Esselamun Aleykum Halis Hocam,

Allah size bize sıhhat afiyet ve başarılar nasip etsin.

Hocam, benim nacizane ta küçüklüğümden beridir kafamda yer eden bir meseleyi size danışmak, fikrinizi almak istedim. Bir kimse sonradan küfre dönüyorsa bu kimse aslında hiç iman etmemiştir.  ...mi? ...acaba? Daha doğrusu iman eden bir kimse nasıl olurda sonradan küfre batabilir? İmanlı olduğu o anlar (kendisi bilsin bilmesin) münafıklık içinde mi dir. Aslında sözü lain iblise getireceğim. iblis tüm zamanlar  boyu aslında bir münafıktı taki küfrünü sonradan alanen ortaya çıkardı. Yada iblis İman küfür ve münafıklık sahibi olmuştur. Böyle birşey söylenebilir mi? söylenmişmidir.  Allahu teala sizi bizi o lainin ve nefislerimizin şerlerinden muhafaza etsin. (amiin)  Daim Dua ile, Allah emanet olunuz.

*******

Ve aleykümü’s-Selâm kardeşim;

Güzel dualarınız için cümlemiz ve bilcümle Ümmet-i Muhammed adına sınırsız “amin”ler…

Bilindiği üzere hüküm âkıbete göredir, başka bir ifadeyle itibar âkıbetedir; yani son vaziyete göre hükmolunur. Kişinin hayatı neyle sonlanmışsa, ahiretteki muhasebe neticesi Cennet ve Cehennem de o hükme göre olur. Önceki yaşanan durumlar, arada geçen farklı haller neticeye tesir etmez.

İblîs-i laîne gelince…

Cenab-ı Hak buyuruyor ki: وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ

Meali: “Ve o vakit melâikeye ‘Adem için secde edin’ dedik, derhal secde ettiler, ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten kâfirlerden idi”. [Bakara suresi, 34; Bkz. Elmalı’lı Hak Dini Kur’aın Dili, orijinal terceme]

Ayet-i kerimede yer alan “kâne” fiili, yerine göre “idi”, yerine göre de “oldu” olarak tercüme edilir. Hatta bazen de geniş zaman sîgasındaki (kipindeki) fiilin manasını ifade eder. Bilhassa Allah Teala için kullanıldığı zaman... Mesela, “Kânellahu alîmen hakîmê” ifadesi, “Allah alîm ve hakîmdir / herşeyi hakkıyla bilir ve her şeyi hikmetle yapar”; “ve Kânellahu bi külli şey’in alîmê” ayeti ise "Allah her şeyi bilmektedir” diye tercüme edilir.

Demek ki, ayet-i celiledeki “kâne” fiiline “idi” manası verdiğimizde, şeytanın secde meselesinden önce zaten kâfir olduğunu, fakat küfrünü ancak o zaman ızhar ettiğini anlamış oluyoruz.

İlim vukûâta tâbidir, vukuat ilme tâbi değildir”. Bir başka ifadeyle, “İlim mâluma tâbidir, mâlum ilme değil”. Binaenaleyh herkesin işi kendi ef’âl-i ihtiyarisine yani hür olan irade-i cüz’iyesine bağlıdır.

Bu hususta Ehl-i Sünnet inancının esasını şu hadis-i şerif teşkil eder:

es-Saîdü men saide fî batni ümmihî, ve’ş-Şakiyyü men şakiye fî batni ümmihî”dir. Yani said / mü’min ana karnında iken said, şakî / kâfir de ana karnında iken şakîdir. [Heysemî, Mecma’u'z-Zevâid, VII, 193] Buna benzer bir başka hadis-i şerif ise şöyledir:

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:

"Sizin her birinizin annesinin karnındaki yaratılışının toplanması/spermin yumurtayla birleşip döllenmesi kırk günde olur. Sonra aynı kırk gün içerisinde alaka (yapışkan-döllenmiş hücre) haline gelir. Sonra aynı kırk gün içerisinde mudga (çiğnemlik et parçası görünümündeki) şeklini alır. Sonra Allah (c.c.) dört kelimeyi (dört hususu) yazmakla vazifelendirilen bir melek gönderir ve kendisine;'Onun amelini, rızkını, ecelini, bir de şaki veya said olduğunu yaz' diye emredilir. Sonra kendisine ruh üflenir." [Buharî, Sahih, Bedu'l-Halk, 6]

Bütün bunlar, İlm-i ilahi’nin şumûl ve umûmunu yani istisnasız her şeyi kapsadığını gösterir. Yoksa bu hadisler, akıllara gelebilecek cebrî-zoraki bir hükmü hâvi değildir, böylesine yanlış bir düşünceyi asla ifede etmez. Çünkü Cenab-ı Hak o kulunu yaratmış, cüz’î iradesini de hür bir şekilde eline vermiş; lakin onun o hür iradesini hangi yönde (küfürde mi imanda mı, isyanda mı itaatte mi) kullanacağını da biliyor elbette... Bilmemesi mümkün olabilir mi hâşâ? Hayır. Çünkü Yaratan, yarattığı şeyin her halini bilmemesi diye bir şey söz konusu olamaz. Lakin Hz. Mevlâ’nın bütün bunları bilmesi, kulu hiçbir şekilde o yönde hareket etmeye zorlamaz. Yani o bilgi, meydana gelecek hadiseye bildirir. Kul, Mevlâ onu öyle bildiği için değil, kendi iradesiyle öyle yapmaktadır ve bunu da Hâlık-ı zû’l-Celâl’in bilmesinden daha tabiî / daha normal ne olabilir? Elbette bilir Allah Teala kulun iradesini iman-küfür, isyan, amel-i sâlih, gaflet veya zikir yönünde kullanacağını…

Kanaatimce meseleye bu tarzda bakmak ve yaklaşmak daha isabetli olur. Münafıklık apayrı bir hâl malumunuz. Gerçi o yönden girip izah getirmek de mümkün. Ama böylesi daha net ve daha anlaşılır bir durum oluyor. Zira münafıkta farklı bir vaziyet var. O zaten imansız, sadece mü’min gözüküyor. Ama bilenler biliyor, bilmeyenleri ise kandırmaya devam ediyor.

Rabbim şerlerinden muhafaza buyursun. 

Go to top