kalabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapabilirler.

Kedilerin istediği şeyler; sevmek sevilmek, karnının doyması, sıcak bir ev ve yataktır. Bir kediye bunları verirseniz, size karşılığında hiç bir yerde bulamayacağınız muhteşem bir huzur verir.

Karnı aç bir kedinin önünden yemeğini alıp ya da almaya yeltenip sonra ondan güzel bir tırmık yemek gayet normaldir. Bu durumda da kedilere nankör demek ne derece doğrudur.
Şirin-şirin, mırıl-mırıl uyuyan bir kediyi gidip rahatsız etmek, kedinin değil insanın bencilliğidir. Eh, bu durum karşısında kediden bir tepki gelmesi de gayet tabiidir. Siz olsanız ne yaparsınız ki?

Hele bu devirde karşılıksız bir şeyler veren kaç kişi tanıyorsunuz hayatınızda?..

Kediler nankör değiller bence… Sadece köpekler kadar aptalca sâdık değiller. Sahibi ölen bir köpek, 7 yıl onun kabri başında bekleyebiliyor. Neden? Belki bir gün gene birlikte oluruz diye… Kediler öyle değil, sanki biraz daha mantıklı davranıyor.

Hasılı, kediler bilinenin aksine nankör değil, sadece diğer evcil hayvanlara göre daha ‘özgür ve yabani’ davranışlara sahiptirler.

***

Ebu Hureyre (r.a.) kimdir

Çokça hadis rivâyet eden meşhur sahâbî.

Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre'dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Rasûlullah (s.a.v.) onu, Abdurrahman diye isimlendirdi. [el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, yyy, III, 507]

Kedileri çok sevdiği için Rasûlullah (s.a.v.) tarafından kendisine ‘Ebû Hüreyre(Kedicik Babası) künyesi verilmiş ve bu isimle meşhur olmuştur. [İbn Hacer, el-İsâbe, 7, 202]

Hikâye olundu ki: Ebû Hüreyre (r.a.) bir gün kaftanının içinde küçük bir kedi taşıyordu. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) onu gördü. Buyurdu ki:

- Nedir bu?

- Kedicik.

Bunun üzerine Fahr-i âlem Efendimiz ona;

- Yâ Ebâ Hüreyre (Ey kedicik babası), diye hitap buyurdu.

Bundan sonra bu isimle meşhûr olup, esas ismi unutuldu.

Bir başka kaynakta bunu kendisinin kısaca şöyle açıkladığı nakledilmiştir:

"Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı Ebû Hureyre (kedicik babası) künyesiyle çağrılır oldum. [ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32]

Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip Müslüman olmuştur. [H. 7/M. 629; ez-Zehebî, a.g.e., ayni yer] O tarihten itibaren Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahâbîsi olmuş, kendisini onun hizmetine adammıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu. [İbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113]

Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.)  misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yasayan Ebû Hureyre, Rasûlullah’ın (s.a.v.) mescidinde sadece ibadet ve ilimle mesgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen simasi idi. Efendimiz aleyhissalâtü vesselâmı büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yasamış ve pek ulvi manevî mertebelere erişmiştir. [İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110]

İffet sahibiydi, eli açik ve cömertti. Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde, Rasûlullah’ın (s.a.v.) şu hadisini naklediyordu: "Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun." [Buhâri, Sahih, Menâkib, 25; Müslim, Sahih, Fiten, I0]

Hoşsohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi. [Zehebî, Tezkire, 1, 33] Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik alçak gönüllülügünü arttirdi. Medine valisi Mervan'a vekâlet ettiği sıralarda, üzerine semeri bağlanmış bir eşekle, hurma lifinden örülmüş bir başlık başında olduğu halde çarşıya çıkar ve, "Savulun emir geliyor!" dermiş. [İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336] Bu derece mütevazi bir sahabi…