hürmetler hocam

bu aralar bazı sosyal sitelerde vb . cemaleddin afgani hakkında bilgi ve belgeler görüyoruz. modernist reformist olduğu ile ilgili. elimizde sağlıklı bir bilgi de yok  bu konuda bizi aydınlatırsanız memnun olur dua ederiz

*******

Mumaileyhle ilgili önemli bulduğum üç makaleyi iktibas ile bir başka yazıdan da köşeli parantezler içinde kısa açıklamalarla bazı anekdotlar nakledip, daha geniş ve detaylı bilgi için, merhum Ahmed Davudoğlu’nun “Dini tamir Davasında DİN TAHRİPÇİLERİ”ne, Bedir Yayınevinin neşrettiği “Ehl-i Sünneti Müdafaa ve Bid’atleri Tenkit” adlı kitaba, Prof. Dr. Alaaddin Yalçınkaya kardeşimizin, Osmanlı Yayınları arasında çıkan “Cemaleddin Efgani ve Türk Siyasi Hayatı Üzerindeki Etkileri” isimli eserlerine müracaat etmenizi tavsiye edeceğim. Bilmukabele selam ve muhabbetler, dualar...

***

M. Şevket Eygi / MİLLÎ GAZETE

Gençliğimde Cemalüddin Afganî’yi beğenirdim. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeyken, Ankara’daki Afganistan elçiliğine mektup yazmış, Afganî hakkında kitap istemiştim. Onlar da, eksik olmasınlar Afganistan’dan birkaç kitap getirtmişler, bendenize hediye etmişlerdi.

Sonra Afganî hakkında malumatım çoğaldı, bende tereddütler başladı. Bir müddet sonra da onu terk ettim. Artık yıllardan beri Afganî’ye karşıyım.

Onun bütün ansiklopedilerde yer alan ünlü bir şahsiyet olduğunu biliyorum ama kesinlikle onu bir İslâm önderi, bir uyanış lideri olarak kabul etmiyorum.

Taqiyye yaparak Şiîliğini gizleyip kendisini Sünnî olarak göstermesini doğru bulmuyorum.Sünnîler Müslüman değil mi? Din kardeşi değil mi? Onları kandırmak elbette doğru olmaz.

İran’ın Esedabad şehrine mensup olduğu halde yine taqiyye yaparak kendisini Afgan gibi göstermiştir. Bu da bir aldatma değil midir? Müslüman, Müslümanları aldatır mı?

Kaynaklar onun Mısır’da, “Kainat’ın Yüce Mimarına” inanan İngiliz mason locasına girdiğini ve sonra buradan atıldığını bildiriyor. Sebep: Hiç inancı olmaması imiş!..

İslâm dünyasının bugünkü kaosunda, kargaşa ve anarşisinde Afganî’nin büyük miktarda tuzu biberi vardır.Klasik geleneksel Ehl-i Sünnet Müslümanlığına karşı, ictihadın yaygın hale gelmesini, herkesi ictihad yapması tezini ortaya atmıştır.

Afganî, Sultan Abdülaziz zamanında İstanbul’a gelmiş, Darülfünun’da (Üniversitenin eski adı) bir konferans vermişti. Peygamberliği, çalışarak elde edilebilecek bir sanat olarak gösterdiği için de Osmanlı ulemâsının haklı ve yakıcı yıldırımlarını üzerine çekmişti. Osmanlı Devlet-i Aliyyesinin Şeyhülislâm’ı Hasan Fehmi efendi onu tekfir etmişti. Dersiam vekili Halil Fevzi efendi ise Afganî’ye karşı “es-Süyûfü’l-Kavati” isminde bir reddiye yazarak yanlış fikir, görüş ve iddialarını çürütmüştü. Bu konferans, Darülfünun’un kapatılma sebeplerinden biri olmuştur.

Afganî’nin İslâm düşmanı Ernest Renan’a reddiye yazdığı söylenir durur. Reddiye yazmamıştır, adeta onu doğrulamşıtır.

Kahire’de kaldığı yıllarda bir Müslüman mahallesinde oturmamış, Yahudi mahallesinde oturmuştur.

Uyanık ve şefkatli padişah İkinci Sultan Abdülhamid Hân hazretleri Afganî’nin menfi bir şahsiyet olduğunu anlamış ve kendisine Teşvikiye’de bir konak vermiş, orada ev hapsinde (ama altın kafes içinde) yaşatarak mazarratına, fitne ve fesadına sed çekmiştir.

Bugün elimizde, Afganî’yi mahkum etmeye yetecek miktarda kitap, ilmî makale, belge, sağlam bilgi bulunmaktadır. Bunların sentezinin yapılması, ortaya ciddî, âdil, tutarlı bir dosya konması gerekmektedir. Afganî hakkında kesin gerçekler şunlardır:

1. Sünnî değildir, Şiî kökenlidir.Şiîliği de sosyolojik Şiîliktir.

2. Afgan değildir, İranlıdır.

3. Ateist olduğuna dair iddialar, karineler, büyük şüpheler vardır.

4. Ehl-i Sünneti ve Cemaati temellerinden dinamitleyen fikirler, tezler, görüşler ortaya atmıştır.

5. Yeterli ilmi, ehliyeti, icazeti olmayanların ictihad yapmalarını, ictihadın yaygın hale gelmesini teşvik etmiştir.

6. İslâm dünyasında terörizmi, siyasî cinayetleri teşvik etmiştir. Nasirüddin Şah’ı Afganî’nin bir hayranı ve müridi katl etmiştir.

7. İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yaparak meşrû Halife Sultan Abdülhamid’i tahtından indirme planları yapmıştır.

Bütün Ehl-i Sünnet ulemâsı, fukahası ona karşıdır.

Büyük fakih, büyük alim Yusuf İsmail en-Nebhanî onu yermiştir.

Keşif ve keramet sahibi mürşid-i kâmiller onun bozuk ve zararlı taraflarını Müslümanlara bildirmişlerdir.

Afganî’nin içyüzü hakkında derli toplu bilgi edinmek isteyenler… “Ehl-i Sünneti Müdafaa ve Bid’atleri Tenkit,C. 1″ adlı kitaptaki makaleyi okumalıdır. (Bedir Yayınevi, 466 sayfa. 5 TL. Telefon: 0212/519 36 18)

Afganî’nin menfi bir şahsiyet olduğuna dair Ehl-i Sünnet camiasında tevâtür derecesinde bir ittifak bulunmaktadır.

Ülkemizde bazı reformcu, kendilerine göre müctehid, yeni bir İslâm türetmeye çalışan; biraz mutezile, biraz Şiî yenilikçiler Afganî’yi göklere çıkartmakta, onu büyük mürşid ve rehber ilan etmektedir. Ona yöneltilen tenkitler için “Afganî’yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazlar” denildiğini hatırlıyoruz.

Bendeniz sövülsün sayılsın demiyorum. İlmin, sağduyunun, Ehl-i Sünnet İslâmlığının, sahih vesikaların, doğru bilgilerin ışığında Afganî’nin içyüzü açıklansın diyorum.

Afganî efsanesi yıkılmalıdır.

Bu yıkım işi yapılırken haksızlık, adaletsizlik yapılmamalıdır.

Afganî, İslâm dünyasına bir ıslahçı, bir kurtuluş önderi, bir inkılâpçı olarak takdim edilmemelidir.

Bu konuda Müslüman fikir ve kalem erbabı, taharet bezi edebiyatıyla değil, çok ciddî, daha çok sâkin, çok seviyeli ve ilmî seviyede tartışmalıdır.

Onun, Allah’a inanan masonlar tarafından locadan atılması bile aslında yeterli bir delildir.

Gariptir ki, Mısırlı Masonların locadan kaydını sildikleri Afganî için Türk Masonları övgü dolu bir makale yayınlamışlardır.

Bir insanı mahkûm etmek için dosyasını bütünüyle ele almak gerekir. İşte bu yapılmıyor. Afganî hayranları, Afganî taraftarları bir tür avukatlık yapıyor, aleyhindeki iddiaları meskutün anh geçiyor.

Lütfen Afganî’yi âdil bir şekilde ele alalım, inceleyelim…O zaman gerçekler gün gibi ortaya çıkacaktır.

Ehliyetleri olmadığı halde bâtıl ictihadlar yapanlar onu çok seviyor, çok destekliyormuş. Bu çok tabiîdir.

Sünnîlerin bu zatı sevmeleri, desteklemeleri mümkün değildir. Yeterli bilgisi ve sezgisi olanlar ne demek istediğimi iyi anlar.

Afganî, Ehl-i Sünnet Müslümanlarına imam, önder, rehber, kılavuz olacak temiz bir şahsiyet değildir.

Bid’atçiler ve Masonlar onu çok seviyor ve tutuyormuş.Bu bizi bağlamaz. 

***** 

Afganî Bir İslam Önderi Değildir
Mehmed Şevket Eygi, Millî Gazete, 30 Ocak 2016 Cumartesi 00:06
 
CEMALÜDDİN Afganî, İranlı olduğu halde kendisini Afgan gösteren, Şiî olduğu halde taqiyye ve kitman yaparak, yani Müslümanları aldatarak Sünnî görünen aktivist bir fesatçıdır.

O bütün reformcuların, dinde yenilik ve değişim taraftarlarının baş tacıdır.

Bugün İslam dünyasında görülen bütün olumsuzluklarda bozukluklarda kaos ve anarşide terörde onun rolü, tesiri, tuzu biberi vardır.

Afganî öylesine azılı bir Masondur ki, içimizde böylesini istemeyiz diyerek İskenderiye Mason locası onu tard ve ihraç etmiştir.

Bütün Ehl-i Sünnet uleması, fukahası, meşayihi, mürşidleri Afganîyi red etmiştir.

Halife-i hakikî Sultan Abdülhamid-i Sânî hazretleri, şerrinden emin olmak için onu Teşvikiye’de bir konağa haps etmiştir.

Afganî, Blunt adındaki İngiliz ajanı ile birlikte Sultan Abdülhamidi devirme planları yapmıştır.

Afganî, Kahire’deki ikameti esnasında Müslüman mahallesinde oturmamış, Yahudi mahallesinde oturmuştur.

Afganî’nin baş müridi Mısırlı Muhammed Abduh da masondur.

İngiltere’nin Mısır baş komiseri (sömürge valisi) Lord Cromer Abduh için “Agnostik olduğundan şüphelendiğim dostum Abduh…” (I suspect my friend Abduh was an agnostic…) demiştir.

{Agnostisizm, bilinmezcilik ya da bilinemezcilikteolojik anlamda Tanrı'nın varlığının ya da yokluğunun, bilimsel olarak da evrenin nereden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi bir akımdır. Bu akımın takipçilerine agnostik veya bilinemezci denir.[2] Agnostisizmin iki türü vardır. Zayıf agnostisizme göre hiç kimsenin Tanrı hakkında bir bilgisi yoktur; ancak bu belki bilinebilir; güçlü agnostisizme göre ise Tanrı hiçbir şekilde bilinemez. Agnostisizm genel olarak olaylara kuşkucu yaklaşır, kuşkucu sorular sorar ve yanıtları kuşku ile bulmaya çalışır. Agnostik sözcüğünü ilk olarak İngiliz biyolog Thomas Henry Huxley 1869 yılında kullanmıştır. Buna rağmen daha erken düşünür ve yazarların da bu düşünceye sahip olduğu bilinir. Örneğin Eski Yunan düşünür Protagoras da agnostik olarak anılır. Protagoras'ın çağdaşı olan MÖ 5. yüzyılda yaşamış Hint filozof Sanjaya Belatthaputta ölümden sonrasının bilinemeyeceğini söylemiştir.https://tr.wikipedia.org/wiki/Agnostisizm}

Hiçbir Ehl-i Sünnet Müslümanı, bugün içyüzü iyice ortaya çıkmış olan fitneci ve fesatçı Afganîyi sevemez, tutamaz, onu din önderi olarak kabul edemez.

On dokuzuncu asrın sonunda ve yirminci asrın ortalarına kadar, Afganînin içyüzü bugünkü kadar bilinmiyordu. O zaman iki muhterem kimsenin Afganiyi tutmuş ve övmüş olmaları, onun iyi olduğuna dair delil olmaz.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) Ümmet içinde bir ihtilaf ve çekişme olduğunda Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunulmasını emir ve tavsiye buyurmuşlardır. Ulema, fukaha ve meşayih Sevad-ı Âzam’ı Afganî’nin, Abduh’un ve Reşid Rıza’nın aleyhindedir. Bu üçü konusunda Sünnî Müslümanların bu cephede bulunması gerekir.

Cumhur-i ulemayı bırakıp da bu üçünü imam, din önderi kabul etmek akl-ı selime ve hikmete uygun olmaz.

Herkesin kendi kafasına, re’y ve hevasına göre Kur’anı tefsir etmesi, müctehidlik taslaması, hüküm çıkartması sapık cereyanı Afganînin çıkarttığı yıkıcı bir cereyandır.

Ehl-i Sünnet Müslümanlarının önderleri, Selef-i Sâlihînden sonra şu zevattır: Dört büyük müctehid imam… Her asırda gelen müceddidler… Abdülkadir Geylanî… Ahmed er-Rufâî… Hüccetülislam İmam Gazalî… İmam Rabbanî… Ve bunların emsali büyük imamlar ve şahsiyetler…

Yirminci asrın büyük Sünnî ulemasından Şeyhüilslam Mustafa Sabri ve Düzceli Zahid el-Kevserî efendiler; Afganî’ye, Abduh’a ve Reşid Rızaya muhalif idiler.

İslamî kitap piyasasında Afganî ve çömezleri aleyhinde hayli tenkit, red, cerh ve ibtal kitabı mevcut olup, mütemmim malumat edinmek isteyenlerin bunlara müracaat etmesi tavsiye olunur. (Lütfen internetten arayınız.) http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Afgan_Bir_Islam_Onderi_Degildir/28053

******* 

EHL-İ SÜNNET MÜDAFAASI

Abdullah FURKAN, 12/09/2009 http://abdullahfurkan.wordpress.com/tag/afgani/

Mustafa İslamoğlu “Mason ve Din Düşmanı” olan Cemaleddin Efgani’yi göklere çıkarırken,
Afgani’nin maskesini düşüren, Ehli Sünnet Âlimlerini ve Sultan II. Abdulhamid’i Afgani’nin tuvalet bezi olamazlar! diyerek aşağılıyor!

İşte, ilgili link; http://www.youtube.com/watch?v=4fFF-03xkok&feature=related

Öncelikle, İslamoğlu’nun “Ona kara çalanlar onun tuvalet bezi etmezler” diyebildiği (!) Şu Efgani denen azılı kâfiri tanıyalım;

“Şurası aşikâr: “Bu din (İslamiyet) nerede yerleşmişse ilmi boğmuştur. Bu uğurda istibdatla el ele vermekte tereddüt etmemiştir.” Diyen Cemalettin Efgani’yi…

Afgani açık ve net olarak İslamiyet’in ilerlemeye mâni bir din olduğunu iddia etmekte, samimi müminlerin Allah’ın ayetlerine olan bağlılıklarını, sabana bağlanan bir öküzün durumuna benzetmektedir:

“Biliyorum ki Müslümanların Avrupa ile aynı medeniyet seviyesine yükselmeleri çok güçtür. Felsefe ve ilmî usullerle hakikate ulaşmak onlara yasaktır. Gerçek şu ki; bir Müslüman, konusu ilmî hakikat olan her çeşit araştırmadan kaçınmalıdır. Kölesi olduğu nass’a sabana bağlanan bir öküz misali bağlanan mümin ilanihaye şeriat tefsircileri tarafından çizilen yolda yürümeye mahkûmdur”.

Cemaleddin Afgani İslam’ın bir zorbalık dini olduğunu da iddia etmekten çekinmemiştir:

“Peki, Arap medeniyeti bu kadar şaşı–kör olduktan sonra nasıl birden sönüverdi? Meşale o zamandan beri neden tekrar tutuşmadı? Arap dünyası neden uzun zamandan beri karanlıklarda bocalıyor? Burada İslam dininin bütün sorumluluğu ortaya çıkmaktadır. Şurası âşikar; bu din nerede yerleşmişse ilmi boğmuştur. Bu uğurda istibdatla elele vermekte tereddüt etmemiştir”.

İslamiyet hakkında bu fikirlere sahip olan C. Afgani Kahire’deki “Şark’ın Yıldızı” isimli locada 1878 yılının Temmuz ayında resmen Mason olmuştur. Mason loca numarası 1355’dir. Afgani aynı zamanda gittiği her yerde Mason locaları açmakla ünlenmiştir. Kardeşinin oğlunun ifadesine göre onun bariz vasfı “her gün yeni bir tipleme ve yeni bir kimlikle ortaya çıkmasıdır”.

İmdi, İslamoğlu bu Alçak adamı nasıl müdafaa edebilir?

II. Abdulhamid Han’ın da aralarında bulunduğu bazı kimselerin, Efgânî hakkında ‘maskara, dinsiz, zındık vs.’ demesi, Mustafa İslamoğlu’nu çok rahatsız etmiş olacak ki, Efgânî gibi bir din düşmanını temize çıkarmak için başta Abdulhamid Han olmak üzere, Birçok Âlim’e çok Galiz hakaret etmiştir!

Bakalım, Bu hususta M. İslamoğlu neler diyor neler!

Evet, Abdülhamit’e bakın!

Efgani’den ne kadar korkmuş ki yanına 18 tane de ajan koymuş!

Oysa Abdülhamit’in elinde Efgani’nin İngilizlerle işbirliği yaptığına dair belgesi vardı ve de Efgani’ye bu yüzden İngilizlerin maskarası demişti…

Efgani masonların arasına iyi olduklarını sandıkları için girmiş… Deneme yanılmayla masonları öğrenmek de çok ilginç…

Efgani’ye kara çalan adamlar Tuvalet bezi bile etmezlermiş. Bu ne çirkin itham, nasıl bir ilim adamı böyle edep dışı söz söyleyebilir? Demek ki M.İslamoğlu’na göre, Ehli Sünnet Âlimleri Efgani’nin ne (Mason, Hain, Zındık) olduğunu ortaya çıkarmakla bunu hak ettiler! Peki, bu durumda İslamoğlu ne oluyor?

İslamoğlunun deyimiyle, Ömründe Sıcak Çorba içmemiş adama konak tahsis ediliyor… İran sefirinin parasını almıyor ama Abdülhamit’in verdiklerine hayır demiyor… Bu ne yaman çelişki böyle?

İslamoğlunun; Herkes çocuğuyla vur patlasın çal oynasın sene 1870–1890 lı yıllar Osmanlı savaştan savaşa koşuyor… Herkes vur patlasın çal oynasınlar vakit geçiriyor sözü çok ilginç (!) Resmen karşısındakileri aptal yerine koyuyor!

Evet, görüldüğü gibi Bugün hâlâ Efgânî’nin batıl davasını öve öve bitiremeyenler vardır.

Konu ile ilgili birkaç iktibas;

İstanbul’da yayınlanan “Mimar Sinan” adlı Mason dergisinde Afgani hakkında uzun bir övgü makalesi yayınlanmış bulunuyor. (1)

Afgani Yalancı, karışık, bulaşık bir kişidir. Bir ara, Blunt adlı bir İngiliz ajanı ile birlikte Halife Sultan Abdülhamid’i tahtından indirmeye teşebbüs etmiştir.

Bugün İslam âleminde görülen, Kitabullah’ın ve Resûl Sünnetinin ruhuna muhalif nice olumsuz iş ve davranışta Efganî kâfirinin tuzu biberi vardır.

Bin dört yüz yıl boyunca İslam dünyasından nice Ehl-i Sünnet müctehidleri, büyük fakihler, veliler, kâmil mürşitler, amil ve Râsih âlimler, imamlar, rehberler çıkmıştır. Müslümanların bu nurlu kafileyi bırakıp da Afgani ve tilmizleri gibi birkaç sarıklı masonun peşine düşmesini isteyenlerde akıl mı yoktur, yoksa hüsnüniyet mi?” (2)

II. Sultan Abdulhamid: Afgani İngiliz maskarasıdır!

II.Abdulhamid Han’ın, Efgani’yle ilgili söylediği şu sözlere bakarsak Efgani’nin nasıl birisi olduğu daha iyi anlaşılacaktır:

“…Hilafet’in elimde olması sürekli olarak İngilizleri tedirgin etti. Blund adlı bir İngilizle Cemaleddin Efgani adlı bir maskaranın elbirliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plân elime geçti…

Cemaleddin–i Efgani’yi yakından tanırdım. Mısır’da bulunuyordu. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara Mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti; buna muktedir olamadığını biliyordum.

Ayrıca İngilizler’in adamı ve çok muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu adamı hazırlamışlar idi. Derhal reddettim. Bu sefer Blund’la işbirliği yaptı…” (3)

Cemaleddin Efganî, İngiliz belgelerine göre “tanrıya inanma” şartı koşan İskoç Mason Locası’na üye iken, buradan “tanrısızlık” ithamıyla kovulmuş, o da “tanrı tanımazlık”ın makbul sayıldığı Fransız Grand Orient Locası’na reis olmuştur. (4)

Cemil Meriç Afgani hakkında şöyle der;

“Bizim “Büyük İslâm Birliği”nin kurucusu olarak selâmladığımız Efgani’nin Fransa’daki dostu Hıristiyan Halil Ganem’dir. Sultan Abdülhamid han’ın hasm-ı biamânı Ganem.

Renan, Efgani’yi bir masal kahramanı olarak değil, gerçek kişiliği ile yani dinsiz, bir “libre penseur” olarak tanımaktadır. Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber’in adını anmağa cesaret edemeyen bir Efgani’yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş.” (5)

Herhalde bu iktibaslarla meselenin nerelere kadar gittiği daha iyi anlaşılmıştır.

Dipnotlar

1- (Mimar Sinan dergisi, sayı: 127, Mart 2003)

2- (İnkişaf Dergisi, No: 2)

3- (Bkz. Abdulhamid Han, Sultan Abdulhamidin Hatıra Defteri (Haz. İsmet Bozdağ), İstanbul 1986 (8. Baskı), Pınar Yay. S. 73)

4- (Bkz. Alaaddin Yalçınkaya, Cemaleddin Efgani, İstanbul 1991, Osmanlı Yayınları, s. 131–132; Muhammed Reşad, Cemaleddin Efgani Hakkında Makaleler, İstanbul 1416/1996, s. 21, dipnot: 36).

5- Cemil Meriç (Umrandan Uygarlığa)

*****

Deformist Cemalettin Afgani hakkında birkaç anekdot

“…Halife Abdülhamit, Afgani'yi İstanbul'a davet ederek onu yakın markaja almak istemiştir. [Çünkü o esnada bulunduğu Sudan’da İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yaparak meşrû Halife Sultan Abdülhamid’i tahtından indirme planları yapmaktadır. H.E.] Nihayet Cemaleddin Afgani ikinci kez 1892 yılında Halife Abdülhamit'in davetiyle İstanbul'a gelmiş oldu. Halife onu çok iyi sözlerle karşılamış ve taltif etmiştir.Ayrıca bir ev de tahsis etmiştir.

Ancak Afgani'nin yakın takibine bir çok hafiye ve jurnalci de vermeyi ihmal etmemiştir. Halifenin amacı onun halk üzerinde nüfuz kazanmasını önlemektir diyebiliriz. [Buna Ehl-i Sünnet dışı sapık düşüncelerini yaymasına engel olmak demek, herhalde daha doğru ve daha yerinde olur. H.E.] Bu yüzden evden dışarıya çıkmasını sınırlamıştır.

Fakat bu arada kendisiyle görüşmeler yapıyor, Cuma namazlarına beraber gidiyordu. Cemaleddin Afgani'nin bu yılları yani 1892’den 1897’de vefatına kadar geçen süreç, önceki hayatına nazaran daha sakin geçmiştir. Veya bazılarına göre neredeyse bir mahpes hayatına dönüşmüştür. Çünkü Abdülhamit de esasında onu, diğerleri gibi [Ehl-i Sünnet itikadı açısından İslâm ve Müslümanlar için tehlikel deformisti bir] tehdit unsuru addetmişti ve tedbirli hareket etmeyi daha ihtiyatlı buluyordu.

Cemaleddin Afgani, ömrünün sonlarına doğru, çok SİGARA içtiğinden boğaz [gırtlak] kanserine yakalanmış ve 1897 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Cenazesi Maçka'da Şeyhler Mezarlığına defnedilmiştir. Maçka'daki türbesi de kendisini sevenlerden Amerikalı Mr. Ch. Crane tarafından, Müzeler Müdürü Halil Ethem'in izniyle inşa ettirilmiştir. Daha sonra 1944 senesinde Afgani'ye ait olduğu iddia edilen bir ceset Afganistan'a nakledilerek, bir türbe inşa edilmiş ve buraya gömülmüştür.

Hiç şüphesiz Cemaleddin Afgani hakkında söylenecek çok şey vardır. Elli dokuz yıllık ömrü,…. mücadele ile doludur…. Talebelerinden ve en yakınlarından olan Muhammed Abduh... Bununla beraber Seyyid Kutub, Hasan El-Benna gibi... şahsiyetlerin yetişmesinde Afgani'nin rolü yadsınamaz. [Ağaç meyvesiyle, insan geride bıraktığı eserleri ve yetiştirdikleriyle değerlendirilir. Talebeleri, hemen her şuurlu sünnî Müslüman tarafından hangi yönde, hangi çizgide oldukları gayet iyi bilinen bir gerçektir! Kısacsı] Afgani'nin hayatını objektif olarak ele alırsak yaptığı hataları da göz önünde bulundurmamız gerekir.

Bu bağlamda ona yöneltilen eleştirilerin en başta geleni MASONLUK ile olan bağlantısıdır. Bir dönem masonluğa intisab edişi ve kendi deyimiyle yanlış olduğunu anlayıp vazgeçtiğini söylemesi, onu eleştirenlerin, hakkındaki yargılarını geçersiz kılmaya yetmemiştir…. [Bkz. Ergin Türkel, Dünya Bülteni/Tarih Dosyası]

Go to top