İslâm hukukunda işkenceye yer var mıdır? Mesela konuşması istenen bir sanığa işkence yapılabilir mi? Verceği bilgilerle önemli konuların aydınlanacağı düşünülüyorsa, o da konuşmamakta ısrar ediyorsa, çeşitli mekanik, teknik, elektronik yöntemlerle işkence uygulanabilir mi?.. Mehmet Kemal Bademli - İstanbul 

 

İşkence; belli bir hedefe ulaşmak için maddi veya psikolojik yöntemlerle, acı çektirerek uygulanan baskı ve eziyettir.

İnsanlık haysiyeti ile bağdaşmayan, kişiyi küçültücü bu uygulama İslâm tarafından kesin biçimde yasaklanmış, haram kılınmıştır. İslâm'a göre zorbalık ve zulümle mütreâdif / sinonim (eşanlamlı) olan işkence uygulaması, insanlara değil, hayvanlara bile revâ görülemez.

Bu işkence metodları ne olursa olsun, ister beyin kontrol cihazlarıyla konuşturma şeklinde isterse bir başka usulle olsun, hiçbir şekilde tecviz edilmemiştir. Neticesinin ne kadar hayırlı olacağı düşünülse dahi, hukuka uygun olmayan işkence türü sorgulamalar yapılamaz.

Kısacası; meşrû bir hedef, ancak meşru yolla varılır, gayrimeşru usûl ve metodlar kullanılamaz.    

Tarihte ve günümüzde Müslümanların, hatta topyekün insanlığın mâruz kaldığı bütün işkencelere rağmen İslâm, işkenceye karşı kesin bir tavır koyarak haram kılmıştır. Çünkü İslâm'a göre insan, en şerefli varlıktır (eşref-i mahlukat); en güzel biçimde yaratılmış, izzet ve şeref bağışlanmış, kâinattaki her şey kendisine musahhar kılınmıştır. O, yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Bu sebeple doğuştan dokunulmaz hak ve hürriyetlere sahiptir. Bunların başında insanlık izzetine-haysiyetine-şerefine yakışır biçimde hayat / yaşama hakkı ve buna bağlı diğer haklar gelir. Bu haklar başkaları için haram, başka bir ifadeyle dokunulmazdır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), meşhur Veda hutbesinde bu haklara temas ederek "...Ş u şehrinizde, şu ayınız içinde bu gününüz ne kadar muhterem ve mukaddes ise, mallarınız, namus ve şerefiniz, kanlarınız da öyle haramdır, dokunulmazdır." buyurmuştur.

Bu sebeple insanın canına, bedenine, malına, namus ve şerefine yönelik maddi ya da manevi bütün tecavüzler haram kılınmış; bu nevi tecavüzlere karşı cezalar telkin edilmiştir. İslâm'ın insana tanıdığı bu saygınlık ve dokunulmazlık, yalnız Müslümanlarla sınırlı değildir. Müslüman olmayanlar da aynı güvence altındadır.

"Gayrimüslim vatandaşlara (zimmiler) velev bir kötü söz, namuslarıyla ilgili bir gıybet veya herhangi bir rahatsız edici davranışla olsun tecavüz eden yahut mütecavize yardım eden kimse Allah, Rasûlu ve İslâm'ın verdiği teminata ihanet etmiş, onu zayi eylemiş olur." [el-Karafî, el-Furuk, III, 11]

İslâm'ın insana tanıdığı ihtiram / saygınlık ölümünden sonra da devam eder. Bu sebeple ölüye, ölünün vasiyetlerine, hatta yattığı yere, kabrine saygı göstermek bir vazifedir. Ölüye de, dirilere olduğu gibi tecavüzde bulunulamaz, eziyet edilemez. Söz gelimi, tıbbi bir zaruret olmadıkça hiç bir ölünün kesilmesine, parçalanmasına, cesedinde operasyon yapılmasına izin verilmez.

İslâm'ın işkenceye karşı tavrı bütün canlıları içine alacak kadar geniş ve hassastır /  duyarlıdır. Bu, hayvanlarla ilgili tutumunda da açık biçimde kendini gösterir. İnsanlara bir zararı dokunmayan hayvanları öldürmek, ateşe atarak yakmak, zevk için hedef olarak kullanmak haramdır. İnsan, ihtiyacını karşılayacak ölçüde hayvan kesebilir, avlanabilir. Fakat ihtiyaçtan fazlasını kesmesine, avlanmasına, gereksiz telef anlamına geleceği için, izin verilmez. Ortadan kaldırılması gereken zararlı hayvanları bir yere hapsetmek, aç bırakarak ölüme terketmek caiz görülmemiş, günah sayılmıştır.

İnsanlar gibi hayvanlara da müsle yapmak (organlarını kesmek, parçalamak) haramdır. Sahip olduğu bir hayvanı beslemeyen kişi, onu satmaya, beslenebileceği bir yere bırakmaya ya da eti yenilen bir hayvansa boğazlamaya zorlanır. Kesim sırasında hayvana acı çektirmemeye dikkat gösterilmelidir. İslâm'ın bu husustaki titizliğini Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şu mübarek beyanlarıyla dile getirmişlerdir:

"Allah her şeyin üzerine güzellik yazmıştır. Bir şeyi öldürdüğünüz zaman güzel öldürün; bu şeyi boğazladığınız zaman güzel boğazlayın, eziyet vermemek için bıçağı bileyin ve hayvanın kolay ölmesini sağlayın." [Müslim, Sahih, Sayd, 12; Ebû Dâvud, Sünen, Edâhî, 12; Tirmizî, Sünen, Diyât, 14]

İnsanlar, hayvanlara karşı davranışlarının da karşılığını göreceklerdir. Kötü bir davranış ve ölüme sebebiyet, Cehennem'e atılmayı gerektiren bir suçtur:

"Bir kadın evindeki kediyi hapsetti; yedirmedi, içirmedi, hayvanın kendi kendine yiyecek bulması / avlanması için onu salıvermedi, böylece ölümüne sebep oldu. İşle bu kadın, bu yüzden Cehennem'e gitti." [Buharî, Sahih, Enbiyâ, 54; Müslim, Sahih, Sayd, 11]

Hayvanlara karşı iyi bir davranış da kötü bir insanı sonsuz mutluluğa, Cennet'e götürebilir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) bunu da şöyle ifade etmişlerdir:

"Bir fahişe, dilini çıkarmış solur vaziyette kuyunun çevresinde dolaşan bir köpeğe, pabucuyla kuyudan su çıkarıp içirdiği için Cennet'e gitti." [Müslim, Sahih, Selâm, 14]

İnsanlara inanç ve düşünceleri sebebiyle işkence edilmesine izin vermeyen İslâm, yaptığı hukuki düzenlemeler ve koyduğu esaslarla sorgulama-muhakeme / yargılama sırasında da maddi veya manevî işkenceye maruz kalmalarını önlemiştir.

İslâm hukukuna göre, her şeyden önce, suçu isbat edilmeyen kişi masumdur, suçlu muamelesine tabi tutulamaz; yani, beraat-i zimmet asıldır. Cezalar şüphe ve zanlara değil, kesin delillere dayanmak zorundadır. Şüpheler sanık aleyhinde değil, lehinde kullanılır. Şüphelenildiği için hiç kimse cezalandırılamaz, tam tersine herhangi bir şüphe durumunda cezalar düşürülür.

Suçun isbatı, iddia edene düşen bir vazifedir. Davalı suçsuzluğunu isbat etmeye zorlanamaz; yalnızca yemin teklif edilebilir. Herhangi bir zorlamanın söz konusu olduğu bütün beyanlar geçersizdir, hukuki mânâda bir delil sayılamaz. Bu sebeple hiç bir kimse, hiçbir şekilde itirafa zorlanamaz.

Go to top