Selamün aleyküm Halis abi. Hayırlı cumalar. Cevabınız için teşekkür ederim. Allah razi ve memnun olsun. İki sorum daha olacak:

1. Talebeyken bize” namazda sağ ayak bir kere kalkarsa sol ayak 3 kere kalkarsa namaz bozulur” şeklinde öğretmişlerdi. Ben bunu kitaplarda bulamadım. Namazda ayakların kalkmasıyla namaz bozulur mu?

2. bir sorum daha olacak. Cenaze namazlarında “meyyiti nasıl bilirdiniz, hakkınızı helal ettiniz mi? vb.” sorular sormak bidat midir? Allah (cc) razı ve memnun olsun. İsim mahfuz

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

1- Namazda ayağın yerden kalkması / kesilmesi durumu, secdede söz konusu olur. Dilerseniz bu meseleyi biraz etraflıca ele alalım.

Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.), “Alın, iki el, iki diz ve iki ayak uçları olmak üzere yedi kemik üzerine secde etmekle emr olundum” [Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 847] hadis-i şerifleri gereğince, secdenin ve namazın sahih olması için, bahsedilen yedi uzvun yere değmesi icap eder.

Alınla birlikte burnun da değdirilip değdirilmeyeceği hususunda tam bir görüş birliği olmamasına rağmen; hadis-i şerife rivayet eden Abdullah b. Abbâs (r.anhuma), Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) alnını gösterirken burnunu da işaret ettiğini bildiriyor. Bununla ilgili bir başka hadisi de Ebu Said el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor: “Rasûlüllah'ın halka kıldırdığı bir namazda, alnında ve burnunda çamur eseri görüldü.” [Ebu Davud, Sünen, II, 54]

Malum olduğu üzere namazda secde etmek farzdır. Bu sebeple secdenin yapılmaması namazın sıhhatine engeldir. Secdenin en mükemmel şekli iki eli, iki dizi, iki ayağı ve alın ile birlikte burun kemiğini aşağıda sayılacak sırayla yere koymaktır. Secdeye giderken sırası ile;

(a) Sağ diz, sonra sol diz, sağ el, sonra sol el, burun ve alın yere konur.

(b) Ayak parmakları kıble istikâmetinde bükülür.

(c) Baş iki elin arasına konur,

(d) Elin parmakları bitişik tutulur,

(e) Avuç içleri yere yapıştırılır, fakat dirsekler yere yapıştırılmaz.

Secdeye giderken, hadis-i şerif gereğince önce dizleri sonra elleri yere koymak gerekir. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) bu mevzuda, ellerin dizlerden önce konulmasını emreden hadisleri varsa da, bunların daha sonra neshedildiği hakkındaki rivayetler daha güçlüdür. Ancak, İmam Malik (rh.), söz konusu hadisler uyarınca secdeye inerken önce ellerin sonra dizlerin konması görüşündedir. Hanefi ve Şâfiîler ise şu hadise göre amel ederler: “Vâil b. Hucur'dan (r.a.) şöyle rivayet olunmuştur: Rasûlüllah'ı (s.a.v.) secde ederken dizlerini ellerinden önce koyduğunu, secdeden kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırdığını gördüm.” [Ebû Davud, Sünen, II, 5]

Secdede ayakların sadece bir parmağının yere değmesiyle farz gerçekleşmiş, yerine gelmiş olur. Eğer bir kimse iki ayağından hiç birini yere koymazsa secde sahih olmaz. Kadın ve erkek için aynıdır. Ayaklardan biri alınla beraber “sübhânellâh” diyecek kadar yere değse, daha sonra kalksa / kaldırsa bile secde tamam olacağı için namaz bozulmaz.

Şayet alın secdede iken, ayaklar hemen zeminden yukarı kalkmış halde boşlukta ise, secde tamam olmamaktadır. Bu namazın sahih olduğunu söylemek de mümkün değildir.

En azından, bir defa  “sübhânallâh” (ya da fazlasıyla tam olarak sübhâne rabbiye’l-a’lâ) denecek kadar ayak parmaklarının uçları, alın secdede iken zeminde dikili durması gerekmektedir ki, yapılan secde tamam sayılsın.

Secde süresince ayakların her ikisinin de yerden kesilmesi namazı bozar. Ancak bir rükün yerine getirilinceye kadar ayakların ikisi veya biri yerde olursa namaz geçerlidir. Buna göre az da olsa ayaklardan ikisi ya da biri secde anında yere değmişse namaz olur. Fakat secde boyunca ayaklardan biri bile yere hiç değmediyse namaz olmaz.

***

Bu meseleyle ilgili lave bilgiler

Topuklar kıyâmda, birbirinden dört parmak eni kadar uzak, rukû'da, kavmede ve secdede bitişik tutmak sünnettir.

Ayağa kalkarken, ellerle yerden kuvvet alınmaz ve ayaklar yerinden oynatılmaz. Secdeden kalkarken önce alın, sonra burun, sonra da sol el ve sağ el, sonra sol diz ve sağ diz yerden kaldırılmalıdır.

Secde tesbihini bir defa söyledikten sonra ayaklar yukarı kaldırılmışsa bu secdenin yine sahih olacağı söylenmiştir.

Secdede dikkat edilecek diğer bir husus da, alnın secde yerine temasını önleyen baş giysileridir. Başa konulan takke, terlik, sarık gibi örtüler bazen alnın üzerine kadar iniyor, alnın secdede yere temasını önlüyor. Böylece zeminle alın arasında bir perde oluşturuyor. Bu durumda alın hakiki olarak değil de hükmen zemine temas etmiş sayılıyor, secde kerahetten kurtulamıyor.

Öyle ise baştaki örtü, secdede alnın zemine temasını önlememeli, alın hep açık olarak zemine temas etmelidir. Çünkü alnın zemine teması farz, burnun teması vaciptir.

Kadınların da, namazda alnı açık olması lâzımdır. Yerin sertliğini duyacak kadar, ya'nî başını bastırınca, alnı artık gömülmeyecek kadar bastırarak, halı, hasır, sedir, kanepe üzerinde secde etmek sahîh olur.

Secde edilecek yer ayakların bastığı yerden diz boyundan yaklaşık otuz santimetreden fazla yüksek olmamalıdır. Bundan daha azı ise namaza bir zarar vermez. Ancak cemaatle kılınan bir namazda yerin darlığı nedeniyle secdeyi yerde yapma imkanı olmadığı durumlarda arka saftaki cemaat ön saftakilerin sırtına secde edebilir. Bu ise, secde yapanla sırtına secde yapılan kişinin aynı vaktin namazını kıldığı durumlarda geçerlidir.

Yeri gelmişken secdedeki tesbih sayılarına da bir işarette bulunalım.

Secdede, yine en az üç defa “Sübhâne rabbiye’l-a’lâ” dedikten sonra “Allâhü ekber” diyerek ayağa kalkılır. İmam olan zat, rüku ve secde tesbihlerinde üçü geçmemeli, cemaatin zorlanmasına sebep olmamalıdır. Ancak tek başına kılanlar bu tesbih dualarını üç, beş, yedi kere de söyleyebilirler. Fazileti çok büyüktür.

Namazın farzlarından olan görünen maddi pisliklerden temizlenmek, secde yapılacak yer için de geçerlidir; dolayısıyla temiz bir yere secde yapılır. İnsanların yoğun olarak gelip geçtikleri sokaklar, gübrelik, çöplük gibi yerlerde namaz kılınmaz. En değerli secde, alnın kuru toprağa değdiği andaki secdedir; ancak hasır, kilim, halı, elbise, çimen gibi şeylerin üzerine de yapılabilir. Özürsüz dahi olsa yere serilen herhangi temiz bir şey üzerine secde edilebilir

Âlemlere rahmet Efendimiz (s.a.v.), namaz kılanın en değerli vaktinin secde anı olduğunu bildirdiği hadisinde şöyle hatırlatmada bulunmaktadır: “Kulun Rabb'ine en yakın olduğu an, secde anıdır. O değerli anda duayı çokça ve uyanık gönülle yapın.” [Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 1, 52]

***

2- “Cenaze namazlarında “meyyiti nasıl bilirdiniz, hakkınızı helal ettiniz mi? vb.” sorular sormak bidat midir?”  

İslâm’ın bütün emir ve yasaklarında, ümmetin ittifak edip yaptıklarında (çünkü dalâlet üzere içtima etmez bu ümmet) birçok hikmet ve esrâr olduğu gibi, cenaze namazının farz kılınmasında da, ardından “Meyyiti nasıl bilirdiniz” sorusu ile cemaatin “İyi bilyiriz” diyerek haklarını helâl etmelerinde de çok büyük hikmetler ve faydalar vardır. Cenaze namazı kılınmak suretiyle aramızdan ayrı­lan din kardeşimize karşı son vazifemizi yapmış, onun için Allah’tan rahmet, af ve mağfiret dilemiş, iyiliği hakkında şâhitlik etmiş, hukumuzu helâl etmek suretiyle de yükünü hafifletmiş oluruz.

İşte bütün bu hikmetlere mebnidir ki; Müslümanlar hep bir ağızdan, ölen kimse için iyi ve güzel şâhitlikte bulunmak adına, “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna, “İyi bilirdik”; “Hakkınızı helâl eder misiniz?” sorusuna da, “Helâl olsun” diyerek cevap verirler.

Cenaze namazı ile insanın, Allah’ın yarattığı en şeref­li mahlûk olduğuna ve sadece dirisine değil ölüsüne de saygı ve hürmet gösterilmesi gerektiğine, ölümle hiçbir şeyin bitmeyip asıl ve ebedi hayatın başladığına şâhitlik etmiş oluruz.

Müslümanların kendi ölüleri hakkında kin ya da sevgiden doğmayan hasbî şâhitliklerine Allah Teala itibar eder, onu hesaba katar. Bu yüzden Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki; "Ölülerinizin iyi yönlerini anın." [Tirmizî, Sünen, Cenâiz, 34] "Hangi Müslümana dört kişi, hattâ üç kişi, hattâ iki kişi iyi şâhitlikte bulunursa, Allah (c.c.) onu Cennete koyar." [Tirmizî, Sünen, Cenâiz, 63] "Siz Allah'ın yerdeki şâhitlerisiniz; kime iyi şâhitlikte bulunsanız, ona Cennet hak olur, kime de kötü şâhitlikte bulunursanız, ona da Cehennem hak olur." [Müslim, Sahih, Cenâiz 20; Benzer hadisler ve kaynakları için bkz. el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, XV, 679]

Bu sebeple cenaze için "Nasıl bilirsiniz?" diye sormak caizdir, bid’at değildir. "İyi biliriz" demek de son derece faydalıdır.

Ancak unutmamak gerekir ki; şâhitlerin de sâlihlerden olması elbette tercihe şayandır. Dinsizler, fâsıklar, fâcirler gürûhunun şâhitlikleri Allah indinde makbul değildir. Onların sözleri ile bir kimse Cenneti veya Cehennemi hak etmez. Sâlih mü’minlerin, günahkâr Müslümanlar hakkındaki şahitliğini Allah Teâlâ kabul eder. İmam Ahmed’in (rh.) rivayet ettiği bir hadiste Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Müslüman cemaat, ölünün iyiliğine şahitlik ederse, Cenab-ı Hak meleklere buyurur ki; Şâhit olun, bu şâhitliği kabul ettim. Ölünün de kötülüklerinden vazgeçtim”. [Bkz. Müsned-i İmam Ahmed b. Hanbel]

Go to top