İslâmî usûle / Sünnet’e uygun olarak yazılıp hazırlanmış, sahih ve sağlam bir muskayı kişinin, faydalanmak niyetiyle üzerinde taşıması caizdir, herhangi bir mahzur söz konusu değildir.

 

Halk arasında Muska denilen nesne, asıl itibariyle nüsha demektir. Bu kavram, yazılı şey manasına gelen Arapça ‘nüsha’ kelimesinin Türkçeleşmiş halidir. Bazı âlimlerse Muska kavramının “Vuska (teminat / güvence)” kelimesinin değiştirilmiş şekli olduğunu ifade etmişlerdir.

Buna Kuzey Afrika'da ‘hurz’, Doğu Arabistan'da ‘hamaya’, ‘hâfiz’ yahut ‘maâza’, ülkemizde de ‘muska’, ‘nusha’ veya ‘hamâil’ denir. Hadis ve fıkıh kitaplarında ise, ‘rukye’ olarak geçmektedir.

Muska, Allah’ın izniyle bazı hastalık ve afet­lerden koruduğuna ya da bunları giderdiğine inanılarak üstte taşınan veya suda eritile­rek içilen yahut yakılıp tütsülenen yazılı kâ­ğıdı ifade eder. Tabii bunu üzerinde bulunduracak kişi, su geçirmedik 7 katlı (naylon-plastik-muşamba gibi) bir şeye sarılı olarak taşıması icap eder. Aksi takdirde tuvalet ve banyo gibi yerelere girerken üzerinden çıkartması gerekir.

Rukye ile muska kelimelerinin ilk dönemlerden bu yana müterâdif lafızlar olarak birbiri yerine kullanıldığını görüyoruz. Bu karışıklığa, kullanım alanlarındaki bazı benzerlikler sebep olmuştur.

Esasen Rukye, hastalıkların tedavisi ve çeşitli zararlılardan korunma maksadıyla okunan duadır.

Muska ise yukarıdaki tarifte görüleceği üzere insanların, boyun, koltuk altı vs. yerlerine taktıkları, çeşitli şekillerde hazırlanmış nesnelerdir.

Hz. Âişe, Abdullah ibni Amr (r.anhuma), Said ibn el-Müseyyib, İbn Sîrîn, Atâ, Ebu Ca’fer et-Tahavî, Mâlik, Ahmed ibni Hanbel, İbn Abdilberr, Beyhakî, Kurtubî, İbn Hacer (rahmetullâhi aleyhim ecmaîn) hazerâtı gibi âlimler muska takmaya, hastalık veya isâbet sonrasında cevaz vermişlerdir. [Yeşil, Muhammed, Hulusi, Rukye Konusunu İşleyen Rivâyetlerin Tesbiti ve Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,  S. 32, Selçuk Üniversitesi, 2007] 

Bu görüşe sahip olanların delillerini şöyle sıralayabiliriz:

1. “Kim bir şey takınırsa ona havale edilir” [Tirmizî, Sünen, Tıbb, 24] hadis-i şerifi. Bu hadise göre şirk ihtiva eden temimeler takanlar, taktıkları şeye havâle edilirken, Kur’an’ın yazılı olduğu temimeleri takanlar Allah Teâlâ’nın muhafazasına sığınmış olurlar.

2. Hz. Âişe’nin (r.anha) temimenin tarifini yaptığı rivayet: “Temime musibetten sonra takılanları değil, önce takılanları ifade etmektedir.” Hâkim en-Nisaburî, hadisin mevkuf olarak görülmesinin yanlış olduğu; Hz. Âişe’nin (r.anha) bu sözü kendi re’yine göre değil Rasûlullah’tan (s.a.v.) mülhemen söylediği görüşünü öne sürmektedir. [Yeşil, M. H., a.g.e., s. 32]

Yani hasta olan bir insanın dua etmesi ve okuması câiz olduğu gibi, sâlih kimselere bunu yaptırmak, yazdırmak ve üzerinde taşımak da câizdir. Gene Hz. Âişe’den (r.anha) şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî sallallahu aleyhi vesellem hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve şöyle derdi: "Ey Allah'ım, ey insanların Rabb'ı, şu hastalığı götür, şifâ ver, şifâ veren Sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Hastalığı ortadan kaldıracak bir şifâ ver." [İbn Mâce, Sünen, Tıbb, 35-36]

Bu ve benzeri rivâyetlere göre, okuma ve yazma sûreti ile tedâvî caizdir.

3. Sahabe-i kiram’dan Abdullah ibn Amr (r.anhuma) Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) öğrettiği bir duayı, büyüklere öğretir okumalarını tenbih ederdi; temyiz çağına gelmeyen çocukları için de yazıp onların boynuna asardı.  O dua şudur:

Sizden biriniz uykuda korkarsa şöyle desin: Allah’ın gazab ve azabından ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden eksikliği olmayan Allah’ın sözlerine sığınırım.” 

4. Âlimler, “Rukyeler, temimeler ve tiveleler şirktir[Müslim, Sahih, İman, 371; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4, 436] hadisinden yola çıkarak, ‘belli şartları taşıyan rukyeler nasıl caiz ise, temimeler de öyledir’ diye bir kıyas yapmışlardır.

Temîme; bir sebep, vesîle olarak görülmeyip, doğrudan tesir edeceğine ve bir zararı def edeceğine inanılarak yapıldığı için, dînen şirk (Allah Teâlâ’ya ortak koşmak) sayılan, mânâsı bilinmeyen ve küfre (imânın gitmesine) sebeb olan şeyleri okumaktır. Şirinlik yani muhabbet muskası denilen rukyelere de Tivele denmektedir.

İmam el-Mervezî (rh.) anlatıyor: Ebu Abdullah’a benim Hummaya yakalandığım haberi ulaşmıştı. Benim için, hummaya karşı bir kâğıda şun­ları yazdı: 

“Bismillahirrahmanirrahim, Bismillâh ve billâh. Muhammedün Rasûlullah. ‘Dedik ki: Ey Ateş! İbrahim üzerine serinlik, güllük-gülistanlık ol. Ona bir tu­zak kurmak istediler. Fakat biz onları hüsrana uğrayanlardan kıldık. [Enbiya sûresi, 69-70] Ey Al­lah’ım! Cebrâil’in, Mîkâil’in, İsrâfîl’in Rabbi! Bu muskanın sahibine gücün, kudretin ve azametinle şifa ver. Ey Hak olan İlâh! Âmin.”

İbn Hibbân (rh.) diyor ki: Ebu Cafer Muhammed b. Ali’ye muska asmanın hükmünü sordum. O şöyle dedi:

Eğer Allah’ın Kitabı’ndan ya da Rasûlullah’ın (s.a.v.) sözünden ise, onu as ve gücün yettiğince onunla şifa iste.” Ben ona:

İki gün ara ile tutan humma için yazıyorum” dedim. O:

Tamam” dedi.

İmam Ahmed b. Hanbel (rh.),  Hz. Âişe (r.anha) ve diğer bazı sahabîlerin bu mevzuda katı davran­madıklarını zikretmiştir.

Râvi şöyle der: Bu mevzuda Ahmed b. Hanbel katı değildir. İmam Ahmed: “İbn Mes’ûd bundan hiç mi hiç hoşlanmaz, kerih görürdü.” demiş­tir. Bununla beraber İmam Ahmed, kendisine musibet geldikten sonra muska asılması hak­kında sual ettiklerinde, “Bunda bir beis olmayacağını umuyorum” dedi.

el-Hallâl, Abdullah b. Ahmed’den: ‘Babamı (İbn Hanbel’i) musibet son­rasında, gerek korku, gerek humma için muska yazarken gördüm.’ dediğini nakletmiştir.  [İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, c.5, s. 75-79, İklim Yayınları, İstanbul,1988]

Hasılı, şurası bir hakikat ki, eğer muska Kitap ve Sünnette bildirilen şeylerle veya sahabelerden yapılan rivayetlerle yahut evliyaullah’ın virdlerinden dualarla hazırlanmışsa buna ruhsat vardır. Nitekim Abdullah bin Amr bin el-As’tan (r.anhuma) rivayet edilen hasen bir hadiste Hz. Abdullah’ın şu hadisi yazdığı nakledilmiştir: 

“Bütün şeytanların, zehirli haşeratın ve her isabet eden gözün şerrinden Allah’ın mükemmel sözlerine sığınırım” [Buharî, Sahih, Kitabü’l- Enbiya, Bab: 10]

Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.anhum) diyor ki; “Ben bunu oğullarımdan anlayabilenlere öğretiyordum, anlayamayanlara ise bir levhaya yazıyor ve boyunlarına asıyordum.” [Bkz. Ebu Davud, Sünen, Tıbb, H. no: 3893]

Görüldüğü gibi iyi niyetle ve usûlüne uygun, düzgünce yapılan muska sağlam rivayetlere dayanmaktadır. Dolayısiyle kimsenin buna itiraz etme hakkı yoktur.

Bir muskayı açtığınızda içindekileri iki farklı şekilde bulabilirsiniz.

Birincisi; ekseriyetle içerisinde ya ‘Allah’ ism-i celâli veya ‘Rahmân, Rahîm vs. Esmâ-i Hüsnâ yahut Âyetü’l-Kürsi, İhlâs, Nâs, Felak sûreleri, nazar duası… gibi âyetler, hadislerde nakledilen dualar, evliyâullahın evrâd-ı şerifelerinden ibareler, kısacası dinen meşrû ve makbul ifadeler vardır. 

İkincisinde ise; bid’at ehlinin, hokkabazların-şarlatanların yaptığı ve Müslümanlarla âdeta alay ettiği şeyler mevcuttur. Bir takım İbrânî ve Süryânî isimler, karışık şekiller, karalamalar vardır. Efsanevî kişilerin adları-ünvanları, anlaşılmaz güya tılsımlı sözler, semboller, yıldızlar, rakamlar, rumuz ve işaretler, insan ve hayvan resimleri ile garip harf şekilleri de yazılıp çizilmiştir. Binaenaleyh sûre, ayet, hadis ve duaların yazıldığı muskalar sahih; diğerleri ise, bâtıl inanç ve hurâfelere aittir.Ve bu işlerle meşgul olan şarlatanlar, bunların karşılığında da hatırı sayılır paralar almaktadırlar!

Kısacası birçok muskayı açtığımızda içerisindeki şeylerin bid’at ve dalâlet erbabı, heva-yu heves ehli tarafından uydurulan şeyler olduğunu görürüz. Bazılarındaysa el veya göz resimleri çizilidir. Velhâsıl tam bir istismar vesilesi olan bir alan… Bunlara kanmamak, tuzaklarına kapılmamak, böyle bir şeye ihtiyacımız varsa şayet, bunu da İslâmî usule-sünnete uygun tarzda yapmak lazım! Bilinen-bildirilen umumi tavsiye ve reçetelerden şaşmamak gerek.