Selamün Aleyküm Halis Hocam. Devlet memurlarının hediye almasının hükmü nedir? Allah Razı Olsun.

*******

Ve aleyküm selam.

Malumunuz, insanoğlu cemiyet halinde yaşayan bir canlı, sosyal bir varlıktır. Bunun neticesi olarak bir siyasî rejime ve sosyal sisteme ihtiyacı vardır.

İki veya daha fazla insanın, birbirleriyle doğrudan veya vasıtalı olarak meydana getirdikleri, zaman içinde devamlılık kazanan sınırları belirli (hukûkî ve ahlâkî) münasebetler zincirine “sosyal sistem” denilir. Her devletin veya cemiyetin-cemaatin bir sosyal sistemi vardır. Adaletle ve ferdî ahlâk ile ilgili hükümler, bu sistemin devamlılığı için zarûridir. Ferdî ve içtimaî ahlâka sahip olmayan insanlar, birbirlerinin kurdu haline gelebilirler.

Rüşvet ve hediye

Rüşvet; hem siyasi rejimi, hem sosyal sistemi felç edebilen bir hastalıktır, âdeta bir ur, bir virüstür. Nitekim: “Rüşvetin zuhûr ettiği bir kavim, ru'b (korku, endişe veya huzursuzluk) ile cezalandırılır[İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İst., 1401, 4, 205] hadis-i şerifinde, bu inceliğe işaret edilmiştir.

Bugün dünyada ve ülkemizde rüşvet alıp-vermek maalesef yaygın bir felâkettir. Hatta insanların en tabii haklarını bile, rüşvet vererek elde edebildikleri görülmektedir. Bu felâketin getirdiği korku, endişe ve huzursuzluk, içtimaî düzeni / sosyal sistemi felç etmiştir.

Bu tesbitten sonra “hediye ile rüşvet arasındaki fark nedir?” sorusunu ele alabiliriz.

Fetâvâ-yi Hindiyye'de, “Hediye şartsız olarak verilen maldır. Rüşvet ise belirli şartlarla verilir. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir” [Şeyh Nizamüddin ve Hey’et, Ankara 1985, a.g.e., 6, 268] hükmü kayıtlıdır.

Fukaha; rüşvetteki belirli şartın mahiyetini, “bir hakkın iptâli (bozulması, hükümsüz hale getirilip verilmemesi) veya bir bâtılın ihkakı (yalan-yanlış, boş ve çürük olan bir hükmün-işin yerine getirilmesi) için verilmesi [et-Tahanevi, Keşşûfu Istılahâti'l-Fünûn, İst., 1984, 1, 595 vd.; Ayrıca bkz. Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta’rîfât, 111] olarak ifade etmiştir. Bu zâhiru'r-rivâye olan bir târiftir.

Hediye'de ise, herhangi bir şart sözkonusu değildir. Hediyenin sebebi, karşılıklı sevgiyi geliştirmek ve sünnete riayet etmektir. Hediye veren kimse; karşısındakinden daha büyük bir hediye beklerse, sünnete muhalefet etmiş olur.

Günümüzde memurlara verilen hediyeler

Nazarî olarak hediye ile rüşvet birbirinden farklıdır. Fakat bazı hallerde rüşvet, hediye adı altında verilebilir. Halife Ömer b. Abdülaziz’e (rh.) çevresindekiler,

- Rasûlullah (s.a.v.) ve Onun halifeleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in (r.anhuma) verilen hediyeleri kabul ettiklerini hatırlatarak, kendisinin niçin hediye kabul etmediğini” sorarlar. Bunun üzerine o, şöyle cevap verir:

- “Hediye, onlar için hediye idi; fakat, onlardan sonraki memurlar için hediye bir rüşver olmuştur.[Bkz. Buhari, Sahih, İstanbul, 1401, Kitâbü’l-Hibe, 17; Umdetü’l-Kaarî, 13, 154] Böylece hususta çok önemli bir bir inceliğe işaret ederler.

Herhangi bir devlet memurunun-görevlisinin; işi sebebiyle, tanımadığı kimselerden hediye alması caiz değildir. Zira Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.); kendisine maaş ödenerek bir makama getirilen kimsenin, vazifesini yerine getirirken, herhangi bir hediye almasını yasaklamıştır. [İmam Şâtıbî, el –Muvâfakât, İstanbul, 1990, 2, 387; Ayrıca bkz. A. Ziyaüddin Gümüşhanevi, Râmûzü’l-Ehâdîs, İst., 1982, 2, 454]

Rüşveti alanın da, verenin de Allah’ın lânetine uğrayacağını bildiren Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), zekât toplamaktan dönen bir vazifelinin, yanında bulunan bazı şeyleri “hediye” diyerek kendi tarafına ayırması üzerine şöyle buyurmuşlardır:

“Tuhaf şey, bu adam (bir mal memuru olmayıp da) babasının veya anasının evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi, yoksa verilmiyor muydu, o zaman görürdü.” [Buhari, Sahih, Hibe, 15]

Bu sözlerinden sonra Efendimiz (s.a.v.), böyle kimselerin âhirette de büyük bir azaba çarptırılacaklarını haber verir.

Ancak unutmamak gerekir ki; devlet, İslâm hukukuna-fıkhına göre kurulan bir devlet de olsa, elbette ki meleklerin idare ettiği bir devlet değildir. Bütün tedbirlerin alınmasına rağmen, haram işleyen insanlara rastlamak mümkündür. Mü'minlerin emîri; hesap gününü düşünen müttakî insanları memur tayin ederek, rüşveti önlemeye gayret eder. İbn Âbidîn (rh.), “Me'mur tayin etmede, me'mura ta'zim vardır. Ulema, Müslüman olmayanın ta'ziminin haram olduğunu söylemiştir.(...) Fasıkların memur tayin edilmeleri de haramdır.” [İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr Ale'd-Dürri'l-Muhtâr, İst., 1983, 4, 102] diyerek, bu noktaya dikkati çekmiştir.

Söz konusu kişileri ziyaret, onların ikram ve hediyeleri

Fukaha, “Rüşvet yoluyla zenginleşen ümerâ'nın (resmi görevlilerin, amirlerin-memurların) verdiği hadiye kabul edilir mi, edilmez mi?” suali üzerinde de hassasiyetle durmuştur. Mültekâ'da, “Zalim (haksızlık işleyen) ümerânın hediyesinin kabulü caiz değildir. Meğer ki, malının ekserisinin helâldan olduğu malum olsun[İbrahim Halebî, İzahlı Mülteka’l-Ebhur (Terceme), İstanbul, 1976, 4, 140] denilmiştir.

O bakımdan, kazancının çoğunun helâl olduğu bilinmeyen kimsenin, ikrâm ettiği şeyleri yememekte (şüpheden kaçınma noktasında) fayda vardır. Kazancının çoğu helâl ise yemekte bir beis yoktur. Ama gene de, “Hediyyetün minallâh” diyerek yemek ihtiyata en muvafık olandır.

İslâm’ı tebliğ, tâlim, terbiye, telkin niyetiyle akrabaları ziyaret edip sünnete uygun bir şekilde nasihat etmekte fayda vardır. Bununla aynı zamanda sıla-i rahmi de canlı tutmuş oluruz.

Rüşvet ve hediye hakkında bazı ince meseleler ve hükümleri

“Zalim bir idarecinin zulmünü kendisinden ve malından def etmek veya kendi hakkını almak için verdiği bir şey, veren hakkında rüşvet sayılmaz.” [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5, 272]

Böyle çok büyük bir zaruret karşısında rüşvet vermek mecburiyetinde kalan insan, “Zarûretler haramı helâl kılar” kaidesince mes’ûl olmaz. Fakat, alan için yine rüşvettir, haramdır. Ayrıca bu yolla hakkını alan kişi, bu işi görürken başkasını mağdur etmemeli, onun hakkına tecavüz durumu söz konusu olmamalıdır.

Bu arada, rüşvetle hediyeyi birbirinden ayırmak lâzımdır.

Rüşvet sayılan hediye, henüz iş görülmeden vatandaş tarafından vazifeli memura verilmektedir. Bunun yardımıyla haklı veya haksız işini görmekte, onu bir vasıta / aracı olarak kullanmaktadır.

Hediye ise, maddî ve manevî hiçbir karşılık beklenmeden, arzu edilmeden verilen bir şeydir. Hediyeyi veren kimse, bunun karşılığında ne bir iş gördürme niyetini taşımakta, ne de verdiği kimseye bir minnet etmektedir. Tamamen içinden gelerek, gönlünden doğarak vermektedir.

Meselâ bir posta memuru, vatandaşa bir mektup veya bir telgraf getirmektedir. Vatandaş da aldığı müjdeli bir haber karşısında memura içinden koparak “bahşiş, hediye” adı altında birşeyler vermektedir. Burada, zâten o para verilse de verilmese de, memur o mektubu-telgrafı getirecektir. O bakımdan, bu paranın rüşvete girdiğini söylemek mümkün değildir.

Diğer taraftan, arzu edilen iş görüldükten sonra memura verilen hediye de rüşvet sayılmamaktadır. Bu hususta İbni Âbidin (rh.) şu görüşü zikreder:

“Bir adam, sultanla (ya da müdür, amir, memur ile) bitecek bir işini onun bir yakını vasıtasıyla görür de, işi bittikten sonra aracı olan bu adama hediye kabilinden bir şey verirse bu rüşvet olmaz. Ancak aracı, daha işi görmeden önce bir hediye isteğinde bulunursa bu haramdır.”

Yine buna benzer bir fetvâya da el-Fetâva’l-Hindiyye’de rastlamaktayız. Şöyle denilmektedir:

“Bir yitiği bulan kimseye hediye ve sadaka kabilinden bir şey verilmesi ve onun da kabul edip alması caizdir.” [A.g.e., 4, 404]

Dikkat: Bu ruhsat kapısını fazla aralamayıp ihtiyat ve takva yolunu tercih etmek lâzımdır. Bu gibi meselelerde ancak bir çıkış yolu bulmak için bu nevi fetvâlardan istifade edilebilir. Bunlar, İslâmiyetin devamlı mâkul ve kolay olan cihetleri gösterdiğini, insanları zorda bırakmadığını ortaya koyan hususlardır.

Mevzu ile ilgili ayrıca bkz.

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1507-hibe-hediye-ve-ikramlar.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/884-cekilisle-verilen-hediyeler.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/535-evlatlara-verilen-hediyeler-hakkinda.html

 

 

Go to top