Selamün aleyküm,

50 Hanelik bir köy yerine alıştığımızın çok fevkinde İstanbul'un selatin camileri gibi bir caminin yapılması konusunda ne söylenebilir?

Neticede bu kadar cemaati olmayacak ve %80 lik kısmı kullanılmayacak olan bu cami için harcanan para için israf denilebilir mi?

 

 

 

*******

Ve aleyküm selam.

Evet, dinimize göre israf haramdır. Dolayısiyle sorduğunuz hususu de bu açıdan değerlendirebiliriz elbette... Fakat meseleyi biraz daha detaylı ele almakta fayda mülahaza ediyorum. Çünkü cemiyetimizde sizin sorunun benzeri daha başka sualler de zaman zaman söz konusu edilmektedir. Mesela;

- Camilerin süslenmesi caiz midir?

- Fazla ışıklı olması israf değil midir?

- Dünyadaki Müslümanların durumlar malumken, bizim bu şatafatlı görüntüler altında namaz kılmamız ne kadar doğrudir?... gibi sorular da gündeme gelmektedir.

Bütün bunları “israf” bakımından cevaplamaya çalışırken, "israf nedir?" sorusuna verilecek cevaba göre vaziyetin değişebileceğini de hatırdan çıkartmamak grekir. Nitekim İmam-ı Azam (rh.) hazretleri “Hayırda israf olmadığı gibi, israfta da hayır yoktur” demiştir. [Bkz. Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn, 1, 262; Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 7, 110; el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 5, 454]

O halde hayrı takip eden ve hayra harcayan kimse iktisatsızlık yapmış sayılmayacağı gibi, yaptığı harcamalar da israf olmaz. Çünkü hayır varsa, maslahat onu gerektiriyorsa israf değildir.

Buna göre ibadethanelerimize-camilerimize bilhassa ilim yuvalarına yapılan “gerekli harcamalar” israf sayılmaz.

Burada ölçümüz şu olmalıdır: Yapılan işin talebeye, cemaate, ibadete faydası varsa, ihtiyaçsa hayırdır ve israf değildir. Buna karar verecek olan da; o müesssesenin, o mahallin âkıl insanları-idarecileri başta olmak üzere ora halkı ve müssesseden-camiden mes’ûl olan kişi veya kişilerdir.  

***

Ecdadımızın yaptıkları camiler, onların ibadethanelere ne kadar önem verdiklerinin birer nişânesidir. Bizim yaptığımız camiler de yeter ki oranın görünür ve yakın gelecekteki ihtiyacına cevap verecek cesamette olsun, büyüklük bakımından da olsa gereksiz harcamalardan kaçınılmış bulunsun... Aksi halde israf meselesi devreye girer mutlaka...

Manevi açıdan da mabetler, ibadetlerle feyizlenip nurlanmalı... Tezyinatımız, zevksiz, sanat ve estetikten uzak bulunmamalı... Yaptığımız ışıklandırmalar, yaktığımız ışıklar, onun altında yapılan ibadetlerle ilim ve irfan talim ve tahsiliyle tenvir ve ihya olmalı... Böyle olduğu takdirde israftan söz edemeyiz tabii ki de... Çünkü ihtiyacın olduğu yerde israf yoktur.

Diğer taraftan bir kimse kendi adına ve kendi harcamaları için elbette israfa giremez, girerse haram işlemiş olur. Ancak cemiyetin istifadesine ve bahusus ilim yuvalarının, ibadethanelerin hizmetine yapılan harcamaların, yerine göre israf olmayacağını mülahaza etmek herhalde yanlış olmaz.

***

Camilerin imar edilmesi hakkındaki şu ayet-i celile de meselemize ışık tutabilir:

"Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır." [Tevbe suresi, 18]

Burada "imar etme" ile mescitlerin maddî anlamdaki imarı yani inşası, onarımı ve bakımının mı, yoksa manevî yönden ayakta tutulması için orada ibadet ve taatın yapılmasının mı kastedildiği üzerinde durulmuştur. Âyetin her iki mânaya, hatta başka manalara da açık olduğu ifade edilebilir. Nitekim Fahrettin Râzi (rh.) bu ayetlerin tefsiri sadedinde şu açıklamayı yapmıştır:

‘Mescitleri imâr etmek iki kısımdır: Bu, ya ibadet için onlara devam etmek ve çokça gitmekle olur; yahut da bu, bildiğimiz manada, binalarını imar ve inşa etmekle olur. Eğer ayetten maksat bu ikinci mâna ise, buna göre mana şu şekilde olur:

"Kâfirler, mescitleri (maddeten de manen de) onarmaya teşebbüs etmezler." [Fahruddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, 11, 440]

***

Cami inşası faaliyetlerinde kemmiyet ve keyfiyet-mahiyet-vasıf (nicelik-nitelik) yönlerinden birtakım ifrat ve tefritlerin (aşırılıkların) bulunduğu -maalesef- görmezden gelinemeyecek denli açık bir gerçektir. Fakat bu mesele değerlendirilirken basit mukayeseler yapılarak dindar ve yardımsever insanların Allah'a kulluk edilen mekânlara ihtimam gösterme ve cömertlik duyguları da rencide edilmemelidir.

Unutulmamalıdır ki, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) zamanındaki sadelik ve küçüklük, sadece mescitlere mahsus bir durum değildi. İçtimai ve iktisadî şartların değişmesiyle şahsi hayatlarında refah seviyesini yükselten, kendi meskenleri ve diğer içtimai/sosyal faaliyet mekânları için büyük harcamalar yapan Müslümanların, mabetlerini eski sadelik-basitlik ve cesamet içinde tutmaları beklenemezdi.

Kaldı ki cami ve mescitlerin ibadetin yanı sıra öğretim-eğitim ve benzeri alanlarla ilgili önemli faaliyetleri / fonksiyonları da vardı. Günümüzde de aynı faaliyetlerin ifa ve icrası için gayretler mevcuttur. Çoğu yerde de bu düşüncelerle hakikaten gereğinden fazla gibi gözüken büyük camiler inşa olunmaktadır. Hiç şüphesiz bu noktada da ölçü; ifrat ve tefrite kaçmadan, itidâli korumak olmalıdır. Malum; dinimizde her şeyin hayırlısı, o işin orta yollu olup aşırılıklardan uzak bululanınıdır

Tezyinat bakımından ise dikkatten kaçırılmaması gereken bir husus şudur:

Estetik düşüncesinin her şeyden önce günlük hayatın en çok ilgili olduğu mekânlara yansıtılmaya çalışılması çok tabiidir... Ve bu noktada cami mimarisi-tezyinatı Müslümanlar için sanatı geliştirme ve sanat ruhunu cemiyete aşılama açısından çok verimli bir alan oluşturmuştur. Günümüzde bu alandaki faaliyetlerin düzenli projelere ve sağlıklı bir planlamaya kavuşturulamamış, disipline edilememiş olması ise maalesef bu sahadaki çalışmaların ehil olmayan ellerde kalmasına, dolayısıyla dine karşı haksız tenkitlerin, hatta karalamaların yöneltilmesine yol açmaktadır.

Bu sebeple, ibadethanelerimizin yapımı, onarımı, mimarisi, süslemesi ve ışıklandırılması gibi hususlarda ehil ellerin (uzmanların), âkıl insanların fikrini, yardımını almak ve ona göre hareket etmek gerekir. Bu yola / usûle riayet edilerek yapılacak harcamaların da israftan uzak olacağı muhakkaktır.

***

H u l â s a ;

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de; “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” [A’raf suresi, 31] buyrulduğuna ve haram olduğuna göre, Müslümanların israfın her türlüsünden kesinlikle kaçınmaları gerekir. İsraftan kaçınmak o denli önemlidir ki, Kur’an-ı Kerim’de 17 yerde israfla ilgili ayet-i kerime vardır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) abdest gibi Allah Teala’nın huzuruna çıkılacak bir amelde / işte dahi, fazla su kullanmaktan insanları men etmiştir. Nitekim bir defasında Rasûlullah (s.a.v.) Hz. Sa’d’e uğradı. Sa’d (r.a.) bu esnada abdest alıyordu. Rasûlullah (s.a.v.), (onun suyu gereğinden fazlaca kullandığını görünce);

"Bu israf nedir?" diye sordu. Sa’d (r.a.) de,

- "Abdestte de israf olur mu?" dediğinde Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.),

“Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile...” diye cevap verdi. [Ebu Davud, Sünen, Cihad, 21, c. III, s. 27; Ayrıca benzer hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II]

Hemen her hafta camilerde vazifeli hocalarımız, Cuma hutbelerinde cemaate, “İsrafın haram olduğunu” hatırlatır. Arkasından da genelde, falan köye, filan mahalleye cami yapılıyor diye vatandaştan yardım tablebinde bulunurlar. Hatta yardım için başka bölgelere-yörelere de gidilirKi, gidilmesi de gerekir; bu hizmetlere yardım gökten zenbille inmiyor, devletten de gelmiyor. Elbetteki bu çabalar-çalışmalar-gayretler olacak... Ancak bunun gerçekten ihtiyaç olup olmadığını, yapılanın-harcananın israfla ilgisinin bulunup bulunmadığını da düşünmemiz, iyi hesap etmemiz icap eder... Yoksa -Allah korusun- hep birlikte yapılan israfın sorumlusu durumuna düşeriz.  

Unutmamak lazımdır ki; dünyada her şey ölçüyledir, muvazeneyledir. Ölçüyü kaçırmamak, dengeyi bozmamak gerekir. 

 - “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile...” diye cevap verdi. [Ebu Davud, Sünen, Cihad, 21, c. III, s. 27; Ayrıca benzer hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II]

 

Hemen her hafta camilerde vazifeli hocalarımız, Cuma hutbelerinde cemaate, “İsrafın haram olduğunu” hatırlatır. Arkasından da genelde, falan köye, filan mahalleye cami yapılıyor diye vatandaştan yardım tablebinde bulunurlar. Hatta yardım için başka bölgelere-yörelere de gidilir. Ki, gidilmesi de gerekir; bu hizmetlere yardım gökten zenbille inmiyor, devletten de gelmiyor. Elbetteki bu çabalar-çalışmalar-gayretler olacak... Ancak bunun gerçekten ihtiyaç olup olmadığını, yapılanın-harcananın israfla ilgisinin bulunup bulunmadığını da düşünmemiz, iyi hesap etmemiz icap eder... Yoksa -Allah korusun- hep birlikte yapılan israfın sorumlusu durumuna düşeriz.  

Unutmamak lazımdır ki; dünyada her şey ölçüyledir, muvazeneyledir. Ölçüyü kaçırmamak, dengeyi bozmamak gerekir. 

Go to top