İslâmî ölçülerle mü'min olmanın temel şartı imandır, inanmaktır.

İman, bilindiği üzere şahâdet kelimesiyle özetlenmektedir. Ancak bu sözle özetlenen imanın bazı temel umdeleri/prensipleri vardır.

Bu prensipler de "imanın şartları" diye bilinen altı temel esastır ki şunlardır:

1.                  Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak.

2.                  Allah’ın meleklerine inanmak.

3.                  Allah’ın kitablarına inanmak.

4.                  Allah’ın peygamberlerine inanmak.

5.                  Âhiret gününe inanmak.

6.                  Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allah (c.c.) olduğuna inanmak.

Bu altı temel umde ise eskiden medreselerde, mahalle mekteplerinde, camilerde ve Kur'an kurslarında eğitimin başlangıç döneminde ezberletilen ve "Âmentü" diye bilinen Arapça metnin içinde sıralanmaktadır. O metni burada da zikredelim:

"Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî minellâhi teala ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh"

Manası: "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere iman ettim. İster iyi ister kötü olsun kaderde olanın hepsi Allah Teala’dandır. Ölümden sonra diriliş gerçektir. Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve peygamberidir."

Bu sözler gerçekten imanın şartlarını aklımızda tutmamız için oldukça güzel bir âhenk içinde söylenmiş sözlerdir. Bu sözleri ezberimizde tutarsak, imanın şartlarını aklımızda tutmamız, yeri geldiğinde hatırlamamız da kolay olur. Bu yüzden hemen her Müslümanın bu sözleri mutlaka ezberlemesi gerekir.

Mü'min olmak için işte bu altı temel esasa/ilkeye inanmamız gerekir. Zaten bu altı temel prensibe "imanın şartları" denmesinin sebebi de budur. Bir kimse bu temel esaslardan herhangi birini inkar ederse, İslâm'a göre mü'min bir kişi sayılamaz. Dolayısıyla diğer beş umdeye/esasa/şarta inanması onu mü'min yapmaya yetmez.
"Âmentü" diye bilinen metinde imanın altı temel esası başlıklar halinde veriliyor. Fakat bu başlıkların bir de ayrıntıları var. Mesela:

"Allah'a inanıyoruz" ama, bizler Müslümanlar olarak nasıl bir Allah'a inanıyoruz? Bunu bilmemiz gerekir. Bunu bilmemiz için de Allah Teala’yı zâtî ve sübûtî sıfatlarıyla tanımaya ihtiyacımız var.

Yine meleklere inanıyoruz, ama melekler nasıl varlıklardır? Bunları bilmemiz lazım.

Allah'ın kitapları derken kastedilen kitaplar nelerdir, hangileridir?

Peygamberler (aleyhimüsselâm) kimlerdir ve ne gibi özellikleri vardır?

Ahiret günü ile kastedilen nedir?

Kaderi nasıl idrak etmemiz/anlamamız icap eder?

Bütün bu hususları Ehl-i Sünnet âlimlerinin eserlerinden okuyup öğrenmemiz, ya da sağlam ve güvenilir ilim adamlarından dinleyip bellememiz gerekir.

***

İman iki kısımdır

a) İcmalî iman: Mücerret/sadece kelime-yi tevhidi söylemek ile olan imandır ki, bunun sahibinin âkıbetinden korkulur. Ölürken iman götürebilmesi fevkalade güçtür.

b) Tafsilî iman: Bu da kelime-yi tevhidi söyleyerek başlamak ve imanın bütün şubelerini mümkün mertebe işlemekle, yerine getirmekle olur; gerçek iman budur. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"İman yetmiş küsur şubedir/bölümdür. En üstte 'Lâ ilâhe illallah: Allah'tan başka ilâh yoktur' sözünü kabul etmek vardır. Ve en altta ise, 'insanlara sıkıntı veren bir nesneyi yoldan çekmek (kaldırıp atmak)' bulunmaktadır. Hayâ da imanın bir parçasıdır." [Buharî, Sahih, İmân, 3]

Âlimlerimiz tarafından imanın kısımlarını/bölümlerini açıklayan müstakil kitaplar telif edilmiştir. Mesela İmam Beyhakî'nin (rh. v.458/1066) Şuabü'l-İman isimli eseri bunlardan birisidir. Beyhakî (rh.) da bu çalışmasında imanı, hafî iman ve celî iman diye iki kısımda inceler:

Hafî iman, Allah ve Rasûlünden gelenlere zihnen ve kalben inanmak, doğru olduğunu kabullenmektir.

Celî iman, beden ve uzuvlarla yerine getirilen ibâdet (kulluk) kısmıdır ki bu, mücerret imanın iktizasının/gereğinin dışa yansımasıdır. Mesela temizlik, abdest-namaz, zekat, oruç, hac, cihad vd...

Kitap ve Sünnet tedkik edildiğinde bazı ibareler görülür ki, bunlardan yola çıkarak imanın şubelerini/bölümlerini tesbit etmek mümkündür. Nitekim bazı ulemâ bunu yapmıştır… Merak edenler araştırıp bulabilirler. Bkz. http://www.halisece.com/akaid/814-imanin-subeleri.html

Son devir dersiâmlarından vâris-i Rasûl Süleyman Hilmi Tunahan Efendi (k.s.) hazretleri, “Tevhid’in iki manası vardır” buyurarak şöyle izah ederlermiş:

1- Tevhîd-i sûrî: Bu iman bu tevhid, insanı Sırat köprüsünden değil, Galata köprüsünden bile geçiremez; çünki o sûrî’dir (görünüştedir, şeklidir) ve yalnız dildedir (kalbe inip kök salmamıştır).

2- Tevhîd-i hakikî: Bu iman kalpte tecelli eder ve insanı dünyada fenalıklardan korur, ahirette ise en ulvi makamlara kavuşturur. Buna ‘Tevhîd-i ihlâs’ da denir.”

Rabbim cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i icmâlî iman erbabı arasına ilhak buyursun.

***

İmanın sahih/geçerli olmasının şartları

1) İman eden kimse, zarûrât-ı diniyyeden olan hiç bir şeyi inkâr etmeyecek veya inkâra delalet eden bir emare-alamet onun üzerinde bulunmayacak.

Zarûrât-ı diniyye: Bir Müslüman için din yönünden bilinmesi gereken, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Allah (c.c.) tarafından tebliğ edip haber verdiği kesin olarak belli esas, hüküm ve haberler demektir. Bir başka ifadeyle, dine ait zarûretler yani dine ait olup bilinmesi ve inanılması gereken esaslar manasına gelir. Bunları kabul ve tasdik etmek her mü'min için farzdır. Bunlardan şüphe etmek mü'minin imanını zedeler. Başka bir ifadeyle;

2) Ve yine zarûrât-ı diniyyeden olan şeylerde muannit (inatçı-ısrarcı-inkârcı) olmayacak. Yani benim kafam dinin şu emrini almıyor veya beğenmiyorum gibi sözler kendisinden sadır olmayacak.

3) İmanı hal-i yeiste (ümidin kesildiği ölüm anında) kabul etmiş olmayacak. Çünki o hali gördükten sonra Firavun’un bile iman ettiğini, ama bu imanın kabul olmadığını Kur'an’ımız bize haber veriyor.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: “Her kim Allah’a giden bir yol (iman, irfan yolu) bulur ve Allah’a iman ederek o yola girerse, sonra da (herhangi bir sebeple) o yolu terk edip ayrılırsa Hz. Allah 18 bin âlemden hiç kimseye yapmadığı azabını (bu nankör) kuluna yapar.” [Deylemi’den, Hallü’l-Müşkilât fî Mesaili’l-Mühimmat]

***

İmanın hakikati neyle olur

1. Kul, sadece Allah'tan korkacak, başka hiç bir şeyden asla korkmayacak [Bkz. Bakara sûresi 150, Ahzab sûresi 39]

2. Kul, kalbine Allah’tan başkasının sevgisini sokmayacak (orada hâkim kılmayacak).

3. Âhiret işlerini dünya işlerine daima tercih edecek.

4. Her şeyi Allah’tan bilip, her muradını Allah’tan isteyecek.

***

İman nasıl korunur

(1) Gaybe inanmak: Kur'an’ın ve Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) bildirdiklerine gözüyle görmüş gibi inanmak.

(2) Gaybı Allah'tan başkasının bilmediğine inanmak: Kâhinler, medyumlar, falcılar, sâhirler (sihirbazlar) rastgetirseler bile onların verdiği bilgilere asla inanmamak.

(3) Haramı haram, helali helal bilmek ve öyle inanmak. Dolayısıyla haramdan mümkün olduğu kadar kaçmak, helale yapışıp onunla yaşamaya-geçinmeye çalışmak.

(4) İlahi azabı hafife almamak. Allah’ın azabından korkup titremek ve ölüme her an hazır olmak. [Bkz. Numan Kurtulmuş, Amentü Şerhi, İman bahsi]

 

Go to top